Meydanlar dolup taşıyor.
Konya’da, Yozgat’ta, Başakşehir’de, Beyazıt’ta...
Halk konuşmak istiyor-hem de haykırarak.
Kimi “Bir çuval gübre alacak halim kalmadı” diyor,
kimi “Gencim, gelecek arıyorum”...
kimi mikrofon uzatılınca ağlıyor,
kimi sadece “Hakkımı istiyorum” diye ses yükseltiyor.
Bu seslere kulak verilmesi gerekirken, tam tersi oluyor:
Kulaklar tıkanıyor.
Hoşa gitmeyen her söz tehdit,
her eleştiri güvenlik riski sayılıyor.
Son örneği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında gördük.
“Sokaklarda terör estiriliyor” dedi.
Kastettiği ne silahtı ne de bomba...
Sadece bir mikrofon,
ve o mikrofona konuşan yurttaşlardı.
24 saat geçmeden sokak röportajları ile tanınan Arif Kocabıyık, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” gerekçesiyle gözaltına alındı.
Aman dikkat!
Tüm bunlar yeni bir dönemin işaret fişeği olabilir:
“Mikrofon teröristleri” dönemi.
Zira sokakta sıradan bir yurttaşın ne düşündüğünü öğrenmeye çalışmak bile artık bir “güvenlik sorunu” olarak kodlanıyor.
Eleştiriye karşı tahammül eşiği daha da mı düşüyor?
Yoksa filtrelenmemiş her tepkiye karşı bir tedirginlik mi var?
Sokak röportajları bir süredir yalnızca YouTube içeriği değil —
adeta bir sosyolojik barometre.
Rakamların, araştırmaların anlatamadığını, o mikrofonlar anlatıyor.
Mikrofon tutanın ajan, yorum yapanın bölücü ilan edildiği absürt bir iklimdeyiz.
İnsan sormadan edemiyor:
Halkın sesi bu kadar tehlikeliyse...
Sandık daha da tehlikeli olabilir mi?
Birkaç motor mu? Bir düzen mi?
10 Şubat 2024’te, yerel seçimlere kısa süre kala, Küçükçekmece’de AKP’li aday Aziz Yeniay’ın seçim çalışması yaptığı derneğin önünde kalaşnikoflarla silahlı saldırı düzenlendi. Yoldan geçen bir kadın ağır yaralandı.
Yeniay, olayın kendisine yönelik bir saldırı olduğunu söyledi.
Soruşturma derinleştirildi.
Sonrasında saldırının Küçükçekmece’ye hakim olduğu bilinen ‘Eminançlar” ve “Dayılar” adlı iki çete arasındaki hesaplaşma olduğu, seçim çalışmasına denk gelmesinin tesadüf olduğu ortaya çıktı.
Dinçer Gökçe’nin haberine göre iddianame tamamlandı.
O iddianameden çarpıcı bir detay daha çıktı:
Buna göre, Küçükçekmece Asayiş Büro Amirliği’nde görevli iki polis, çeteye işbirliği ve bilgi sızdırma suçlamasıyla 5 aydır tutuklu.
Pazartesi günü SÖZCÜ TV’de yayınlanan Detayına İnelim programımda Emekli Cinayet Büro Amiri Savaş Kurtbaba konuğumdu.
İstanbul’daki çetelerin yarattığı güvenlik tehdidine dikkat çekmişti.
Bu haber çıkınca tekrar kendisine ulaştım.
Neyle karşı karşıya olduğumuzu tüm çıplaklığıyla anlatmasını istedim.
Çizdiği tablo korkutucu:
“Esenler, Bağcılar, Küçükçekmece gibi ilçelerde 15-25 yaş arasındaki genç ve çocuklar 50 bin lira için insan öldürüyor” diyor.
Casperlar, Daltonlar, RedKit’ler, Barış Boyun Grubu...
İsim de çete de çok.
Her biri kendi bölgesine hakim olmaya çalışan motorlu timler kurmuş durumda.
Kurtbaba’ya göre ilham kaynakları: Kolombiya.
Uyuşturucu baronu Escobar’dan esinlenerek, çalıntı motorlarla ölüm timleri kurmuşlar.
Ve büyük paralar kazanıyorlar.
Asıl patronlar yurt dışında.
Paravanlar sayesinde burada suç işleyecek çocuklara ulaşıyorlar.
Kurtbaba durumun vahametini şöyle anlatıyor.
“Bir tane silahları var. Nöbetçi silah gibi... O gece kim işe gidecekse o silahı alıyor, işi bitirip dolaba koyuyor. Ertesi gün kime lazımsa yine o silahı alıyor. İşi bu hale getirmişler. Sürekli çalıntı motorlar kullanıyorlar. Polis memurumuz Şeyda Yılmaz’ı şehit eden katil de bu gruplara motor temin eden bir hırsızdı.”
Röportajda dikkat çeken cümlelerden biri de şu: Pislik paçalarımıza kadar bulaşmıştı.
Kurtbaba, Şeyda Yılmaz’ın şehit edilmesi sonrası bu çetelerin İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yı bile tehdit edecek kadar pervasızlaştığını söylüyor.
“Bu gücü nereden alıyorlar” diye soruyor.
Cevapsa geçmişte aranmalı.
Bir dönem kimsenin bu gruplara dokunmadığına dikkat çeken Kurtbaba açıkça bazı iddiaları hatırlatıyor:
“Bir dönem bu çeteler dokunulmazdı. Bazı isimler tarafından korunuyordu. Bakanlara kadar uzanan iddialar konuşuluyordu. Gerçek mi, yalan mı bilmem. Ama yazıldı, çizildi. Ve müdahale edilmedi.”
Bugün gelinen nokta:
Toplum, şimdi o “dokunulmayan dönem”in bedelini ödüyor.
Mesele birkaç serseri grup değil artık.
Siyaset, güvenlik, medya üçgeninde yaşanan her suskunluk, bu düzenin taşlarını döşedi.
Şimdi, yıllarca güç biriktirmiş yapılar var karşımızda.
Ve artık mesele sadece dışarıdaki çete değil, içerideki uzantıları da konuşmak zorundayız.
Bugün polisin içine sızmış bu iki kişi yargılanıyor.
Peki ya görünmeyenler?
Kurtbaba, Yerlikaya’nın göreve gelmesiyle birlikte ciddi adımlar atıldığını söylüyor.
6 ay önce göreve gelen İstanbul Emniyet Müdürü Selami Yıldız’ın ilk demecinin motorlu gruplar ve çetelerle mücadele olduğunu hatırlatıyor.
Ama şu cümleyi de unutmuyor:
“Bu kadar geç kalınmasaydı, onlarca insan yaşıyor olabilirdi!”