Kurultay ve mutlak butlan tartışması tam da İmamoğlu ve soruşturmada tutuklanan diğer isimlerin adalet taleplerinin ortasında ısındı. 8 Eylül’e bırakılan karar, geçecek süreyi hesaplatan bir ince ayar gibi algılandı.
Tüm bu tartışmaların göbeğinde yer alan CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, son olarak şunları söylemişti:
“Mahkeme iddiaları iyice inceleyip ortaya delilleri koyacaktır. Yargı kararını tanımıyorum diye bir şey yok. Ben görevi kabul etmesem karar kadük kalır demek anlamsız. Ben kabul etmesem kayyum gelir.”
Düzeltilmesi veya nüansa işaret edilmesi için yeterli zaman geçti, hiçbiri olmadı.
Özellikle ilk iki cümle, “adalet talebi” denince akla gelen Kılıçdaroğlu’nun yakın geçmişini hatırlatmayı gerektiriyor.
O iki cümleye karşı sadece iki örnek yeterli.
İlki “kararı tanımıyorum” açıklaması...
17 Mayıs 2022...
Dönemin CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkındaki cezaların Yargıtay tarafından onanmasına tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Parti kapatmakla, farklı düşündü diye insanları hapse atmakla bir ülkeye demokrasi gelmez. O mahkemede görev yapan hakimler unutmasın, bu ülkeye demokrasiyi Saray’a rağmen getireceğiz. Kararı tanımıyorum, kararı veren mahkemeyi de tanımıyorum. Canan Kaftancıoğlu, İstanbul İl Başkanımızdır” demişti.
İkincisi ise adalet yürüyüşü...
14 Haziran 2017’de MİT TIR’ları davasında yargılanan CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’na 25 yıl hapis cezası ve tutuklama kararı verilmişti.
Bunun üzerine başlayan yürüyüş, 15 Haziran 2017’de Ankara’da Güvenpark’ta başlamış ve 9 Temmuz 2017’de Maltepe’de miting ile sonlanmıştı.
Yürüyüş boyunca yürüyüş rotasına gübre dökülmesi, yürüyenlere taşlı saldırıda bulunulması gibi provokasyonlarla Kılıçdaroğlu’nun adalet talebi hedefi alınmıştı.
Bu hatırlatmalar bize Türkiye’de adalet ve siyaset denkleminin güncel ve meşhur yeni sonuçlarını anlatıyor.
Dereyi sizce kim geçiyor?
KÖŞENİN GÖZÜ
Adres: Karansebeş, Romanya.
Tarih: 17-18 Eylül 1788.
Birçok kaynak farklı bahsetse de Alman kaynakları bu adresteki ilginç bir muharebeye işaret eder.
Şebeş muharebesi...
17 Eylül 1788 akşamı Osmanlı kuvvetlerini arayan Avusturya öncü birlikleri arasında gerçekleşir. Evet yanlış okumadınız, kendi birlikleri arasında...
Yaklaşık 100.000 kişilik Avusturya kuvvetleri Osmanlılarla savaşmak için Karánsebes kasabası yakınlarında kamp kurar. Süvarileri, keşif için Timiş nehrinin karşı yakasına geçer, Osmanlılardan hiçbir iz bulamaz.
Birliğin yolda karşılaştığı çingene konvoyunun içki fıçılarını satın alırlar. Sonradan nehri geçen bir başka Avusturya piyade kolu, bu içki partisine katılmak ister.
Süvariler bundan hoşnut olmaz. Süvariler ve piyadeler arasında çatışma başlar. Çatışma sırasında bazı piyadeler,diğer grubu korkutma amaçlı Turciii! Turciii! diye haykırır. (Romence: Türkleeer!).
Bunu duyan ordu mensupları Türkler geldi zannedip kaçar. Zira Avusturya Ordusu, İtalyanlar, Balkan Slavları ve çeşitli azınlıklardan oluşan karma bir ordudur. Bu sebeple askerler birbirlerini anlamakta epey zorlanır.
Süvarilerin kampa doğru dörtnala geldiğini gören bir birlik kumandanı, Osmanlı akıncılarının saldırısına uğradıklarını zannedip, topçulara ateş emri verir. Bu sırada, çatışma sesini duyan askerler ne olduğunu anlayamadan kaçmaya başlar. Birlikler her gördüğü gölgeyi Türk zannedip vurmaya başlar, aslında ateş ettikleri kendi askerleridir.
İki gün sonra olay yerine ulaşan Osmanlı ordusu 10.000 kadar ölü ve yaralıyla karşılaşır ve Karanşebeş şehrini rahatça ele geçirir.
Bu tarihi olay bana, bugünlerde CHP’nin “içini karıştırma” tartıştırmasını anımsattığı için alıntılamak istedim.
Osmanlı kaynakları, Almanların aksine bu tevatürü doğrulamamakta ve muharebe sonucu ele geçirildiğinden bahsetmektedir.
KÖŞENİN SÖZÜ
“Bu ülkede egemenlerin en iyi yaptıkları şeyin, toplumsal belleği imha etmek olduğunu biliyorum.” - Beynelmilel.