Türkiye’nin 70’li ve 80’li yıllarının ünlü kabadayısı Hasan Heybetli, İzmir Cezaevinde 75 yaşında hayatını kaybetti. Heybetli’nin, ünlü şarkıcı Muazzez Abacı ile aşkı, bir zamanlar dillere destandı.

Biz 90’larda gazetecilik yapanlar bu aşkı çok iyi biliriz.

Dün ölüm haberi geldiğinde çok genç bir editör arkadaşım “Hasan Heybetli ölmüş, ben tanımıyorum, galiba mafyaymış” dedi. Anlatınca “ilginç hikayeymiş” deyiverdi. Köşeye taşımaya karar verdim. Ancak yerim elverdiğince bunu ben değil, en iyi tanığı anlatsın istedim. Maksim’in sahibi Fahrettin Aslan’ın oğlu Sacit Aslan’ı aradım.

★★★

Hasan Heybetli’yle 1967’den beri tanışıyordu, babaları ortaktı. Muazzez Abacı’yla Hasan Heybetli aşkının nasıl başladığına şahitti. Bakın nasıl anlatıyor:

Yıl 1975.

Muazzez Abacı ilk defa Bebek Maksim’de çıktı. Meşhur bir şarkısı vardı, “Sarı kurdelem sarı”... Ankara’daki koroda büyük ilgi görmüştü. O zaman avukat Atilla Kurtbaş ile evliydi.

Bebek Maksim’in bir müşterilerin girdiği ana kapısı bir de arka kapısı vardı, kulis kapısı. Merdivenlerle yukarı çıkılıyor, hiç kimseye gözükmeden direk kulise giriyorsun.

Atilla Kurtbaş’ı Bebek Maksim çıkışında başka bir olaydan dolayı ayağından silahla vurdular. Abacı bu adamdan ayrıldı. Ancak Bebek Maksim’de çalışmaya devam etti. Ben de babamın yanında çalışıyorum o zaman. Bir gün Muazzez Abacı, rahmetli genel müdür Burhan Atakan’a dedi ki “Ya Burhan Bey, biri var, kim olduğunu tam bilmiyorum. Gece program bittikten sonra arabama biniyorum. Ortaköy yolunda bir kamyonet beliriyor. Kamyonetin arkasında bir adam duruyor. Kamyonetin arkası ağzına kadar gül dolu, eve gidene kadar arabamın önünden caddeye gül atıyor. Bunu Fahrettin Bey’e sorar mısın, bu kimdir, neyin nesidir, her gece her gece.”

Sonradan öğreniyoruz ki, bu işi yapan Hasan Heybetli. Sonra birlikte olmaya başladılar, evlendiler. Birbirlerine deli gibi âşıklardı.

★★★

Sacit Aslan, Hasan Heybetli’nin çok korkusuz olduğunu ama Abacı’nın da ondan eksik kalmadığını söylüyor, “Ben Muazzez Abacı gibi hiçbir şeyden korkmayan bir kadın görmedim” diyor. Hasan Heybetli’den de korkmadığını öğreniyorum. Hatta Aslan, Muazzez Abacı ile Hasan Heybetli’nin Maksim fuayesinde bir kavgasına şahit olduğunu belirtiyor. “Abacı, Heybetli kadar kabadayıydı.”

Evleniyorlar, ayrılıyorlar, sonra yine evleniyorlar. Birbirlerini çok kıskanıyorlar.

Muazzez Abacı’ya göre de ‘Yüzyılın Aşkı’ydı bu aşk. Heybetli, yıllarca hapis yattı, karanlık dünyanın adamıydı. Abacı ise farklı şehirlerde hapishaneye yakın ev tutuyor, orada oturup, sevdiğini bekliyordu.

★★★

Abacı’nın kulisinde uzun, üç kişilik bir koltuk var. Abacı makyajını yaparken, Hasan Heybetli uzanıyor, dönüp “Oku Ümmü Gülsüm oku” diyordu. Abacı’ya ‘Ümmü Gülsüm’ derdi.

Peki sonsuza kadar nasıl ayrıldılar, nerede koptular?

Sacit Aslan “Her ikisi de yaşlandı. Muazzez’in kızı Amerika’da doktor. Kariyer sahibi. Annesine baskı yapıp, yanına aldı. Yaş ilerleyince birbirinin kahrını çekemez hale geldiler” diyor.

İşte böyle bir aşk... Bir tarafının cezaevindeki koğuşunda ölü bulunmasıyla magazin tarihindeki yerini aldı.

Türkiye şarkı olsa ‘Hakim Bey’ olurdu

‘Apolitik’ soruları CHP İstanbul Milletvekili Engin Altay yanıtladı.

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Havanın iyi olduğu zamanlarda balkonda, temiz havayı içime çekerek- kışın cam kenarında günlük gazeteleri okuyarak- sade Türk kahvesi içerek güne başlamak bana hem huzur hem enerji verir.

Annesiyle fotoğrafında Engin Altay 12 yaşında.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Gecikmeli oldu ama Falih Rıfkı Atay’ın ‘Zeytindağı’ eserini okudum. Falih Rıfkı çok özel, çok kıymetli bir değerimiz. ‘Zeytindağı’ özellikle Ortadoğu’nun bugünlerinde her siyaset insanının, bu konuya meraklı tüm ilgililerin okuması gereken bir başyapıt.

- En son hangi filmi izlediniz?

En son ‘Hızlı ve Öfkeli 10’u izledim.

Engin Altay

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Kuşkusuz yağmur sesi. Yağmur dinlendirir, huzur verir, hüzünlendirir. İç sesimle baş başa kalır, taneciklerin toprakla buluştuğu anı görmek sanki arka fonda bir enstrümanın tınılarını duymak gibi gelir.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Gençlik yıllarımdan bu yana favorilerimin başında ‘Kütahya’nın Pınarları’ türküsü gelir. ‘Kara Tren’ türküsü de sevdiğim türkülerinden biri. Beklemeyi, umudu hatırlatıyor. Tabii ki çok yakın bir zamanda yitirdiğimiz büyük usta, güzel dost Edip Akbayram’ın seslendirdiği Aldırma Gönül. Hem memleketim Sinop Cezaevi’nde yazılmış olması hem en sevdiğim iki ismin Sabahattin Ali ile Edip Akbayram’ın buluşması ve büyük bir meydan okuma... Gel de sevme gel de dinleme...

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Tabii bir şarkıya sığdırmak çok zor ama son zamanlarda bu şarkıyı çok yakıştırıyorum. Çalanın çırpanın, yetim hakkı yiyenlerin hesap vermediği bir dönemi yaşıyoruz. Sözlerini Adnan Ergil’in yazdığı ve sevgili Edip Akbayram’ın seslendirdiği ‘HAKİM BEY’ kesinlikle bu dönemin şarkısı olurdu.

- Aşka inanır mısınız?

Aşksız hayat doğamıza, yaradılışımıza aykırı. Aşktan kasıt salt karşı cinse duyulan ilgi değil kuşkusuz, yaşla birlikte aşka bakış değişiyor. Sevgi ve aşk yaşamın en büyük temasıdır. Bir kuşun sesini duymak, bir şarkıda sevdiğini düşünmek, bir lokmayı coşkuyla bölüşmek aşktır.

- Kırmızı çizginiz nedir?

Yalana tahammül edemem. Yalan söyleyen insanları da çevremde çok tutmamaya çalışırım. Yapamayacağım sözü vermem ve asla yalan söylemem. Yalan bir saygınlık ölçütü ve maalesef bunu kullanan çok kişi var. ‘Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar’ sözünü severim.

- En sevdiğiniz yemek?

Genelde yemek ayırdım yoktur ama Çerkez tavuğu olarak da bilinen Şipsi’yi çok severim.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Belki yağlı oluşundan bilmem ama musakkayı sevemedim.

- Sizi ne heyecanlandırır?

İyi bir sporseverimdir ama sürekli maçları takip edemiyorum. Söz konusu milli maçlar olunca illa ki bir fırsat bulup izlerim. Mümkünse stadyumlarda, salonlarda izlerim. Futbol, voleybol fark etmez milli maçlarda çok heyecanlanırım. Küçük yaşlardan bu yana ve öğretmen olmamın da etkisi ile milli bayramlarda o heyecanı sürekli yaşarım. Dini bayramlarda aile ile birlikte olmanın verdiği heyecan da var tabi. Ha birde bir CHP’li olarak kurultaylarımız beni heyecanlandırır.

- Yağmur mu, güneş mi?

Kuşkusuz yağmur, yağmur berekettir, üründür, üretimdir, alın teridir.

- Güz mü, ilkbahar mı?

Nasreddin Hoca’ya sormuşlar “Yaz mı kış mı?” diye. Hoca da “İlkbaharın suyu mu çıktı” demiş. Ben de ilkbaharı çok severim. Toprağın uyanışını, renklerin armonisini, edebiyatta olduğu gibi yaşamın başlangıcı gibi yeniden doğuşu çağrıştırır.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Hareket deyince aklıma ilk önce el şakası geldi. Nefret düzeyinde sevmem ve hiç yakıştıramam. Bencil davranışlılar ve ukalalık benden uzak dursun. Ego, kibir ile ukalalık bir araya gelirse orada ben yokum.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

24 Nisan 1972 Pazartesi gününe dönmek ve TBMM üyelerine “çocuklara kıymayın efendiler” demek isterdim. Üç fidanın gencecik yaşlarda darağacına gönderilmesine karşı durmak isterdim. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı bu vesileyle saygıyla anıyorum. Bu ülkenin ayıplı günlerinden biri o gündür maalesef. Tıpkı 16-17 Eylül 1961 tarihinde idamla cezalandırılan Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’lar gibi...

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Bol bol kitap okurdum, bu yönde oluşturduğum bir listem var, hazırlıklarım var kitap okumak için.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Yine de Engin Altay olmak isterdim. Ama bir Zülfü abi hem sesiyle hem filmleriyle hem yazılarıyla hem kitaplarıyla... Gazi Yaşargil gibi insanlığa hizmet eden bir tıp insanı olmayı da isterdim ama kendimden de memnunum.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Küçük yaşlarımdan bu yana en çok istediğim şeylerden biri ud çalmaktı. İçimde uhde kalmıştır.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Teoman’ın bir şarkısı var “Babamın öldüğü yaştayım” diye bir dize sanırım. Babamı geçen yıl ocak ayında kaybettik. 95 yaşında aramızdan ayrıldı. Son bir yılına kadar ayakta sağlıklı bir şekilde toplum içindeydi. Ben de isterim sağlıklı, ayakta yaşlanmayı. Allah’ın takdiri, Mevla’m ne eylerse güzel eyler.