CHP kurultayının iptali için açılan dava ile “mutlak butlan” ifadesi girdi hayatımıza.

Oysa ki “yok hükmünde” sayılması istenen sadece CHP’de genel başkanın değiştiği kurultay değildi.

Bu ülkenin ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayı olan ismin; aday olamaması için 31 yıllık diploması için de “yok hükmünde” denildi.

Diploma iptal edildi.

Soruşturmadaki iddianame dün tamamlandı.

İmamoğlu zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçunu işlemekle suçlandı.

Hakkında 8 yıl 9 aya kadar hapis cezası ve bir kez daha siyasi yasak talep edildi.

Tepki gösterenler de hedefte.

Boğaziçi Üniversitesi’nin mezuniyet töreninde “Bu sistemin verdiği diplomayı reddediyorum” diyerek diplomasını yırtan Doruk Dörücü gözaltına alındı.

Sosyoloji bölümünden “Yüksek Onur” derecesiyle mezun olmuştu.

Şafak vakti evi basıldı.

“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” ve “Türk milletini, cumhuriyeti, devletin kurum ve kuruluşlarını aşağılama” ile suçlandı.

Adli kontrolle serbest kaldı ama bu bile bir “lütuf” gibi sunuldu.

Halbuki; bireysel öfke değildi onunki.

Kolektif bir çığlıktı.

“Madem bir belediye başkanının diplomasını iptal edebiliyorsunuz, o zaman biz neden okuyoruz?” diyor öğrenciler.

Diploma iptalinin ardından üniversitelerde boykotlar uzun süre devam etti.

Derslikler boş kaldı.

Saraçhane eylemlerinde gözaltına alınanların çoğu yine üniversite öğrencisi.

1 Temmuz’daki 100. gün buluşmasında tutuklanan 15 kişiden en büyüğü 2001 doğumlu.

Gençlik sesini duyurmaya çalışıyor.

Çünkü mesele sadece İmamoğlu değil.
Sistem gençlere açık açık şunu söylüyor.
“Oy vermeniz, mezun olmanız, çalışmanız... Hepsi koşullu.”
Yeni araştırmalar gösteriyor:

Gençlerin çoğu artık mevcut düzenin düzelebileceğine inanmıyor.

Oy vererek bir şeyin değişeceğini düşünmüyor.

Yurtdışına gitmek istiyor.

Ve giderek artan bir kesim, sistemi tamamen reddediyor.

Diplomayı yırtmak bu yüzden sembolik.
Yırtılan bir kağıt değil, gençlere vadedilip verilmeyenler. Geleceğe dair yiten inançlar.

Çünkü yok hükmünde sayılmak istenen ne bir kurultay, ne diploma.
Yok sayılan gençliğin kendisi.
Ve geleceğin ta kendisi.

Zeytinliğin üstü yanıyor, altı kazılıyor

Fotoğraftaki yanan bir zeytin ağacı.
Kimi için sadece bir meyve ağacı.
Kimi için toprak, ekmek, miras.
Kimi içinse sadece “ekonomik alan”.
Bu ülkede artık en çok yanan şeylerden biri: Zeytin.

Yine yanıyor.
Yine aynı sahne: Kavrulan gövde, alevin içini oyduğu dallar, hala tutunmaya çalışan birkaç yeşil yaprak.

Ama yanan sadece bir zeytin ağacı değil, yanan sabır, yanan güven.
Yanan bir neslin toprağa dair umudu.
Yangınlarla baş edemeyenler, bir de yasalarla yakıyor zeytini.
Zeytinlikleri madenlere açacak düzenleme, bir kez daha torba yasayla TBMM gündeminde.

Yine aynı sözler: “Maden için geçici izin”, “kamu yararı”, “enerji ihtiyacı”...
10’u geçti tekrarlanan bu döngü.

Danıştay iptal ediyor, ama her defasında yeniden başlıyor her şey.
Israrla. İnatla.

Ve bu inat, sadece ağaçlara değil, bu topraklarda yaşamak isteyen herkese karşı.

Çünkü mesele bir zeytin ağacı değil.
Mesele, zeytin ağacının temsil ettiği her şey.
Köylü.
Üretim.
Doğa.
Hafıza.
Ve en çok da gelecek.
Halbuki zeytin kutsaldı bu topraklarda.
Anadolu’nun binlerce yıllık ortak hafızasıydı.
Bugün bu hafıza ya kül oluyor ya da parsel parsel ruhsatlanıyor.
Gözümüzün önünde bir coğrafya değil, bir kültür yok oluyor.
Zeytin ağacının gövdesi küle dönerken, ardında sadece bir karanlık değil, koca bir boşluk bırakıyor.
O yüzden sadece çevre mücadelesi değil bu.
Bir yaşam mücadelesi...
Ve zihnimizde şu soru yankılanıyor: Bir halk, kendi zeytinine bile sahip çıkamazsa,
ne zaman gerçekten sahip çıkmış olur toprağına?
Cevabı belki de o yanan ağacın gövdesinde gizli:
Delik deşik edilmiş, ama hala ayakta.