Sonda soracağım soruyu en başta sorarak başlayayım:

FETÖ, lideri yokmuş gibi görünen ama hücreleri hala aktif bir yapı mı, yoksa biz devletin içindeki bu örgütlenmeyi en başından bu yana yeterince çözümleyemedik mi?

★★★

Türkiye, darbe girişiminin 9. yıldönümü yaklaşırken, bir sabaha yine dev bir FETÖ operasyonuyla uyandı.

Hem de öyle azımsanacak sıradan bir operasyon değil:

41 ilde eş zamanlı baskınlar düzenlendi.

176’sı asker, 13’ü aktif görevde, 6’sı ihraç edilmiş emniyet personeli ve 2 sözde emniyet mahrem imam olmak üzere yüzlerce kişi hakkında gözaltı kararı verildi.

Aralarında 11 albay, 18 yarbay, 47 binbaşı, 32 yüzbaşı var.

Gözaltı sayısı arttıkça detaylar da netleşti.

Yakalananlar arasında 10’a yakın İHA pilotu vardı — ki Türkiye’nin savunma gücünde gurur kaynağı olarak öne çıkan alanlardan biri.

Ama belki de en çarpıcı detay, Milli Savunma Bakanlığı’nda görevli bir emir subayının gözaltına alınmasıydı.

Zira 15 Temmuz gecesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakını olan emir subayının FETÖ bağlantısı da büyük tartışma yaratmıştı.

Bu yakalama, eski Genelkurmay Başkanı olan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in en yakınındaki isimlere kadar bu sızıntının sürdüğüne işaret ediliyor.

Üstelik sadece 1 ay önce; TSK’da bir büyük operasyon daha gördük.

23 Mayıs’ta yine 36 ilde düzenlenen bir operasyonda TSK’da 63 aktif görevli asker tutuklandı.

Aralarında 4 albay, 8 yarbay, 12 binbaşı, 15 yüzbaşı vardı.

★★★

O gün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı şu ifadeyi kullandı.

“FETÖ’nün TSK’da halen deşifre edilemeyen mensupları, 15 Temmuz darbe girişimine katılanlara oranla daha fazla. Bu yönüyle FETÖ, devletin anayasal düzeni ve bekası açısından halen en büyük tehlikeyi oluşturuyor.”

Bu açıklama tehdidin boyutunu gözler önüne sermek açısından kritikti ama bir yandan da önemli bir itiraftı.

Rakamlar iktidara yakın medyadan: 15 Temmuz’dan bu yana sadece TSK içinde 1915 operasyon yapıldı. 25 bin 869 gözaltı, 9 bin 55 tutuklama var. 2 binden fazla kişi firari.

Bunca yakalamaya rağmen bugün geldiğimiz noktada şu soruları sormak gerekiyor:

9 yıl geçti.

9 yıldır neden hala “aktif görevdeki” albaylar, İHA pilotları, emir subayları yakalanabiliyor?

9 yıl sonra bu yapı nasıl hala “en büyük tehlikeyi” oluşturabiliyor?

Buna tutuklama, bunca operasyon bir başarının değil, bitmeyen bir sızıntının göstergesi değil mi?

Bu yapı bunca yılda hiç mi çözülmedi?

Yoksa biz “paralel yapıyla mücadele ediyoruz” derken, olması gerekene paralel yanlış bir mücadele anlayışı mı benimsedik?

★★★

 Ortaya çıkan tablo iki şey söylüyor olabilir:

Ya örgüt hala son derece diri, görünmeyen bir yerden kendini yeniden üretmeye devam ediyor.

Ya da biz 9 yıldır sorunu yanlış yerde arıyoruz.

Sadece “kim FETÖ’cü?” diye sormakla değil, “neden bu yapılar hala sızabiliyor?” sorusuyla ilerlemek gerekiyor.

Bir başka soru daha var:

Fethullah Gülen’in ölümü sonrası bu operasyonlar tekrar arttıysa, bu, örgütün “yeni bir evreye geçişi” mi?

Yeni liderlik arayışları, yeniden yapılanma girişimi olabilir mi?

Çünkü bir yapının “lideri yokmuş gibi” görünmesi, o yapının yok olduğu anlamına gelmez. Aksine, merkezi otoritesini yitiren örgütler, çoğu zaman hücre tipi yapılara dönüşür.

Ve maalesef coğrafyamızda bunu bolca gördük; bu tip yapılar daha sessiz ama daha uzun ömürlü olabilir.

Belki de sorun, hala “tehdit dışarıdan geliyor” diye bakmakta.

Oysa bu yapılar, içeride doğuyor, içeride besleniyor.

Ve mücadele, nedenini anlayarak, çözümleyerek yürütülmeli.

Aksi halde yıllar geçer, operasyonlar sürer, ama o tehdit, ekran başında her sabah yeniden başlar.

Şah-mat!

İran’ın devrik Şah’ının oğlu Rıza Pehlevi İran-İsrail arasındaki ateşkes kararı sonrasında ABD Başkanı Trump’ı Instagram’da takipten çıkardı.

Siyaseten çok anlamlı mı bilinmez ama Trump gibi hayatı sosyal medyada geçen bir lider için sembolik açıdan hayli manidar.

Halbuki Pehlevi İran-İsrail savaşının sisli ortamında kendine net bir rota çizmişti.

Savaş büyüyecek, batı müdahale edecek, halk ayaklanacak, rejim devrilecek, o da 46 yıl sonra ülkesine “Şah” olarak dönecekti.

Bir tür tarihi rövanş...

Ama olmadı.

Hayalini halkın gerçek desteğine değil, uluslararası müdahale ihtimaline bağlamıştı.

Ve bu tercihinin bedelini ödedi.

Daha bir hafta öncesine kadar İsrail Başbakanı Netanyahu İran halkına ayaklanın çağrıları yapıyor, ABD Başkanı Trump kendi seçim sloganına atıfla “İran’ı yeniden büyük yapalım” diyordu.

Ama oyun çok hızlı değişti.

Ateşkes kararını duyuran Trump, ihlal edildiğini öğrendiğinde kameralar karşısında iki ülke liderine alenen küfretti. (Trump tarzı diplomasinin özeti)

“Vurabilirim de vurmayabilirim de” diyen ve bu “stratejik belirsizliği” ile övünen Trump’ın ipiyle kuyuya inmenin bedeli Pehlevi için açık bir hayal kırıklığı oldu.

Şah olmayı beklerken ateşkesle oyundan düştü...

Yerine oturmayan bir taş, sessizce tahta dışı kaldı.

Şah-mat!