Gençler meydanları dolduruyor. Hayatlarından memnun olmadıklarını haykırıyor.
YSK verilerine göre, 2023’te ilk kez oy kullanan toplam genç seçmen sayısı 5 milyon 177 bin 318. Yani, ilk kez oy kullanacak genç seçmenler, toplam seçmenin yüzde 8’ini oluşturdu. Peki 2028’de ilk kez oy kullanacak seçmenlerin sayısı nedir?
BUPAR Araştırma Direktörü ve Siyaset Bilimci Doç. Dr. Onur Alp Yılmaz’ı aradım, sordum.
Doç. Yılmaz, 2023 seçimlerinde bir ilk yaşandığını söyledi.
İlk kez 1980 sonrasında doğmuş Y ve Z kuşağı, seçmen sayısında yüzde 53,2 ile çoğunluğu oluşturmuş. Bu konudaki en nitelikli araştırmanın GoFor ve Konda ortaklığında hazırlanan Gençlerin Politik Tercihleri Araştırması 2024 başlıklı çalışması olduğunu belirten Yılmaz, “18-30 yaş arası genç seçmenin, yalnızca ilk kez oy kullananların değil yüzde 49,7’sinin CHP’ye, yüzde 22,1’inin ise Ak Parti’ye oy verdiğini gösteriyor. 18-30 yaş aralığındaki seçmen kitlesinin toplam seçmen içindeki oranının yüzde 26,5 olduğu ve bunun da hemen hemen yarıya yakınının CHP’ye oy verdiği düşünülürse bu tablodan iki sonuç ortaya çıkar: Toplam seçmenin yüzde 8’ini oluşturan ilk kez oy kullanan seçmen de, genç seçmen olarak kabul edebileceğimiz homojen bir oy davranışına sahip değil. Elbette genç seçmenin muhalif eğilimi daha yüksek, ancak 2023 seçimlerinde de görüldüğü üzere iktidar kamu harcamalarını artırdığı ve orta sınıftan yoksullara doğru bir servet transferi gerçekleştirdiğinde kendisini iktidarda tutabilecek çoğunluğu elde etmeyi başarabiliyor. Çünkü iktidar, ekonomi yönetimi konusunda olmasa da kriz yönetiminde son derece tecrübeli. Kime kaynak aktarmasının kendisine oy getireceğini son derece iyi biliyor. Kimden daha fazla alıp kime vermesi gerektiğini de...
Doç. Dr. Onur Alp Yılmaz
Bu noktada iktidarın iktisadi politikası ve oy tercihleri arasındaki ilişkiye değinmek gerekiyor. 2023 seçimlerini 2018 seçimlerinden ayıran en temel farklardan biri de şüphesiz iktisadi koşullardı. 2023 seçim sürecinde dış yatırımcıların, seçmenin ve medyanın muhalefete bu seviyede şans tanımasının başat nedeni de ekonomideki kötü gidişattı. Ancak iktidar, ekonomik krizi de yaşam tercihleri ve tüketim alışkanlıkları açısından farklılaşmış, adeta “iki farklı ulus” biçimini almış mevcut toplumsal yapıda kendi seçmenleri lehine yönetmekte başarılı oldu. Başka bir ifadeyle iktidar, kent ve kır, orta sınıf ve yoksul, seküler ve muhafazakâr gruplarda ilk sırada sayılanlarla ikinci sırada sayılanların bir kesişimini yaratıp ikinci sıradakileri birleştirecek bir iktisadi politika benimsedi. Bu, iktidarın kutuplaştırma politikasının iktisadi alana uyarlanmış halidir” diyor.
Doç. Yılmaz‘a göre refah da kriz de iktidar tarafından seçmen davranışına göre dağıtıldı. İktidar, orta sınıf ve alt gelir grupları arasındaki gelir dağılımı makasını daraltmak pahasına bir iktisadi politika izledi. Bunun sonucunda enflasyonist politikaların etkisi her gelir grubu tarafından aynı oranda hissedilmedi. Her şeyden önce büyükşehirlerin dışında kalan bölgelerde kira ve ulaşım gibi büyükşehir seçmeninin en büyük gider kalemlerini oluşturan hizmetlere erişimin maliyeti görece daha düşük.
Bununla bağlantılı bir diğer neden de yaşam tercihleri. İktidarın aleyhine bir iktisadi politika izlediği orta sınıfın, tüm dünyada olduğu gibi tüketim sepeti çok daha çeşitli. Bu sepette yaz tatili ve alkollü içecek gibi mal ve hizmetler var. İktidar, bahsi geçen mal ve hizmetlere ortalama fiyat artışlarından çok daha yüksek zamlar uygulayarak bütçe dengesini kendi seçmeni olarak kodladığı ve birleştirmeye çalıştığı kitleleri en az etkileyecek şekilde ayarlamaya çabalıyor.
Yaş küçüldükçe muhalif eğilimin artması da aslında buna bağlı. Gençler, iktidarın sıkıştırmaya çalıştığı kaba hem ideolojik olarak sığmıyor hem de orta sınıflaşmak ya da aileleri gibi orta sınıf kalmak için verdikleri emeklerin siyasi tercihler dolayısıyla heba edileceğine tepki gösteriyor.
Yani ortada adı konmamış, hatta belki bilinç dışı da olsa bir özgürlük ve demokrasi talebi ile kesişen bir sınıfsal talep var. Ancak, az önce de ifade ettiğim gibi yaşlara dayanarak homojen bir gençlik okuması yaparsak bu bizi yanlışa sürükler. Örneğin bu, bizim bölgesel anlamda farklılaşan kimlikleri, ideolojik çeşitlilikleri ve emekle kurulan ilişki farklarını gözden kaçırmamıza sebep olur.
Sırasıyla örneklemek gerekirse Şırnak’ta yaşayan bir gençle, Etiler’de yaşayan bir gencin ortak bir kimlikle güdülendiğini düşünürken, yalnızca “Muhalif gençliğe” odaklanıp tekno-milliyetçilik dediğimiz şeyin ürettiği “Teknofest gençliğini” görmezden gelmemize sebep olur.
Yine ISSP İşe Yönelim Araştırması’nın bize gösterdiği Türkiye’deki kadınların yüzde 59’unun hâlâ hayatında hiç kazanç karşılığı çalışmadığı gerçeğini görmezden geliriz.
Kentli sanayi toplumunun kurumları henüz tesis edilmediği için hâlâ başta aile olmak üzere geleneksel yapıların temel ekonomik, toplumsal ve kültürel işlevleri gördüğü ve hizmetleri ürettiği yapının içinde yer alan gençlerle orta sınıf(laşma) kaygıları yaşayan gençlerin ortak bir kimlik ürettiklerini, aynı kaygılarla sandığa koştuklarını düşünürüz.
Az önce söylediğim gibi, her 5 gençten 1’i hâlâ iktidara oy vermeye devam ediyor. İktidarın yüzde 35’e düştüğü, yani her 5 kişiden 1,75’inin oyunu ancak alabildiği bir seçimde bu oran onlar açısından hiç de fena değil. Ya da toplumsal trendden tamamen kopuk homojen bir gençlik okuması yapmamıza engel. Nitekim iktidarın da hangi grupları birleştirecek bir ideolojik ve ekonomik yaklaşım benimsediğini yukarıda anlattım. Bu, 2023 seçimlerinde iktidara başarıyı getirdi.
Sizin sorunuza gelirsem 71,6 milyon olması beklenen seçmende yaklaşık 6,5 milyon genç ilk kez oy kullanacak. Yani toplam seçmenin yüzde 9’unu oluşturacak.”
Önemli bir konu. Peki bu oran 2028 seçimlerini nasıl etkileyecek, siyasi partiler ne yapmalı?
Bunların cevabı da Pazar günkü yazımda...
Rahmetli babama, “öğrettiğin yolda ilerliyorum” demek isterdim
Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun yanıtladı.
- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Özel bir ritüelim yok ama her yeni gün benim için yeni bir başlangıç ve güzel şeyler yapabilmek için taze bir umut demektir.
Cumhur Uzun ailesiyle...
- En son hangi kitabı okudunuz?
Doğrusunu söylemek gerekirse düzenli kitap okumak konusunda çok başarılı değilim. Avukat olduğum için sürekli okunacak dosyalar, mesleki kaynak araştırmaları, milletvekilliği sürecinde yasama çalışmalarına dayanak araştırmalar derken hep iş odaklı okuma yapıyorum. İstanbul Milletvekilimiz Sayın Zeynel Emre’nin “Adalet İçin Yapay Zekâ” isimli kitabı okuduğum son kitap.
- En son hangi filmi izlediniz?
Bergen.
- En sevdiğiniz ses ne sesi?
Sakin ve huzurlu bir yaz akşamında, sahile vuran dalgaların sesi.
- En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Ahmet Kaya ‘Nereden Bileceksiniz’, Melek Mosso, ‘Sabahçı Kahvesi’, Derya Bedavacı ‘Korkarım.’
- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
Yazın Yağar Kar Başıma.
Uzun, çocukken ablasıyla..
- Aşka inanır mısınız?
İnsanın yaşayabileceği en özel duygulardan biridir. Aşk varsa her şey kolaydır.
- Kırmızı çizginiz nedir?
Birden fazla kırmızı çizgim var. Tek cevap hakkım varsa ‘Yalan’ diyebilirim.
- En sevdiğiniz yemek?
Ben Muğlalıyım. Muğla’da yetişen ve annemin pişirdiği sarı börülce favori yemeğim.
- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Yemek ayırt etmem. Ülkemiz mutfağından asla yemem dediğim bir yemek yok. Ama uzak doğu mutfağı ve böceklerini yiyebileceğimi sanmıyorum.
- Sizi ne heyecanlandırır?
İçinde mutluluk bulunan her şey beni heyecanlandırır.
- Yağmur mu, güneş mi?
Güneş.
- Güz mü, ilkbahar mı?
Umut ve sevincin başlangıcı olan ilkbahar.
- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Yalan, yapmacık davranış ve vefasızlık.
- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?
Rahmetli babama, “öğrettiğin yolda ilerliyorum” demek isterdim.
- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
Milletvekili olduğumdan beri hem de Muğla’da yaşamama rağmen iki yıldır denize hiç giremedim. Denizde bir teknede 3 gün iletişimsiz kalıp yüzmek ve dinlenmek isterdim.
- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Mehmet Oktay ve Duraniye Uzun’un oğlu, Nezgül ve Yeliz’in kardeşi, Çiğdem hanımın eşi, Utku ve İlke’nin babası, yani yine kendim olmak isterdim.
- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Davul ve darbuka.
- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Sağlıklı olduğum müddetçe yaşamak isterim. Torunlarımı görmek de hiç fena olmaz.