Türkiye’nin “kınama diplomasisi” uzun süredir eleştirilerin odağında.
Gazze’de insanlar artık sadece bombalarla değil, bir kuru ekmeğe ulaşamadıkları için de onar onar ölüyor.
Cumhurbaşkanı “şükür namazı” sözleri verirken, hem bağımsız gazetecilerin hem de İsrail’in açıkladığı ticaret verileri Türkiye’nin “asla yok” tutumu ile çelişiyor.
İsrail’e silah satan şirketler Türkiye’deki savunma fuarlarına katılıyor.
Protesto etmek yasaklanıyor.
Son olarak Bogota’da düzenlenen toplantıda İsrail’e yönelik yaptırım içeren eylem planına Türkiye’nin imza atmaması, muhalefetle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan arasında krize yol açtı.
Bir hafta süren tartışmaların ardından Türkiye iki maddeye şerh koyarak yaptırım kararlarını imzaladı.
Oysa dünya değişiyor.
Geçen haftalarda Belçika’da sembolik ama çok kritik bir adım atıldı.
Filistinli mağdurların adalet arayışını desteklemek için kurulan Hind Rajab Vakfı’nın mücadelesi sonucu, Belçika’ya festival için gelen iki İsrail askeri “savaş suçu” işledikleri suçlamasıyla gözaltına alındı.
Bu, Avrupa’da bir ilkti!
Bir dönüm noktası olabileceğine dair pek çok yorum yapıldı.
Belçika’nın attığı bu cesur kararı, İsrailli askerler açısından yıllardır süren “cezasızlık” algısını sarsabilecek nitelikteydi.
Türkiye’deki diplomasi tartışmaları sürerken, dünyanın attığı bu kritik hamlesini vakfın başkanı Dyab Abou Jahjah’a sordum.
1) Daha önce bu şekilde gözaltına alınan ya da tutuklanan İsrailli asker ya da yetkili oldu mu? Bu olay bir “ilk” mi?
Bu olay bizim açımızdan gerçek bir dönüm noktası; çünkü birçok açıdan bir “ilk”i temsil ediyor. Şu ana kadar dünyada yüzlerce dava açılmış olsa da ilk kez İsrailli askerler gözaltına alındı. İlk kez bir ülke, Filistin’de işlenen suçlar üzerinde kendi yargı yetkisini tanıdı. Gözaltına alındıktan sonra askerler resmi olarak sorgulandı. Daha sonra serbest bırakılmış olsalar da Belçika Federal Savcılığı bir ceza soruşturması başlatıldığını doğruladı.
2) Bu adımı uluslararası hukukta bu kadar önemli kılan ne? Neden “dönüm noktası” ifadesini kullandınız?
Gözaltı ve sorgulama adımları önemli, çünkü Belçika’nın uluslararası hukuk çerçevesinde yargı yetkisini kabul ettiğini ve iddiaları hak ettiği ciddiyetle ele aldığını gösteriyor. Bugüne kadar birçok hükümet sessiz kalmayı tercih etti. Ama bu adım şu net mesajı veriyor: Deliller ne zaman ortaya çıkarsa çıksın, uluslararası suçlara karşı siyasi suskunluk değil, hukuki yanıt verilmelidir. Belçika’nın daha ileri gitmesi ve bu askerleri tutuklaması gerekirdi, ama önemli bir başlangıç yapıldı. Avrupa’da ilk kez Filistin’de işlenen suçlarla ilişkilendirilen İsrailli şüpheliler resmen gözaltına alındı ve sorgulandı. Bu, hukukla ve uygulama iradesi ile mümkün oldu.
3) Belçika bu yetkiyi hangi yasal dayanakla kullandı? Diğer ülkelerde de benzer bir yargı yetkisi var mı yoksa bu Belçika’ya özgü mü?
Vakalarda dayandığımız temel hukuki çerçeve, Cenevre Sözleşmeleri ve UCM’nin Roma Statüsü. Bu kapsamdaki uluslararası suçlar: Soykırım, savaş ve insanlığa karşı suçlar. Belçika ve Türkiye dahil 125 ülke, Roma Statüsü’ne taraf. Bu nedenle bu ülkeler, UCM ile tam iş birliği yapmakla yükümlü (Roma Statüsü Madde 86). Genelde iki düzeyde hukuki süreç yürütüyoruz. Tatilde ya da seyahatte olan asker veya bakanlara yönelik hızlı davalar ve çifte vatandaşlara yönelik kapsamlı dosyalarla iki koldan ilerliyoruz.
4) Bu gelişmenin bir “domino etkisi” yaratmasını bekliyor musunuz? En olası ülkeler hangileri?
Kesinlikle böyle bir beklentimiz var. Sunduğumuz dosyaları gereken ciddiyetle ele alan ülkeler var. Bu da bizde Avrupa ve Güney Amerika’da daha fazla gözaltının an meselesi olduğu inancını yaratıyor.
5) İsrailli askerlerin festivale katılacağı bilgisi nasıl elde edildi?
Sosyal medya hesaplarından. Sistematik takibimiz en başından beri var.
6) Davalarda delilleri nasıl topluyorsunuz? Hedefinizdeki kişileri nasıl belirliyorsunuz?
Araştırma ekibimiz internet ve sosyal medya üzerinde sürekli tarama yaparak, soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suçlarla ilgili deliller topluyor. Hukuk ekibimiz bu delillerle dava dosyası hazırlıyor.
7) Hedefler arasında üst düzey hükümet yetkilileri veya komutanlar da var mı?
Evet. Şimdiye kadar birçok bakan ve üst düzey askeri yetkili hakkında dava açtık, açmaya da devam edeceğiz. Örneğin: Temmuz 2024’te Gazze’deki soykırımdaki rolleri nedeniyle İsrail’in eski Savaş Kabinesi üyeleri Benny Gantz, Ron Dermer, Gabi Eisenkot ve mevcut bakanlar Ben-Gvir ile Bezalel Smotrich hakkında UCM’ye kapsamlı bir şikayet dosyası sunduk. Nisan 2025’te ise İngiltere ziyareti sırasında İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar’a karşı dava açtık.
8) Bu tutuklamalar İsrailli asker ve yetkililerin seyahat özgürlüğünü nasıl etkiler? “Tutuklanma korkusu” caydırıcı olur mu?
Bunun etkisini görmeye başladık bile. Bazı askerlerin haklarındaki soruşturmayı öğrenince ülkeden gizlice çıkarıldıklarını biliyoruz. Örneğin İsrailli bir yedek asker Brezilya’da tatildeyken hakkında soruşturma başlatılacağını öğrenince Arjantin’e kaçırıldı. Oradan ABD’ye geçip İsrail’e döndü. İsrail yönetimi, askerlerine yurt dışına çıkarken dikkatli olmaları yönünde uyarılar yapıyor. Sosyal medyada işledikleri suçları paylaşmamalarını istiyor. Tüm bunlar adalet arayışımızın somut sonucu.
9) Bu gelişme, Gazze’de işlenen savaş suçlarının cezasız kalmayacağına dair gerçek bir umut veriyor mu? Yoksa hala sürecin çok başında mıyız?
Ana hedefimiz, bu soykırımın mağdurları adına adalet ve hesap verebilirlik sağlamak. İsrail’in yıllardır süregelen cezasızlık döngüsünü kırmak istiyoruz. Bu yüzden Belçika’daki gözaltılar çok önemliydi. Adaletin sağlanması için siyasi iradenin kritik olduğunun farkındayız. Bu yüzden de bazı dosyalarımızın soruşturulması ve kovuşturulması zaman alacak. Ve evet, henüz yolun başındayız. Ama nerede olurlarsa olsunlar, İsrailli askerler hakkında dava açmaya devam edeceğiz.