Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, sürekli ‘şahlanacağız’ diye bahsettiği ülkemizin yurttaşları maalesef üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görüyor.

Konumuz vize randevuları.

Tüm yıl çalışıyorsunuz, yurt dışına tatile gideceksiniz, yok gidemezsiniz. ABD randevuları şanslıysanız 2027, değilseniz 2028’den açıyor.

Avrupa ise zorluyor da zorluyor.

Bırakın tatili, iş geziniz var, yurt dışında önemli bir toplantınız, yok efendim, vizeniz yok, gidemezsiniz.

Bu da fırsatçılara kapı aralıyor.

Bir vizeciye para veriyorsunuz, iki ay içinde randevunuzu alırım diyor. Sonra, “Benim yapacağım bir şey yok, randevular açılmadı” diyor.

Sonra siz yeni bir vizecinin “Ben kesin alırım” sözlerine kanıp, aynı parayı ona da veriyorsunuz. Sonuç aynı.

Aman dikkat diyeyim, hem çok para istiyorlar hem de maalesef taahhüt ettikleri gibi olmuyor.

Almanya bizi kıskanıyor.

Dünyanın buluşma ve barıştırma noktasıyız.

Öyle mi?

Öyleyse bize neden üçüncü sınıf vatandaş gibi davranılıyor.

Hatırlayacaksınız, geçen yıl bu zamanlarda Ankara’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Avrupa Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi arasında bir görüşme gerçekleşmiş, bu konu gündeme gelmişti.

Geçen yılın istatistikleri Türkiye’den yapılan vize başvurularının yüzde 16’sının reddedildiğini söylüyor.

Türkler, genellikle Almanya, İspanya ve İtalya’ya gitmek istiyor.

Az önce bahsettiğim toplantıdan sonra Fidan bir açıklama yapmış, sorunun çözümü için “vize kolaylığı” ve “vize serbestisi” başlıkları altında iki aşamalı çalışıldığını vurgulamış ve AB ve üye ülkelerle çalışmaların devam ettiğini söylemişti.

Bir yıl geçti, gelişme yok.

Artan sığınma taleplerinin elbette bu vizelerin zorlaşmasında etkisi vardır.

Sığınmacılara verilen vatandaşlıkların olduğu gibi. AB ülkeleri, Türkiye’den gelen başvurularda sahte belgeler, eksik evraklar
ve Schengen bölgesinden geri dönmeyen kişilerin artması gibi nedenlerle güvenlik ve göç konusunda endişe taşıyor.

Ve ülkemizdeki antidemokratik uygulamaların yarattığı imajın da katkısı olduğunu düşünüyorum.

İstediğiniz yere tatile gidemeyecekseniz, uluslararası bağlantısı olan işleriniz için sınırdan bile çıkamayacaksanız kim inanır şahlandığınıza?

Dem Parti’nin İmamoğlu ziyareti!

İsmail Saymaz’ın kulis haberi ‘DEM Parti Eş Genel Başkanları, İmamoğlu’nu ziyaret edecek’ başlıklı kulis haberini okuyunca, açıkçası şaşırdım. Aklıma gelen yeni çözüm sürecinde sıkıntı mı var sorusuydu. CHP liderine bile ‘Ekrem İmamoğlu ile arana mesafe koy’ diyen iktidarın bunu yapacak DEM Parti yetkilileriyle arasına mesafe koyması kaçınılmazdı. DEM Parti’den bir açıklama geldi. Henüz netleşen bir plan yoktu, bayram sonrasında planlama yapıldığında bilgilendirme yapacaklarını söylediler. Belki de böyle bir ihtimal vardı, ancak iktidar birlikte yürüdüğü DEM Parti’yi bu konuda uyardı.

Trump’ın Elon Musk’ın oğlu ile birlikte başkanın helikopterine doğru yürürken görüntülendiği anlar viral olmuştu. Kimi ABD’lilere göre bu kareler iç ısıtıyordu, kimi içinse ciddiyete aykırıydı.

ELON MUSK GiTTi, YA X?

ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyasına müthiş bir destek verdi.

Trump seçimi kazanınca borcunu ödemek için Elon Musk’ı Hükümet Verimliliği Departmanı’nın başına getirdi.

Musk’ın buradaki görevi 130 gün sürdü.

Elon Musk’ın 5 yaşındaki oğlu X’i Şubat’ta Beyaz Saray’da düzenlenen bir basın toplantısından hatırlayacaksınız.

Musk’ın, Hükümet Verimliliği Bakanlığı (DOGE) başkanı olarak Başkan Donald Trump ile birlikte katıldığı bu etkinlikte, X, babasının kucağında yer alırken, Trump’a dönerek İngilizce “Shush your mouth” (Kapa çeneni)  ifadesini kullandı. X, Trump’a “Sen başkan değilsin, gitmen gerek” demişliği bile var.

Sonra X Trump’ın kankası oldu. 

Helikopterden birlikte iniyorlar, Beyaz Saray’ın yemyeşil bahçesinde birlikte dolaşıyorlardı.
X’in üzerinde ABD rozeti olan siyah kabanı dikkat çekiyordu.

Musk gitti ama X, Beyaz Saray’ın tozunu yuttu bile.

Bakalım gelecekte onu nerede göreceğiz?