Tarihi, dünyayı sömürenlerin yazdıklarından okumak, insanlığı hep karanlığa sürüklemiştir! Üstüne internet de cabası! Milletimiz, sağlığı dahil yaşadığı her sorunu Google amcaya sormaya başladı! Hal böyle olunca da kim milli kim gayri milli bilinemiyor.
Atatürk’ü ise kendi yazdığı eserlerini okumadan anlayamayız. Kurduğu milli devleti, kurumları hatta Türkiye’yi kuran partiyi bile anlayamayız...
Gelin I. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı’nın içinde bulunduğu şartlara bakarak başlayalım. Sanayi devrimini yapamamış, yarı feodal ve yarı sömürge Osmanlı var.
20. yüzyılın başında doğan emperyalizm ise insanlığın en büyük belası olmuştur. Rekabetçi kapitalist dönemi tamamlayıp, tekelci kapitalist dönem ile emperyalizm aşamasına geçen ilk ülke İngiltere’dir.
O dönem Osmanlı’nın başında, ilerici İttihat ve Terakki vardır. Osmanlı için en büyük tehlikenin İngiliz emperyalizmi olduğunu görebilen, bir siyasi hareket olarak tarihe geçmiştir.
İttihat ve Terakki için birçok şehir efsanesi vardır. Bunların başında da Alman hayranlığı yer alır. İttihat ve Terakki’nin Alman hayranlığı söz konusu değildir. Gerek İngiltere gerek Almanya gerekse Türkiye arşivlerine bakılınca bu gerçek görülür. İngiliz emperyalizmine karşı olan kim var ise onunla ittifak kurmanın adı, Alman hayranlığı olamaz. Bu gerçeği çarpıtmak ise emperyalizme güç vermekten başka bir şey değildir!
Osmanlıyı İngiliz Hint Ordusu işgal etmiş ve parçalanma hızlanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, bu tehlikeyi görüp Anadolu’ya geçmesi ile de milli mücadele başlamıştır.
Atatürk’ün mücadelesindeki, gözden kaçan önemli bir detayı, bugün konuşmak gerekiyor! Atatürk’ün örgütlenme yöntemi ve mücadelesinde, somut şartların analizini yapmak ve öyle yürümek vardır. Hadi Atatürk’ün gözü ile o günün somut şartlarına bakalım.
Birinci ve en büyük tehlike, topraklarımızın işgal altında olmasıydı. İkinci en büyük tehlike ise işbirlikçi Vahdettin ve Damat Ferit hükümetiydi. Üçüncü sırada zararlı cemiyetler vardı. İşte Osmanlı’nın bu şartlarında, “ufkun ötesini de görebilen Atatürk” bu sıralamayı doğru bir şekilde yapmıştı! Bu sıralamayı Nutuk’ta da açıkça yazmıştır.
Ülkeyi işgal eden İngiliz emperyalizmi ve işbirlikçi Vahdettin-Damat Ferit Hükümeti varken ne ABD mandası savunanlar ile ne de saltanat yanlıları ile uğraşmadı!
Çünkü biliyordu ki en tehlikeli düşmanı yenemeden, ikincisini asla yemenizdi! İşgal kuvvetlerini yendi, bu sayede gerçeği görenleri de yanına alarak diğer tehlikeleri yendi. Ardından da tüm milli güçler ile devrimlerini gerçekleştirerek üniter devleti kurdu.
Bugün yaşadığımız çağ emperyalizm çağıdır. Teknolojinin, yapay zekanın, uzay biliminin gelişmesi bu gerçeği değiştirmez. Atatürk önderliğinde, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar başta olmak üzere bölge ülkelerindeki ilerici unsurlar da bu gerçeği görmüşlerdir.
Atatürk başta olmak üzere bu çağın önderlerinin tespitleri, bugün hâlâ geçerlidir. Bunun ışığında gelin günümüzü değerlendirelim.
Bugün Atatürk yaşasaydı, iktidara, muhalefete ve günümüzde yaşananlara nasıl bakardı? Türkiye’yi ve milletimizi tehdit edenleri yine bir sıraya koyardı.
Türkiye’de birinci tehdit olarak BOP’u ve işbirlikçilerini görürdü.
İkinci sırayı yapmazdı bile! Çünkü ülkenin ve iktidarın emperyalizm ile bağı kopunca zaten millet hipnozdan uyanacak ve milli ayarlarına geri dönecektir! ABD emperyalizmi ile bağı olmayan muhalefete de tek söz bile söylemezdi.
Elbette bugün ana muhalefet başta olmak üzere tüm muhalefet, dünün Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk’u ile bire bir örtüşmeyen tavırlar sergiliyor olabilir. Ancak tam bağımsızlıktan ve Atatürk’ün parlamenter rejiminden yanaysak, ilke ve devrimlerini savunuyorsak öncelikle birinci tehlike ile mücadele etmeliyiz.
Ana muhalefete saldırıp neden mücadele etmiyorsun demenin bir anlamı yoktur! Muhalefet bunu görebilse zaten yapar! Göremediği için de bugün, bu sorunlar yaşanıyor. Milletin tüm enerjisini esas tehlikeye yoğunlaştırmak gerekirken muhalefeti birbirine düşürecek her şey umudu küçültür. Gazeteci, aydın, sanatçı veya siyasetçi bu gerçeği görmelidir...
Son olarak da 1921’de İrade-i Milliye’deki yaptığı çağrısını yinelerdi. “Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla iş birliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler; aralarındaki etnik, dini ve siyasi ayrımları erteleyerek Ulusal Kuruluş Mücadelesi yolunda birleşmelidir.”