Elinde hortumla alevlere yürüyen bir genç... Kovalara doldurdukları suyu zincir halinde ormana taşıyan köylüler... Traktörüyle ateşin içine dalan çiftçi... Çalı çırpıyla alevleri durdurmaya çalışan komşular...
Yine havalar ısındı, yine ciğerlerimiz yanıyor.
Resmi rakamlara göre cuma gününden bu yana 263 orman yangını çıktı.
En büyük hasar İzmir ve Bilecik’te.
Bu satırları yazarken Hatay’da da alevler hızla büyüyor.
Ekranlara yansıyan görüntüler ise hep aynı.
İtfaiyenin yanı sıra halk da alevleri söndürmek için elinde ne varsa onunla “cephe”ye koşuyor.
Gurur verici mi? Elbette.
Ama aynı kare, bir başka gerçeği de haykırıyor: Yangına profesyonel müdahalenin boşluğunu hala “imece” kapatıyor.
İmece: Kolektif hafızamızın altın kodu
Bu toprakların mayasında var aslında “imece”.
Selde, depremde, yangında, ekonomik krizde...
Hep birbirimize koşarak ayakta kalıyoruz yıllardır.
Hortumun ucundaki cesaret, ortak yurdu koruma içgüdüsünün tezahürü.
Yalnızca kendi evini değil, kimi zaman hiç tanımadıklarına da el uzatmanın izdüşümü.
Bu kareler, toplumsal dayanışmanın çıplak gücünü gösteriyor; her biri kahramanlık destanı gibi anlatılmayı hak ediyor.
Ama burada kocaman bir sorun var. Adı da profesyonel boşluk.
Halk, çoğu zaman kendi can güvenliğini tehlikeye atmak pahasına, devletin kurumsal kapasitesini “tamamlamaya” çalışıyor.
Envanter büyüyor, peki ya koordinasyon?
2025 envanterine göre Türkiye’nin orman yangınlarıyla mücadele için 27 uçağı, 105 helikopteri, 14 İHA’sı, 5 bin 359 kara aracı ve 25 bin personeli var.
İlk müdahale süresi ortalama 11 dakikaya düşmüş durumda.
Buna rağmen, İzmir’de de Hatay’da da kuvvetli rüzgar nedeniyle havadan müdahale yetersiz kaldı; kara ekipleri gelene kadar köylüler traktörlerini “arazöz”e çevirdi.
Anlayacağınız güzergahların kapatılması, sivillerin uzak tutulması, organize tahliyeler hala aksıyor.
Ekipman artıyor ama koordinasyon maalesef aynı hızda ilerlemiyor.
Bu sahneleri romantikleştirmek kolay. “Bakın nasıl kenetlendik!”
Evet, kenetlendik.
Fakat hortumun ucunda duran bir kişinin rüzgar aniden yön değiştirdiğinde kaçacak yeri var mı?
Baret, maske, ısı korumalı giysisi olmadan alevlere giren her sivil, yalnızca kendini değil, profesyonelleri de riske atıyor.
Kahramanlık ile çaresizliğin sınırı birkaç saniyede buharlaşabiliyor.
Kaliforniya örneği: Sisteme güven, özel tedbir, etik tartışma
Ocak ayında Los Angeles’ta çıkan orman yangınları saatte 130 kilometreye ulaşan rüzgar ve kuru hava nedeniyle tam 24 gün sürdü.
30 kişi öldü. 32 bin 700 futbol sahası kadar alan küle döndü.
ABD’nin en büyük yangın felaketlerinden biri olarak tarihe geçti.
Ancak bu süreçte havada tam donanımlı, gece görüş özelliği olan uçakları görsek de, karada imece usulü elden ele kova uzatan siviller yoktu.
Kültürel özellikler elbette önemli bir etken.
Ama farklı detaylar da var.
Uzun yıllardır Los Angeles’ta gazetecilik yapan Ediz Tiyanşan Kaliforniya yangınlarına dair şu notu paylaştı.
“Yangın çıkan bölgelerdeki sivillere uyarı yapılıyor. Ekip kapıya gelip ‘Burası artık zorunlu tahliye bölgesi’ diyor. SMS’ler atılıyor. Büyük çoğunluk bu emir sonrası çekiliyor. Çünkü para cezası var. Sadece imkanı olan küçük bir azınlık evlerinde kalıyor. Milyon dolarlık malikane sahipleri, kendi konutlarını koruyacak sistemi de baştan inşa ediyor. Jeneratörleri, su tankları, fıskiye sistemleri, yangın hortumları var. Bambaşka bir etik tartışmayı beraberinde getirse de yangın hallerinde 50 bin dolara kendi özel itfaiye ekiplerini kiralayıp sadece kendi konutunu koruyanlar bile bulunuyor.”
Anlayacağınız evet geride kalanlar var. Ama bu bilinçli bir tercih.
İtfaiye gelmeden müdahale edenler; kendi donanımına sahip kişiler.
Profesyonel boşluk neredeyse hiç yok.
Kaliforniya örneği şunu net gösteriyor: “Kalan kalır” diye bırakmakla, “bu bir tercih, kalanı koruyamam” demek aynı şey değil.
Bizdeyse sivillerin gönüllü itfaiyeci olması çaresizliğin en net göstergesi oluyor.
Önümüzde Temmuz-Ağustos sınavı var
Haziran bitiyor; yangın sezonunun asıl sınav ayları kapıda.
Bugünkü hortumlu, kovalı görüntülere bakıp sadece gururlanırsak yarın aynı sahneyi, belki daha büyüğünü belki de hiç tanıklık etmek istemediğimiz acılarla ve kayıplarla izleriz.
Dayanışma alkışı hak ediyor.
Ama devlet boşluğu alkış istemiyor, çözüm istiyor.
Orman hepimizin ama görev profesyonelin.
Önlem alırsak, imeceyi övgüye, kurumu güvenceye dönüştürebiliriz.
Çünkü rüzgar yön değiştirirse “gurur” tek başına ateşi söndüremeyecek.