İSKİ’nin verdiği bilgilere göre İstanbul’da su sağlayan barajların oranı yüzde 50’nin altına düştü. Daha ayrıntılı bilgi verecek olursak şu anda, Elmalı yüzde 63.17, Darlık yüzde 56.07, Terkos yüzde 49.01, Büyükçekmece yüzde 44.62, Ömerli yüzde 40.87, Sazlıdere yüzde 39.71, Papuçdere yüzde 35.85, Istrancalar yüzde 31.38, Alibeyköy yüzde 27.63, Kazandere yüzde 26.78 seviyesinde...
Anadolu Ajansı’na röportaj veren Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi (BEUN) Mühendislik Fakültesi Harita Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şenol Hakan Kutoğlu, Avrupa Uzay Ajansı’nın Sentinel-2 uydularından elde edilen verilerini kendi geliştirdikleri yazılımla birleştirerek haritalandırdı ve Türkiye’nin kuraklık haritasını paylaştı.
Profesör Kutoğlu da bu yılın yağış açısında oldukça yetersiz geçtiğinin altını çizdi, peyzaj alanlarının sarardığını, ağaçların kuruduğunu belirtti. Öyle ki bazı bitki türleri tamamen yok olmuş.
Toprak nemini kaybetmiş, bu da ciddi bir kuraklıkla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bitkiler, ormanlık alanlar, tarım alanları su stresine girmiş.
Tarım zaten, yanlış politikalarla bitme noktasına gelmiş. Mazot alamayan köylü tarlasını süremez halde. Üzerine bir de kuraklık eklenince ne olacak, nasıl önlem almak gerekli?
Kutoğlu’na göre susuz tarım yapılabilecek bitkilere, tarımsal ürünlere geçilmesi gerekiyor. Onlardan biri buğday.
Dikkat çektiği diğer konuysa bizim baş belamız betonlaşma... Kentleri yeşillendirmek gerekiyor. Peyzaj çalışmaları öyle bir yapılmalı ki ısı seviyeleri düşürülmeli. Peyzaj alanlarında yine daha az su isteyen bitkiler kullanılmalı. Bu kuraklıkta çimleri sulamak zaten yok olan suyu, boşa harcamak demek.
Küresel ısınmanın etkileri kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Her bir yurttaşın bu bilinçle hareket etmesi gerekiyor.
Susuzluk demek bir anlamda, bir noktada aç kalmak anlamına gelebilir.
Üstelik susuz kalmak, beraberinde hastalıkları da getirebilir. Su hayattır, hayatımız geri dönülemez biçimde değişebilir. Tabii ki olumsuz anlamda.
Geçtiğimiz günlerde sadece 12 saatlik bir su kesintisinde kaç kez İSKİ’yi aradığımı hatırlamıyorum. Belli aralıklarla kesintinin süresini uzattıklarında “Ne yapacağız” diyerek kara kara düşündüğümü biliyorum.
Düşünsenize günlerce su kesintisiyle yaşadığımızı. Hayatımızın konforunun nasıl etkileneceğini...
Sadece İstanbul değil, İzmir de önemli ölçüde sıkıntı yaşayan illerimizden biri.
Daha üç gün önce Türkiye’nin önemli tarımsal üretim merkezlerinden Hatay’da kuraklık nedeniyle Yarseli Barajı’nın doluluk oranı yüzde 12,7’ye kadar düştü. Çiftçiler, su eksikliği nedeniyle mısır ve pamuk gibi suya ihtiyaç duyan ürünlerde verim kaybı yaşadığını söyledi. Kuraklık her tarafı etkilediği için derin kuyularda da su seviyesinde anormal düşüşler var. Çiftçi kuyulardan su elde edebilmek için pompaların derinliğini artırmak zorunda kalıyor. Bu da enerji ve yakıt maliyetlerini daha da yükseltti. Tabii bu da çiftçinin sırtına yüklenen yüklerden biri oldu.
İklim değişikliği yağış rejimlerindeki değişikliği kalıcı kılıyor, bilim insanları bunu söylüyor. Sadece bizim değil, dünyanın sorunu bu. BM, 2050 yılına kadar şehirli nüfusun 2 milyar artmasını öngörüyor. Yani arada bir yağacak yağmura bel bağlamadan bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Peki ne yapabiliriz?
Yaşam alanlarını suyu bol bölgelerde yoğunlaştırmalıyız. Altyapı şimdiden oluşturulmalı.
Suyun dörtte üçü tarımda kullanılıyor, damla sulama yöntemi tüm ülkede hayata geçirilmeli.
Tarladan sofraya gıda israfını azaltmalıyız. İsraf edilen her yiyecek, aynı zamanda suyun da israf edilmesi anlamına geliyor. İsrafı önlemenin etkili yollarından biri, kısa ve yerel gıda tedarik zincirlerinin desteklenmesi. Sofrada israfı azaltmak için, atıksız mutfak alışkanlıkları geliştirmek ve ihtiyacımız kadar alışveriş yapmalıyız.
Su varlıklarımızı kirletmemeliyiz. Kimyasal gübreler, pestisitler, temizlik ürünleri yer altı ve yer üstü su varlıklarına karışarak bu suları geri dönüşü imkânsız şekilde kirletiyor. Kimyasallarla kirlenen su, su döngüsünde yer alamayan, kaybedilmiş su anlamına geliyor.
Okullarda eğitim verilmeli, kamu spotları hazırlanmalı.
Geri dönüştürülmüş su, peyzaj sulama ve enerji santralleri, petrol rafinerileri gibi endüstriyel proseslerden yeraltı su kaynaklarının yenilenmesine kadar çok çeşitli amaçlar için kullanılabilen, yüksek oranda arıtılmış atık sudur. Lavabolardan, duş giderlerinden ve çamaşır makinelerinden elde edilen geri dönüştürülmüş su olan gri su, bahçe veya çim sulama gibi içilebilir olmayan amaçlar için kullanılabilir. Geri dönüştürülmüş su, nehirler, dereler, rezervuarlar ve yeraltı su kaynakları gibi kaynaklardan gelen talebi azaltarak önemli bir su kaynağı görevi görebilir. Örneğin Kaliforniya Su Kaynakları Departmanı’na göre, geri dönüşüm, 2030 yılına kadar eyaletteki su arzını yılda 750 milyar galona kadar artırma potansiyeline sahip.
Bu konuda internetten birçok okuma yapabilirsiniz.
Bir kez daha altını çizmek istiyorum. Çok önemli bir sorunla karşı karşıyayız. 2050 yılına kadar 1 milyar kişi çölleşme nedeniyle göç edebilir. Herkes üzerine düşeni yapmalı. Yöneticiler de, biz yurttaşlar da...
Yoksa hayatımız çöle dönecek...