Açtılar! Mülksüzdüler. Ormanlara bile el koymuşlardı. Ne ekip dikebiliyorlar ne de suyundan, odunundan faydalanabiliyorlardı. Avlanmak da yasaktı.

Çocuklarına ve köyüne et götürmek için avlandı. Yakalandı! Tanrı’nın yarattığı hayvanı öldürdüğü için değil, kralın hakkına tecavüz ettiği için iki gözü birden kör edildi!

1070’de İngiliz kroniklerinde kayda geçen bu ilk olaydı. Kral William Türkiye yüzölçümü kadar bir alanı, kraliyet ormanı ilan etmişti.

Osmanlı ve İslam dünyasında da benzer ormanlar vardı ve avlananlara cezalar verilirdi. İngilizler kadar vahşice ceza verilmese de avladığı hayvana el konurdu. Ya hapse atılır ya da durumu iyi ise para cezası verilirdi.

İnsanlar tarımı ve tahılı keşfedince biraz olsun protein ihtiyaçlarını karşılayabildiler. 20-25’li yaşlarda ölen insanlar artık 40’lı yaşlarda ölüyordu. İnsan ömrü uzamıştı!

Sarayda kesilen hayvanların eti yönetenlerin, işkembesi saray çalışanlarınındı. Artanı çöpe atılır, kapanın elinde kalırdı. Hayvancılık yapsalar da besledikleri hayvanlar da kralındı. Aslında insanlar dahil her şey yönetenlerindi!

Ortaçağ’da toprak Tanrı’nındır ve Tanrı da krala emanet etmiştir denilirdi! Yönetenler, tebaasına “kulum” diye boşa demedi...

İşkembe sadece Türkiye’de değil Avrupa ve Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde kullanılan bir hayvansal gıdadır.

Fransa’nın Tripes à la mode de Caen’ı, çok özel bir çorbadır ve içeriği, Fransız halkının neler çektiğini bize anlatır. İşkembenin dışında toynaklar başta olmak üzere tüm kemikler de çorbaya dahildir! Buldukları sebze bitki ne varsa da eklenir. Bizdeki adı da kelle paçadır!

İtalya’da ise işkembeden yapılan yemekler çok meşhurdur. Roma medeniyetinin onlarca tarifi İtalya’da hala kullanılmaktadır. Osmanlı dahil Ortadoğu’da da durum aynıdır.

Bugün sakatat diye adlandırılsa da hatta kralların, padişahların sofrasında işkembe çorbası var deseler de bu doğru değildir. Kral ya da padişah, sakatatın en güzel yerini yani ciğerini, böbreğini yemiştir.

Dünyada; Roma, Londra, Paris ve İstanbul hatta Filistin usulü onlarca tariften oluşan işkembe çorbası var. Tek fark onlar şarap koyuyor, biz sirke! Malzeme ise aynı. Hayvanın midesi, ince ve kalın bağırsakları!

Eskiden Kurban Bayramı’nda, sokaklar ve çöpler işkembeden geçilmezdi. Şimdi bırakın işkembeyi, kurban edilecek hayvan da alacak para da yok!

Artık hayvancılık da yok. Bakliyat yesinler desek tarım bitti o da yok!

Vegan beslenmek de hiç mümkün değil. Bilerek yaratılan iklim krizi nedeni ile ekilen, dikilen yetişmiyor. Üstüne birçok şeyi ekme dikme de yasak! Kıtlık yaklaşıyor. Dünya nüfusunu biraz daha azaltsınlar çok daha rahat edecekler. Ne de olsa yapay gıda ile geri kalanları doyururlar! İşte o zaman yapay işkembeyi keyif ile yer, içeriz...

Filistin usulü deyince de timsah gözyaşları dökenlerin, Gazze’ye gıda yardımları akla geliyor! Filistinli çocukların açlıktan ölmelerinden sadece İsrail değil projeye destek veren herkes sorumludur.

Kimse işkembeden atmasın...