Gazze’de barış için gözler tüm gün Mısır ve İsrail’deydi.
ABD Başkanı Trump bir ilki daha gerçekleştirdi.
İsrail Meclisi Knesset’te konuşma yaptı.

Nabza göre şerbet” diye bir laf vardır ya...
Trump yine kolları sıvadı.

Konuşması, tam da günlerdir konuştuğumuz gibi, bu kez de Netanyahu’ya “meşruiyet verme” amaçlıydı.
Tam anlamıyla övmelere doyamadı.
Bir ara İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’a döndü.
Netanyahu’nun sıkıştığı yolsuzluk davasından affedilmesini bile istedi!

Meclis’tekiler alkışladı, ekran başındakiler buz kesti.
Sonra bir cümle daha geldi: Netanyahu’yla başa çıkmak kolay değil ve onu harika yapan da bu!

Buz kesenlerin bu kez kanı çekildi.
Harika.
Kim için? Kimin gözünden? Kimin ya da kimlerin ölümü pahasına?

Gazze’de resmi rakamlara göre katledilenlerin sayısı 67 binin üzerinde.
Molozların altında kaç kişi olduğu bilinmiyor.
Öğrenmek de mümkün değil.
Anestezisiz ampute edilenler, kalıcı yaralarıyla yaşayacak olanlar, yakınlarını kaybedip cenazesini bulamayanlar — hepsi bu “harika” liderliğin istatistik hanesine yazılı.

Ama Trump için bu tabloyu “harika” yapan şey, Netanyahu’nun inatçılığı.
Netanyahu’nun “zor adamlığı” dediği şey ise bir halkın nefesini kesen abluka, bombardıman, katliam, soykırım.
Dünya için felaket olan, onun gözünde “liderlik becerisi.”

Ama şaşırtıcı mı?
Değil.
Çünkü Trump’ın dünyasında “kararlılık” ile “kibir”, “güç” ile “yıkım” arasındaki çizgi çoktan silinmiş durumda.
Diplomasi onun elinde bir ego sahnesine, barış
ise bir pazarlık oyununa dönüşmüş halde.

Peki, bu kadar ölümün ardından hala “harika” diyebilen bir akıl, hangi insanlığa ait?
Belki de soruyu tersinden sormalı:
“Netanyahu’yla başa çıkmak kolay değil” diyen Trump’a,
insanlık da artık şunu sormalı:

Peki, vicdansızlıkla başa çıkmak kolay mı?

Kim bu kudretli 2 kişi?

Bir baba bir yıldır adaletin kapısında nöbette.
Ne parti tanıdı, ne kimlik.
Sadece “kızım” dedi.

Rojin Kabaiş’in babasından bahsediyorum.
Rojin 21 yaşındaydı.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çocuk Gelişimi Bölümü’nü kazanmış, Diyarbakır’dan okumak için Van’a gitmişti.
Okul açılalı henüz 4 gün olmuştu.
Ailesi kendisinden haber alamadı.

Tam 18 gün süren arama sonucu, 15 Ekim 2024’te cansız bedeni Van Gölü kıyısında bulundu.
İlk rapor “boğulma” dedi. “İntihar etmiş” denildi.
Babası direndi: İnsan kızını tanır.

Üniversiteye başlama heyecanını, yeni hayat planlarını, umutlarını anlattı herkese.
Bir yıldır, dosya kapanmasın diye tek başına bir ülkeye karşı mücadele ediyor.

Barolar sahip çıktı, kadın örgütleri davaya müdahil oldu.
Ve sonunda ortaya çıktı!

Adli Tıp Kurumu’nun ilk raporunda Rojin’in bedeninde 2 erkek DNA’sı bulunduğu zaten biliniyordu.
Ama o DNA’ların vücudun hangi bölgesinde tespit edildiği, tam bir yıldır gizleniyordu.
Bir adli raporda yazması gereken o bilgi yazılmamıştı.
Nedenini kimse bilmiyor.

Avukatlar bir yıl boyunca “Bu teamüle aykırı, açıklayın” diye bastırdı.
Ve sonunda öğrendik ki, o DNA’lar iddia edildiği gibi “bulaş” değilmiş.
Göğüs ve vajina bölgelerinden alınan örneklerde tespit edilmiş.
Yani mevcut deliller, maalesef cinsel saldırı ihtimalini güçlendiriyor.

★★★

Şimdi sormak gerekiyor:
Bu kadar münferit bir davada bile, bu raporu dosyadan saklayacak, saklatacak kadar kudretli 2 kişi kim?
Bir genç kızın bedenine ait adli raporu “yazmayın” diyebilecek güç kimde?

Bu artık sadece Rojin’in davası değil.
Bu, adalet sisteminin kimden korktuğunu gösteren bir tablo.
Bir genç kadının raporunu saklayan irade, başka dosyaları nelerle örtüyor?
Hangi deliller kayboluyor? Nelerin üzeri kapatılıyor?

Bir baba bir ülkenin vicdanını ayakta tuttu.
O dimdik durduğu için bu dosya kapanmadı, kapanamadı.
Ama her gün biraz daha eridi.

Çünkü adalet arayanlar yoruluyor.
Ama adaletin utancı hiç azalmıyor bu ülkede.

Bu yüzden “Rojin için adalet” artık bir sembol.
Ve sadece onun için değil: Narin için, Leyla için, Rabia Naz için, Gülistan Doku için adalet.
Bu ülkede üstü kapatılan, susturulan, unutturulan herkes için adalet.