Sevgili dostum gazeteci Bircan Usallı Silan ile Türkan Şoray arasındaki iş arkadaşlığı 25 yıl önce başladı. Ve tam 25 yıl sonra nehir söyleşi yapmaya karar verdiler. Bircan istedi, Türkan Şoray razı geldi, ‘Türkan ve Hayat’ kitabı ortaya çıktı. Bircan, “Bunca yıl içinde tanıdığım, iyi günde, kötü günde, sevinçte, gözyaşında birlikte olduğum Türkan Şoray’ın en çok insan yanına hayran kaldım. Onu, Türkan Şoray olduğunu unutup hatırı bende çok ayrı bir yerde olan ablalıkla kodladım. Ruhuna yaptığım yolculukları çok sevdim. İçindeki küçük kızı hiç büyütmemiş olmasına bayıldım. El çırpmalarına, rüzgârlı bir anda otelin terasında dans etmesine, yolda giderken şarkılar söylemesine, sevgili Gülşen’in baget ekmeğe yaptığı sandviçleri yerken, domates suyuyla ilgili yorumlar yapmasına...” diyor.
Bircan için bu kitap aslında Türkan Şoray’ın sonsuz senfonisi içinde ruhuna bir yolculuk...
En etkilendiğim bölümlerden biri bu yazının da başlığını taşıyor. ‘Yağmur’dan Türkan Şoray olduğum için özür diledim.” O bölümü Bircan’ın soruları, Türkan Şoray’ın cevaplarıyla paylaşmak isterim.
Kız annesi olmak, belki de hayatta senin yaşayamadığın bir sürü güzelliği kızına yaşatma fırsatı sundu sana...
Kendi genç kızlığımın yoksunlukları beni bir kız annesi olarak biraz daha hoşgörülü yapmış olabilir. Yağmur’un ilk gençlik dönemlerini yaşına uygun ve özgürce yaşaması bendeki yaşanmamışlık yükünü biraz hafifletti.
Yağmur senin hayatının en kıymetlisi.
Hayatımın merkezi.
Yağmur ilk gençlik dönemlerinde zaman zaman Türkan Şoray’ın kızı olması nedeniyle basın tarafından çok mercek altına alındı. Yağmur’un aldığı nefesin bile sorgulanır olması, seni üzdü değil mi?
Çook. Hem beni hem kızımı çok üzdü. O dönemler zor dönemlerdi. Hem de çok zor. Yağmur daha küçük bir kız çocuğuyken ne yapsa abartılarak magazin gündemine malzeme yapılıyordu. Türkan Şoray’ın ve Cihan Ünal’ın kızı olduğu için bütün gözler neredeyse üzerine çevrilmiş gibiydi. Yaşıtları için sıradan olan davranışları Yağmur yapınca kıyamet kopuyordu. Çocuk gazetede resmini görmekten nefret ediyordu. Arkadaşlarıyla oturuyor mesela, ama gazetede başka bir ülkede ya da şehirde görüldüğü yazıyordu. Ufacık, gencecik bir kız çocuğu aleyhine haberler yapıldı. Bu konuda halen geçmeyen bir öfkem var. Ne hakları vardı bizi üzmeye, kulaktan dolma bilgilerle canımızı yakmaya. Bir günlük haber için bu can yakanlara o kadar kızgınım ki... Gerçekten çok zor zamanlardı. Geldi geçti diyoruz ama geldiğinde bir iz bırakıyor, öyle hemen de geçmiyor. Tek suçu ünlü bir anne babanın evladı olmaktı Yağmur’un.. Yine, üzücü bir yalan haber çıkmıştı gazetede o gün, Yağmur’a “Kızım, Türkan Şoray olduğum için özür diliyorum senden” demiştim gözlerim dolu dolu. “Arkadaşların gibi gezip tozamıyorsun, basın seni rahat bırakmıyor; özür dilerim, elimde olan bir şey değildi” dediğimi hatırlıyorum.
★★★
Peki Türkan Şoray, mutluluğu nasıl tarif ediyor?
“Mutluluk aslında huzur demek bence. Yatağa kafanda soru işaretleri olmadan girebilmek ve uykunun bölünmeden deliksiz sürmesi. Sevdiğin bir müzik sesiyle uyanabilmek... Belki de cama vuran yağmur tanelerinin o güzelim duygusuyla... Bu nasıl büyük bir nimettir? Kul hakkı yememiş olmak. Kimseye vicdanen ve maddi olarak borcunun olmaması... Başını sokabileceğin bir evi sevdiğin insanlarla paylaşabilmek. Bazen bir film izlemek, bazen deniz kıyısında iyotu içine çeke çeke yürüyebilmek...”
★★★
Neler öğrenmiyoruz ki bu kitaptan...
Örneğin Orhan Günşıray Türkan Şoray’a evlenme teklif ediyor ama annesi kabul etmiyor.
Yine mesela Levent’teki evinden ‘Altın Kafes’ diye bahsediyor. 18 yaşında o eve gittiğinde, 19 yıl yaşıyor: “17 yaşında âşık oldum ama 18’imi bekledim. Annem o kadar çok baskı yapmasaydı kaçmayacaktım belki. Baskı iyi değil. Ne yapıp edip o baskıdan kurtulmak istiyorsun. Önce saray gibi gelen o ev bir sonra bana farklı bir tutsaklığa, gönüllü alışılmış çaresizlik gibi hissettirmeye başladı. Bir taraftan annemin baskısı, diğer taraftan Rüçhan’ın şefkatli yaklaşımı. Şefkat bana cazip geldi. Benim sevilmeye ihtiyacım vardı. Çünkü babam beni hiç sevmedi, annem çok seviyordu ama dominant bir kadındı. Sevgisi de aşırı bir sevgiydi. Ben sakinlik, şefkat ve iyilik istiyordum. Rüçhan da o şekilde yaklaştı, çok ilgi gösterdi bana. Bu da şefkati seçmeme sebep oldu.” Diyor.
Ve o meşhur Türkan Şoray kanunları. O kuralları Rüçhan Adlı mı koydu acaba?
İşte cevabı: “Türkan Şoray Kanunları’ Rüçhan Bey zamanında konulmuş ve artık çok geride kalmış şeyler. O kuralları ben kendi ellerimle yıktım, gerçekler neyi gerektiriyorsa yaptım. Benim şu anda da kurallarım var elbette. Kul hakkı yememek, kimsenin arkasından kötü bir şey söylememek, yalancı olmamak; iyinin, doğrunun, hakkın, hukukun, güzelin, evrensel olanın, medeni olanın yanında olmak. Doğayı korumak, can dostlarımızın yanında olmak.”
Rüçhan Adlı’yı Clark Gable’a benzetiyor Türkan Şoray, “Şık giyimli, kibar; o ihtimam, özel ilgi, el üstünde tutmak, her gün çiçekler getirmek bütün bunların on yedi yaşında, hayatı tanımayan ve ilk kez böyle biriyle karşılaşan bir kızın aklını başından almaması mümkün değil. Giderek bağlanmamın sebebi, benden büyük bir insanın beni himayesine alması, korumasıydı. Kendimi onun yanında emniyette hissediyordum. Bu benim ilk gençlik aşkımdı. Çünkü babamız bizi ben 12 yaşındayken terk etmişti ve bu yaşadığım bu güven duygusu ihtiyacıydı... “ Ne güzel anlatıyor...
Kitaba bayıldım. Bircan’ın eline, Türkan Hanım’ın ağzına sağlık. Yaşanmış bir hayat... Yaşadıkları üzerine düşünmüş, onları özümsemiş bir kadın. Okuyun derim.
Vallahi Bircancığım ben erkeklerde çok iz bırakmışımdır
Bircan soruyor, “İlk aşkın Rüçhan Adlı mıydı?” diye. Türkan Şoray cevap veriyor: “Yok, aşkın ne olduğunu bilmiyordum ki zaten o yaşlarda. Herhalde aşktır.”
Aşkı tarif etmeni istesem...
Aşk hayatımızın vazgeçilmezi, aşksız dünya olmaz. Âdem ile Havva’dan başlayarak bugüne kadar bu öyle devam etti. Aşk her insanın ihtiyaç duyduğu bir duygu zaten, yaradılışımızda var heyecan. Aşk heyecan demek, kalp çarpıntısı, mide ağrısı demek. Bunu hissetmek o kadar hoş bir şey ki, insanlar hep bu duyguyu arıyor ama bu duygular sonsuza kadar kalmıyor, üç ay sonra başka bir şeye dönüyor. Ben hep o heyecan ihtiyacı içinde oldum.