Boşuna “seçimsiz seçim” dönemindeyiz demiyorum. Sanki seçimlere birkaç hafta varmış gibi baş döndüren bir hızla ve ”sertlikte” geçiyor günler. Daha Cumhurbaşkanlığı adaylığı kesinleşmemiş olsa da İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hafta sonları 2-3 şehir geziyor, rüzgarı önüne katmış, yüzlerce binlerce kişiyi her gittiği şehirde meydanlara indiriyor. Otobüsü sokaklarda ilerleyemiyor. Diğer yanda ise iktidar salvo üzerine salvo yapıyor. Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle hâlâ en büyüğünü göremesek de heybeden her gün yeni bir turp çıkıyor. Bizlere bir önceki seçim dönemlerini hatırlatan bir benzerlik daha var. Üslup sorunu! Ortada seçim bile yok, ancak şimdiden seviye düşmeye başladı. Hafta sonunu İmamoğlu ve bu ülkede uzun bir süre bakanlık da yapmış bir akademisyen, AKP Bursa Milletvekili Mustafa Varank arasındaki tartışma ile geçirdik. Rahatlıkla “seviyesiz” ifadesini kullanabileceğim bir düzeyde ilerleyen konuşma çok net bir şekilde bu ülkenin genç bir ferdi olarak beni hayal kırıklığına uğrattı. Sizleri biraz uğraştıracağım ama ifadeleri görmeyen ve merak eden varsa rica ediyorum kısa bir Google araması ile baksın. Ben burada tekrar özetlemeye, anlatmaya utanıyorum. Kibirli dil ve çirkin üslup... 23 yıllık iktidar sonunda geldiğimiz nokta, tartıştığımız konu maalesef hâlâ bu. 2023 seçimlerine saatler kala, tansiyonun en yüksek olduğu anlardan birinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sosyal medya hesabından yaptığı ve her birimizi şaşırtan uyarısıyla bitireyim bu bölümü. “Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim”. Cumhurbaşkanı’nın söylediklerine kulak tıkamak olmaz. Diplomalar, gerçek olduğu bile şüpheli ÖSS sonuç belgeleri, fotoğraflar etrafa saçılmışken söyleyelim. Bunları boşverin. Siyasetin asıl acilen bir “Düzey” Belirleme Sınavı’na ihtiyacı var.
Devlet mi millet için, millet mi devletin borçları için?
“Devlet millet içindir, millet devlet için değildir” demişti Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal. Ancak bugünlerde olaylar yine tersine döndü. Hafta sonunu Hazine ve Maliye Bakanlığı cephesinden gelen haberi konuşarak geçirdik. Haber metni şöyle... “Hazine ve Maliye Bakanlığı, özellikle sosyal medya üzerinden yayılan fal, astroloji, spiritüalizm, medyumluk ve yıldız haritası gibi birçok alanda hizmet verenleri mercek altına aldı. Gelir elde edenlerin arttığını fark eden bakanlık denetimleri üzerine vergi kaybını boyutunu görüp harekete geçti.” Sihirli kelimeler en sonda. “Görüp harekete geçti”. Ece Gürel’in Belgrad Ormanlarında kaybolduktan sonra hayatını kaybetmesinin ardından “Cadılık” adı verilen eğitimleri, astrolojiyi, falları konuştuk ya. Oradaki boşluk fark edilmiş ve hemen nereden, nasıl bir gelir elde edebiliriz diye incelemeler başlamış. Elbette kazancı olan herkes vergisini versin, kayıt dışı hiçbir alan kalmasın. Eleştirdiğimiz nokta asla burası değil. Ama “niyet” önemli. Geçen yazı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na yaptığı ve basına sızan bir sunumu konuşarak geçirmiştik. Madde madde bu ülkede hangi alanlarda nasıl boşluklar var, neler vergilendirilebilir diye akıl almaz detaylı bir araştırma yapmıştı Başkanlık. Hatırlarsınız, önerilerden biri olan, restoranlarda garsonlara verilen bahşişlerden bile vergi alınabilir mi diye tartıştık o günlerde. Artık nasıl bir ihtiyaç varsa hangi konu gündeme gelse, Maliye oraya el atıyor. Restoranların kasalarına oturuldu, akşamları Z raporları kontrol edilir oldu. Kesme altın satışları, kırmızı et sektörü, kira gelirini beyan etmeyenler, kuyumcular, marketler... Herkes radarda. Vergilendirilmemiş bir alan ya da hizmet kolu kalmasın diye bütün çaba. Biraz önce de yazdığım gibi. Atılan tüm adımları sonuna kadar destekliyorum. Çünkü biz sıradan vatandaşlar olarak daha maaşımız yatarken neredeyse yarısını gelir vergisi olarak devlete ödüyoruz. Bir cep telefonu ya da otomobil alsak yarısı ÖTV, markete gitsek KDV... Biz fanilerin hayatı dolaylı ve dolaysız vergilerin altında ezilerek geçiyor. Ancak bu ülkede çok “şanslı” olanlar var. Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Vergi Denetim Kurulu’nun 2024 faaliyet raporu yayımlandı geçen hafta. Ne gördük biliyor musunuz? Geçen sene 65 milyon lira üzerinde geliri olan “En Zenginler” diye tanımlanan kesimde bulunan 7 bin 645 vergi mükellefinden sadece bin 494’ü incelenmiş. Yani her 5 zenginden yalnızca biri... Elbette herkesi inceleyecek müfettiş, böyle bir işgücü yok diyebilirsiniz. Ama geçen sene yapılan toplam inceleme sayısı 78 bin 187. Yani aslında istense işgücü çok daha farklı organize edilebilirmiş. Zenginlerle ilgili yapılan incelemelerin oranı yüzde 2 bile etmiyor! Üstelik Evrensel Gazetesi’nin dün yayımlanan bir de özel haber var. 2024’te Türkiye’nin en zengin 10 ismine ait şirketlerin 18 milyar liralık, borsada işlem gören 100 şirketin ise 62 milyar liralık vergi borcu ertelenmiş. Zenginden alınmayan vergi, yine dar gelirlinin sırtına bindiriliyor. Bir fincan kahvenin falından, bir kase çorba satışından damlaya damlaya vergi gölü oluşturmaya çalıştırılırken, denizler okyanuslar yine gör ardı ediliyor. “Azdan az, çoktan çok vergi” diye çıktığımız yok “Azdan çok, çoktan hiç”e dönüşüyor.