Bu köşede kimi zaman CHP kimi zaman AK Parti kaynaklı anketler okudunuz. Çoğunlukla kısa sürede, dolaylı veya doğrudan doğrulanan sonuçlardı. 

Aylar önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne giden anketleri yazmış ve yüzde 33-35 dengesine işaret etmiştim. 

Birkaç hafta önce ise 4 Haziran tarihli “İşte sürecin en sıcak anketi” başlıklı yazıda çözüm sürecinin kritik eşiklerinden sonra yapılan en kapsamlı araştırmayı duyurmuş ve kararsızlar dağıtılmadan;

AK Parti’nin yüzde 27.5 olduğunu, 

CHP’nin yarım puan farkla ilk sırada yer aldığını,

Kararsızların yüzde 16’yı bulduğunu vurgulamıştım. 

CHP lideri Özel’in “Seni yüzde 29 ile orada oturtmam, 2 Kasım Pazar günü seçime gidelim” restinin ardından hem Beştepe’de olan biteni yokladım. 

Görünen o ki, Erdoğan’ın masasındaki anketler başka şeyler söylüyor ve Cumhurbaşkanı bunlara ikna...

Kısa süre önce...

Beştepe’deki kurullardan birinin üyesi ile yatırım alanında yaşadığı problem sebebiyle görüşen eski AK Parti milletvekili iş insanından öğrendim. Aslında sürecin Güneydoğu’daki karşılığını öğrenmek için ulaşmıştım ama onun yerine şunları öğrendim:

Randevusunda çözüm sürecinin anketlere etkisi de konuşulmuş ve Beştepe’deki kurul üyesinden “Bizim sonuçlarda sorun yok, yüzde 35 kemik oyumuz” sözünü işitmiş. 

Kararsızlar dağıtılmadan AK Parti’nin bu oy oranından uzak olduğu aşikar. 

Belli ki; Cumhurbaşkanı’nın masasına giden anketler, en çok AK Parti’den kopan seçmen olduğu savıyla kararsızları biraz farklı dağıtıyor. 

Partinin veya Erdoğan’ın buna inanması veya inanmış görünmesi de hayli anlaşılabilir.

Zira daha önce iddia ettiğim üzere 2026 hala seçimin ekonomisinin izlerini görmeye başlayacağımız bir yıl olacak, yılın sonunda da yüksek ihtimalle seçim senaryosu belirecek.

O ekonomi uygulamaya geçmeden, bu oy oranıyla ne partinin ne de Cumhurbaşkanı’nın buna ikna olmayacağı net.

MHP liderinin de...

KÖŞENİN GÖZÜ

Adres: St. Elizabeths Hastanesi, Washington.

Konumuz bir deney...

Rosenhan deneyi...

Aşağıdaki satırlar Wikipedia’dan.

“Akıl sağlığı yerinde olmayan hastalara konulan tanıların ne kadar doğru olduğunu anlamaya yönelik psikiyatrik tanı üzerine kurulu bir deneydir. Deney, Stanford Üniversitesi Öğretim Üyesi psikolog David Rosenhan tarafından gerçekleştirilmiştir ve 1973 yılında Science adlı dergide yayımlanmıştır. Deney gerçekleştikten sonra psikoloji biliminde psikiyatrik tanının ne kadar önemli ve etkili olduğu münazaralarıyla ciddi bir şekilde değerlendirilmiştir.”

Arka planı ise şöyle:

1969 yılında, Amerika’daki bir akıl hastanesinin kapısı çalınıyor. Kapıdaki meçhul kişi, başının içinde sesler duyduğunu, garip ve anlaşılmaz konuşmalar işittiğini öne sürüyor.

Hastane yönetimince incelemeden geçirilen kişi, akıl hastası olduğu gerekçesiyle hastaneye yatırılıyor.

Birkaç gün gibi kısa bir süre sonra, meçhul hasta, seslerin tamamen kaybolduğunu savunarak hastaneden ayrılmak istiyor. Hastane görevlileri kişiyi ciddiye almıyor çünkü bir akıl hastasının birkaç günde iyileşmiş olmasını mümkün görmüyor. 3 hafta boyunca hastanede tutmaya ve ona akıl hastalarına verilen ilaçları vermeye devam ediyorlar. 

O meçhul kişi Stanford Üniversitesi psikoloji profesörü David Rosenhan’dı. 

Tamamen sağlıklıydı ve sadece bir deney için buna girişmişti. Kanıtladığı şey, akıl sağlığı yerinde birinin yanlış tanı ile neler yaşayabileceği oldu. 

Tam bizlik hikaye değil mi?

Sapasağlam zihinler, sanki bir deney ortasındaymış gibi güncel ekonomik ve toplumsal krizlerin ortasında sarsılıyor, sağlığını yitiriyor.

Yanlış tanı, doğru seçim. Mühim şeyler.

KÖŞENİN SÖZÜ

“Bilinç korkunç bir lanettir. Düşünürsün, hissedersin ve acı çekersin.” - John Malkovich Olmak.