Tarih 25 Eylül 2024...…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ziyaretinde... Gazeteciler kendisine 30 Ağustos’ta yaptığı ‘iç cephe’ açıklamasını hatırlatıyor.

Bakın nasıl cevap veriyor: “Biz aynı şeye sevinme, bunun yanında aynı şeye üzülme, aynı şiirde duygulanma, aynı marşta göğsümüzün kabarabil-
mesi halini hep birlikte yaşamalıyız.
Bütün bunlarla beraber iç cephe hedeflerimiz, bizim Kızıl Elmamızdır. Bizi o hedeflerden vazgeçirmeye, bizi yılgınlığa düşürmeye, bizi usandırıp umutsuzluk girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz. Orada çok kararlıyız...”

Sonrasında birkaç kez daha ‘güçlü iç cephe’ mesajı veriyor.

Bir gün, “Fitne girişimleri karşısında millet olarak, 85 milyon olarak iç cephemizi sağlam tutmaya gayret ediyoruz” cümlesi çıkıyor ağzından.

85 milyon demek, ‘kimseyi birbirinden ayırmıyorum’ demek. ‘Hepimiz farklılıklarımıza rağmen biriz’ demek.

Değiliz!

Öyle uzun zaman geçti ki birlikte sevinmeyeli, üzülmeyeli.

Acıyı bile paylaşamıyoruz, 78 kişiye mezar olmuş yangın yerinde cepheleşmeyi başarmış bir milletiz biz.

Yetkiyi elinde tutan, ancak hiçbir sorumluluk taşımayanlarla, yetkili olmayıp suçlananların kendini savunmaya geçtiği bir ortamda yaşıyoruz.

Yahu bir Allah’ın kulu istifa etmez mi?

Etmez, herkes kendi cephesini savunacak çünkü. Oyunun kuralı bu. Sonunda bir tarafın kazanmış görüneceği, aslında herkesin kaybedeceği bir oyunun...

Tamam, diyelim suçlu değilsiniz ama sorumlusunuz. Ve suçlu olup olmadığınızı ortaya koyacak adli süreç bitene kadar kenarda duramaz mısınız?

Bu kadar mı değerli koltuklarınız?

Sorunun yanıtı belli. Burası koltuklarına aşık insanların ülkesi. İstifayı literatürden silmiş, ‘affını istemek’ gibi enteresan bir ifadeyi siyasi edebiyatın parçası yapmışız.

Ne sendikası, ne parti başkanı, ne bakanı istifa ediyor. O koltuklar için yapmadıkları kalmıyor.

Sonra da “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” gibi beylik cümlelerle kendilerini vatansever listesine koyuyorlar.

Yetmez mi?

İhtiyacınız olduğunda ötekileştirdiklerinizden ‘biz’ diye bahsediyorsunuz. Kutuplaşma ihtiyacı hasıl olduğunda veya gündemi başka yerlere çekmek istediğinizde mahalleleri kalın çizgilerle ayırıyorsunuz.

Sizin gibi düşünmeyenlere, hazırolda yaşamayanlara bu ülkenin yurttaşı değilmiş gibi davranamazsınız!

Bir gazeteci olarak günlerdir kayıplarımız nedeniyle hem acı çekiyor, hem de bunca acı arasında herkesi yine aynı torbaya doldurmanızda bir mantık aramaya çalışıyorum.

Bunu niye yapıyorsunuz?

Sosyal medya “İfadeye çağrılan Halit Ergenç, Şehzade Mustafa’yı boğdurmak suçuyla mahkemeye sevk edildi” diye dalga geçenlerle dolu.

Neden arkamızı yaslayacağımız en büyük kuruma, adalete güveni yerle yeksan ediyorsunuz. Neden onu bir alay konusu haline getiriyorsunuz. Neden ‘suç’u hafifleştiriyorsunuz. Herkese suçlu, herkese terörist derseniz bundan en büyük kazançlı çıkacak olan sıfatların gerçek sahipleri değil midir?

En iyi yorumu Avukat Hüseyin Ersöz getirdi, “Silivri’de Cezaevi görüşünden çıktım. Sosyal hayatta yan yana gelmeyecek isimlerin, görüş odalarında avukatlarıyla görüşmelerine şahit olduğum bir akşamdı. Koridorla ayrılan görüş odalarının bir ucunda Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, diğer ucunda Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat vardı. Bir görüş kabininde sosyal medya ünlüsü Kerimcan, diğerinde futbolcuları dolandırmakla suçlanan Seçil Erzan avukatlarıyla görüşüyordu. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da oradaydı. Ülkenin adalet sisteminin toplumsal ve siyasi hayatı, soruşturma ve davalar üzerinden nasıl şekillendirdiğinin çarpıcı bir yansımasıydı” dedi.

Silivri Cezaevi… Yeni adıyla Marmara Kapalı Ceza İnfaz Kurumu.

Duvarların dili olsa anlatsa...…Neler yaşandı neler!

Balyoz ve Ergenekon kumpaslarında içeri atılan vatanseverler, sonra ‘kumpas’ diyerek ömürlerinden yenilenler...…

İçeride ‘kumpasmış’ sözünü duyamayacak kadar dayanamayanlar, hayatını kaybedenler...…

Gezi Olayları’ndan sonra çekmediği filmden, etmediği sözden yargılananlar...…

Milletvekili seçilmesine rağmen hala orada tutulanlar...…

Haber yazdı diye içeri tıkılan meslektaşlarım...…

Masum olduğu anlaşılana kadar aylarca tutuklu bulunan onlarca kişi...

Düşünün insanlar birbirlerine “Dikkat et” demiyor uzunca bir
zamandır, “Silivri soğuktur” diyor. Sus, konuşma, eleştirme, itiraz etme, tutuklanırsın demenin ‘esprili’ bir yolu bu! Ama komik değil.

Bir yerde okumuştum, şimdi hatırlamıyorum, “Dünyada hapishaneler arası bilgi yarışması düzenlense açık ara birinci olur” diyorlardı.

Silivri…Tarih nasıl yazacak dersiniz?

‘Keşke’ demeyeceğim bir hayat sürmeyi diliyorum

Bugün ‘Apolitik’ soruları, CHP’nin Muğla Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Gizem Özcan yanıtladı.

CHP’nin Muğla Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Gizem Özcan

- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?

Güne başlarken mutlaka sabah haberlerini dinler, gazeteleri okurum. Tabiiki kahve eşliğinde.

- En son hangi kitabı okudunuz?

Halil Cibran’dan ‘Sözler.’

- En son hangi filmi izlediniz?

Film değil bir dizi izledim: House of Cards.

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

Kızım ve oğlumun beraber şarkı söylemesi. Evde birlikte dans ederek şarkı söylemeyi çok seviyorlar.

Gizem Özcan, bu fotoğrafta 5 yaşında.

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Mockingbird Instrumental Piano Dreamers, Tarkan’dan ‘Aşk’ ve Madonna “Don’t Cry for Me Argentina.”

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Vivaldi’den Four Seasons. Bütün duyguları iç içe bize yaşatan ülkemiz...

- Aşka inanır mısınız?

İnanırım.

- Kırmızı çizginiz nedir?

Samimiyet. Gerçekliğini hissetmediğim her davranış yok hükmünde .

- En sevdiğiniz yemek?

Annemin yaptığı yedi baharatlı balık. Gerçekten çok güzel yapıyor.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Asla yemem dediğim bir şey yok. Ama sanırım kokusunu sevmediğim bir şeyi tüketemem.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Yeni bir şeye başlamak beni hep heyecanlandırmıştır. Heyecan duymanın, daha başarılı olmanın hem anahtarı hem de motivasyon kaynağı olduğunu düşünüyorum.

- Yağmur mu, güneş mi?

Yağmur.

- Güz mü, ilkbahar mı?

Güz. Kasım doğumluyum.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Mış gibi yapılması, belirsizlik ve samimiyetsizlik. Samimiyet benim için insan ilişkilerinde belirleyici oluyor.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Geçmişe dönüp keşke demek istemeyeceğim bir yaşam sürmeyi diliyorum.

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Telefonsuz üç gün. Gerçekten dinlenmek ve bir konuya odaklanmak için müthiş bir fırsat olurdu.

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Kendim olmayı isterdim.

- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?

Hayır ama çok isterdim.

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Sağlıkla yaşamak çok önemli. Sağlıkla yaş almak isterim.