Astrologların yorum yaptı diye tutuklandığı ülkemizde, “kehanet”te bulunma işi artık “farklı” yürüyor. Ergenekon-Balyoz dönemleri hâlâ hafızalarımızda. O günlerde de gözaltılar ve tutuklamalar ile ilgili belirli gazeteler, gazeteciler kamuoyuna önden “haber uçururdu”. 2.0’ı yaşıyoruz. Yorumlara geçmeden önce gelin size son günlerde olan biteni bir hatırlatayım:
- Son olarak iktidara yakınlığıyla bilinen Gazeteci Cem Küçük katıldığı bir canlı yayında boykot çağrısı yapanların ifadeye çağrılacağını duyurdu. Özellikle “İddia etti” demiyorum. “Duyurdu” fiilini bilinçli bir şekilde seçtim. Çünkü o yayının sabahına, aralarında oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu’nun da bulunduğu 11 kişi, “nefret ve ayrımcılık” ile “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçlamasıyla gözaltına alındı. Aynı gün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldılar.
- Yok artık dediğimiz benzer bir “duyuru”yu 11 Mart’ta Gazeteci Sinan Burhan yapmıştı. Katıldığı bir yayında İBB Başkanı İmamoğlu’nun bayramdan önce gözaltına alınacağını hatta tutuklanacağını “duyurdu”. Dedikleri 8 gün sonra çıktı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Burhan’a Cumhur İttifakı’ndan bir genel başkan yardımcısının mesaj attığını, o kişinin kim olduğunu bildiklerini iddia etti.
- Özel aynı konuşmasında daha yargı süreci tamamlanmadan, eski Ulaştırma Bakanı, AKP Milletvekili Adil Karaismailoğlu’nun isminin İBB’ye atanacak kayyum olarak belirlendiğini söyledi. Karaismailoğlu iddiaları reddetti.
- Gazeteci Sedat Bozkurt, İmamoğlu’nun gözaltına alınması sonrası birçok ismin Beştepe’ye giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğünü, İBB’ye kayyum atanmaması için Erdoğan’ı ikna ettiğini yazdı. Özellikle Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yoğun müzakerelerde bulunduğunu iddia etti.
★★★
Sadece son birkaç günde konuştuğumuz iddialar bunlar. Yargı, medya ve iktidar iyiden iyiye iç içe geçmiş durumda. Kararlar adliye koridorlarından değil, ekranlardan ilan ediliyor. Hukuk devleti ilkesine göre, kimin ifadeye çağrılacağını, kimin soruşturma altında olduğunu yalnızca savcılık ve adli makamlar bilir. Tutuklama kararı da adil yargılama sonrasında verilir. Ama iddia o ki, biz daha gözaltı haberi bile gelmeden parti genel başkan yardımcılarından tutuklama olacağını öğreniyoruz. Hatta İBB soruşturmasında kayyumun kim olacağının bile “önden” belirlendiği iddiası var. Bu gazetecilik “başarısı” olmanın çok ötesine geçmiş duruma. Topluma medya eliyle gözdağı veriliyor. Üstelik yine iddia o ki, tutuklama olmaması ya da kayyum atanmaması adına doğrudan Beştepe ile yoğun bir temas var. Ne için? Ekonomi çökmesin, diplomasi felç olmasın diye. Yani anlaşılan, özgürlüğün sınırlarını artık haklı olup olmamak değil, ekonomik dengeleri bozup bozmamak belirliyor. Bu yargının değil, siyasetin karar verdiği bir sistemin de itirafı niteliğinde. Türkiye bugün, hukukun üstünlüğünden uzaklaşmanın, adaletin siyasallaşmasının ve korkunun normalleşmesinin bedelini ödüyor. Ama unutmayalım. Hukuku kaybeden bir toplum, sadece adaleti değil, yarınını da kaybeder.
Muhalefetin amacı iktidar değişikliği değil midir?
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası başlayan gösterileri ve boykot çağrılarını hedef alan bir paylaşım yaptı. “Amaç küresel emperyalizme ve neoliberal politikalara hizmet edecek bir iktidar değişikliği sağlamaktır” dedi. Açıklama akıllara 14 Mayıs seçimleri öncesinde söylenenleri getirdi. Dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu o günlerde “15 Temmuz, fiili bir darbe girişimiydi. 14 Mayıs ise (...) siyasi bir darbe girişimidir” dedi. Çok tepki çekti. Eski AKP Milletvekili Mehmet Metiner de seçimlere günler kala “Tek amaçları var, Erdoğan’ı devirmek. 15 Temmuz’da başaramadıklarını 14 Mayıs’ta gerçekleştirmek” diye yazmıştı.
★★★
Evet. Bunda şaşılacak, utanılacak, suçlanacak bir şey yok. Dünyanın her yerinde muhalefet, iktidarı değiştirmek için vardır. Erdoğan 2002’de iktidara gelirken ne demişti? “Biz iktidara talibiz.” Bugün kendisini eleştirenlerin de amacı aynı: Mevcut iktidarı değiştirmek. Bu zaten demokrasinin ta kendisi. Sandık bunun için kurulur. Mitingler, imza kampanyaları, protestolar... Hepsi iktidar değişsin diye yapılır. Ancak son yıllarda her seçim “darbe girişimi”, her muhalif çıkış “kaos planı”, her protesto “dış güçlerin oyunu” ilan ediliyor. Muhalefet iktidar olmak isteyince suçlu, iktidar ömür boyu görevde kalmak isteyince makbul oluyor. Bu denklemde bir bozukluk var. Çünkü demokraside iktidarlar değişir. Değişmiyorsa, orada artık başka bir rejim vardır. Bu talebi “darbe girişimi” ya da “dış güçlerin oyunu” gibi değil, “demokratik olgunluk” olarak gören bir ülke haline gelirsek; işte o zaman gerçekten normalleşmiş olacağız.