Milli burjuvazinin, yurttaşlık temelinde ulus devletleri nasıl kurduğunu sizlerle paylaşmıştım.

Ulus devlet ve milliyetçilik deyince, 1640’ta İlk ulus devleti kuran İngilizlerin, sömürgelerine yaklaşımına bakmak gerekir.

Kendi ulus devletini kuran milli burjuvazi gericileştikten sonra yani tekelci kapitalist dönemde, İngiliz emperyalizmi dünyaya egemen olmuştu. İngilizler, sömürgelerindeki ve Osmanlı gibi yarı sömürge, yarı feodal ülkelerdeki hedeflerine, hızla ilerliyordu.

Afrika’dan Hindistan’a, Yeni Zelanda’dan Avustralya’ya kadar üzerinde güneş batmayan sömürgelerinde insanlar nefes alamaz haldeydi.

Kendi ulus devletini kurarken milli birlik, vatanseverlik, yurttaşlık temelinde millet/ulus olma anlamında kullandığı milliyetçilik (nationalist) kavramını, daha sonraları sömürgelerindeki bağımsızlık hareketleri için kullanmaya başladı.

Hindistan’da Jawaharlal Nehru ve Mahatma Gandhi için en tehlikeli Hindu milliyetçisi derken Mısır’da Saad Zaghlul da aynı sıfat ile adlandırılıyordu. İngiliz arşivlerinde Osmanlıda İttihat ve Terakki ardından Müdafaa-i Hukuk ve Mustafa Kemal Paşa da milliyetçi olarak yer alıyordu.1930-1940 arasında Ortadoğu’da özellikle Baas hareketinin liderleri de Arap milliyetçisi olarak adlandırılıyordu.

Sömürgelerdeki antiemperyalist hareketlerin kimisine aşırı milliyetçi kimisine isyancı milliyetçiler kimisine de işbirlikçi milliyetçiler diyordu. Elbette işbirlikçi milliyetçiler, İngiliz emperyalizmine hizmet eden ve milleti, manevi değerler üzerinden pasifleştiren hareketlerdi. Böylece İngilizler sömürmeye devam edebiliyordu.

Osmanlı içindeki Yunan, Sırp, Bulgar, Ermeni ve Arap ayrılıkçı etnik milliyetçilerini desteklerken işgale ve sömürüye karşı olan hareketleri ise boğmak için elinden geleni yapıyordu. İttihat ve Terakki ve Müdafaa-i Hukuk hareketi bunların başında geliyordu. En büyük düşmanı da Mustafa Kemal Paşa idi!

İngiliz emperyalizmi, İngiliz arşivlerinde milliyetçi olarak adlandırılan ve bağımsızlık yanlısı antiemperyalist hareketleri ciddiye aldı ve mücadele etti. İngilizler sömürgelerindeki bu bağımsızlık hareketlerini yok etmek için her türlü zulmü uyguladı. Osmanlıda İttihat ve Terakki önderleri ardından da Kemalistlerin Malta sürgünleri bunun göstergesiydi.

Çünkü bu hareketler, somut şartların somut tahlilini yaparak yola çıkmış, doğru hareketlerdi. Ülkelerini sömüren ya da işgal eden emperyalist ülkeler içindeki en tehlikeli devleti baş düşman ilan ederek mücadele etmişlerdi. Bu doğru tespit ile yola çıkan Müdafaa-i Hukuk ve diğer ülkelerdeki hareketler başarıya ulaşmıştı.

Sonuç olarak İngilizlerin aşırı, tehlikeli, isyancı milliyetçi olarak nitelendirdiği hareketler doğru hareketlerdi. En önemlisi de etnik temelde bir millet anlayışları yoktu!

Sadece bağımsız bir devlet olma mücadelesi vardı. İttihat ve Terakki ve Müdafaa-i Hukuk bu temelde kurulmuş hareketlerdi.

Bu antiemperyalist kadrolar Atatürk önderliğinde yol yürüdüler ve hiç hatasız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdular...