6 Şubat depremlerinin simgesi olmuş bir fotoğraf vardı.

Onca yıkımın ortasında, tek bir çatlak bile almayan İnşaat Mühendisleri Odası Kahramanmaraş Temsilcilik Binası’nı gösteren o kare.

Tek başına dimdik ayakta duruyordu.

Çünkü hesapla, ilimle, mühendislikle yapılmıştı.

Sembolik fotoğraflara bir yenisi daha eklendi.

Bu kez adres Bursa.

Orman yangınları birçok noktada yanacak ağaç kalmayınca söndü.

Gürsu’da, dikkat çekici bir detay kaldı geriye:

Her yer yanmıştı.
Ama bir bahçe, yangından hiç etkilenmedi.
Neden mi?
Çünkü yangın öncesinde olması gerektiği gibi sürülmüş, temizlenmiş, otlar alınmıştı.
Doğru zamanda, doğru hazırlık yapılmıştı.
Bu, birçok yerde “mucize” diye haberleştirildi.

Oysa mucize değil.
Tıpkı Kahramanmaraş’taki bina gibi...
Sadece doğru bilgi, doğru uygulama, doğru zamanlama.

Depremlerde, sellerde, yangınlarda sadece bina çökmez.

İhmal çöker, sistem çöker, ezber çöker.

Ve ayakta kalanlar, yalnızca sağlam yapılar değil;

önceden önlem alanlar, sorumluluğu zamanında üstlenenlerdir.

Mucize aramak kolaydır.

Tedbir almak zahmetlidir.

Ama bu ülke mucizeyle değil; hazırlıkla, önlemle, akılla ayakta kalacak.

İrrasyonel olan bu kez ne?

Haziran 2023...

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bir önceki bakan Nureddin Nebati’den görevi devralırken Türkiye siyasi tarihine geçen o meşhur cümleyi kurdu.

“Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır.”

Halbuki selefi Nebati daha çok kısa bir süre öncesine kadar Türkiye Ekonomi Modeli’ni “Bayrak yere inmeyecek, ezan susmayacak” diye canhıraş savunuyordu.

Şimşek’in o tek cümlesiyle tüm bir dönem irrasyonel ilan edildi.

Ama bu irrasyonelliğin bedelini karar vericiler değil, üzerinde “bir şey denenen” milyonlar ödedi.

Bugün benzer bir akıl dışılık, adalet alanında karşımızda.

Tutuklu yargılama hukukta bir tedbirdir.
Delil karartılmasın, şüpheli kaçmasın diye uygulanır.
Ama artık bu ülkede tutukluluk bir önlem değil, açık bir cezaya dönüşmüş durumda.

Üstelik tutuklulara hükümlülerden bile ağır şartlar uygulanıyor.

İBB tutuklusu Ramazan Gülten’in eşi doğum yaptı.

İlk nefeste, ilk çığlıkta orada olmak için izin istedi.

Verilmedi.

Kızına, Maya’ya dört duvar arasından mektup yazdı:

“Tanışmak için biraz daha bekleyeceğiz...”.

Yine aynı gün...

İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gürkan Akgün planladığı düğünü yapamadı ama nikahını dört duvar arasında kıydı.

Ve içeride, sağlığı pamuk ipliğine bağlı isimler var:

2 kez kanser atlatmış Murat Çalık...

Kalp hastası Ayşe Barım...

Aylarca yoğun bakımda yaşam mücadelesi vermiş Muhittin Böcek...

Peki, ya onlara içeride bir şey olursa?

Bunun vebalini kim alacak? Bugün “hukuk” adına yapılan her şeyin yarın bir gün irrasyonel ilan edilmeyeceğini kim garanti edebilir?

Ve sormak gerek:
Geri dönmeyecek anların, kaybedilen sağlığın, yitirilen onurun bedelini kim ödeyecek?

Bu kez deneme tahtası olan ekonomi değil.
İnsan hayatı.

Önce kendimize bir “ayran” alsak...

TÜİK dün işsizlik verilerini açıkladı.
Gerçek tabloyu yansıtan ve “gerçek işsizlik” olarak da anılan Geniş Tanımlı İşsizlik oranı, tarihi bir seviyeye ulaştı: %32,9.

Bu ülkede bugün her 3 kişiden 1’inin fiilen işsiz. Evine ekmek dahi götüremeyen milyonlar var.

Gençlerde işsizlik yüzde 16,2’ye dayanmış durumda.

Haftada ortalama 41,5 saat çalışıyoruz ama kazandığımızla geçinemiyoruz.

Sendikalar birer birer grev kararı alıyor. “Sarı” dediklerimiz bile kazan kaldırmış halde.

Ve tam da aynı gün basına yansıyan bir başka haber.

“Taliban iş gücü göndermek için Ankara ile görüşüyor!” Detaylara göre Afganistan’da iktidarda olan Taliban, ülkedeki işsizliği azaltmak için Türkiye dahil bazı ülkelerle iş gücü gönderimi üzerine görüşmeler yapıyor.

Taliban’ın Çalışma Bakanı, Türkiye, Katar, BAE, Suudi Arabistan ve Rusya ile bu konuda temasta olduklarını resmen duyurdu.

Somali’ye milyon milyon dolar hibeler...
Yapılan okullar, yollar, limanlar, havalimanları...
Libya’ya sağlanan belirsiz büyüklükte mali yardımlar... Suriye’ye ücretsiz elektrik ve doğalgaz...
Ve şimdi de Taliban’la iş gücü pazarlığı.

Kendi yurttaşına umut veremeyen, diplomalı gencine iş bulamayan bir ülke, başkalarının işsizliğini çözmeye soyunuyorsa...

Kusura bakmayın ama buna söylenecek tek bir şey kalıyor:
Önce kendinize içecek bir ayran alın.