19 Ağustos’ta, “Terörsüz Türkiye” diye başlayıp sonrasında da “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” adı ile kurulan komisyonun dördüncü toplantısı yapıldı.
İlk olarak, Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul Yetimleri Derneği, Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı, Türkiye Şehit Yakınları ve Gaziler Dayanışma Vakfı, Emniyet Teşkilatı Vazife Malulü ve Şehit Aileleri Vakfı dinlendi.
Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul Yetimleri Derneği Mustafa Işık’ın konuşması basına yansıdı. Işık, “eşit yurttaşlık, ana dilde eğitim taleplerini, Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğüne tehdit olarak görüyoruz” dedi ve KCK ele başı Öcalan’ın serbest bırakılmasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. “Teröre bulaşanlara covid 19 ya da yaşlılık gibi hastalık gibi gerekçelerle salıverilmemeli.” de dediler. Oysaki bugüne kadar onlarca KCK elemanı hastalık, yaşlılık gerekçesi ile zaten serbest bırakıldı!
Günün ikinci bölümünde ise Diyarbakır Anneleri görüşlerini sundu. Diyarbakır anneleri; DEM, Cumhur İttifakı’na dahil oluncaya kadar HDP’nin ardında da DEM’in kapatılması için HDP/DEM il başkanlıkları önünde eyle yapan bir yapıdır. İktidara desteği ile bilinen yapı, önceliğin Diyarbakır annelerinde olması gerektiğini savundu.
20 Ağustos’ta da beşinci toplantı yapıldı. Cumartesi Anneleri ile Barış Anneleri, İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfı (İHH), İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) ve Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı temsilcileri, komisyonda görüşlerini açıkladı.
Barış annelerinden Feleknaz Karabaş ve Sabiha Bozan, Barış Anneleri komisyona girmeden bir gün önce komisyondan taleplerini ve düşüncelerini, KCK’ya yakın ANFNEWS’ye değerlendirdi.
Sabiha Bozan, çocukların ana dilde eğitim hakkının verilmesinin çok önemli olduğunu söyleyerek, “Birinci olarak söyleyeceğim, çocuklarımız kendi dillerinde eğitim görmüyor; bizim dilimiz eğitim dilinde yasaklı. Kaç bin Kürt var, şimdi başka dilde eğitim görüyorlar. Biz de dünyadaki diğer halklar gibi çocuklarımızın kendi dillerinde eğitim görmelerini istiyoruz. Kürtçe anlasınlar, Kürtçe çalışsınlar, Kürtçe kalksınlar. Sadece Kürtçe için demiyorum; ne kadar dil varsa... Anneler her zaman şunu söyler; her dil bir insandır. Nasıl ki bir bahçeye sadece bir gül ekersen, bir gülle ne bahar gelir ne de o tarla bahçe olur. O bahçeden söz edilmez, çünkü bir gülü vardır. Gidip sorulsun; kim istiyorsa, onun dili resmi dil olsun.” dedi.
Gerek DEM’in gerekse iktidarın etnik dilde eğitimi savunduğu bilinen bir gerçektir. Bu neden ile etnik dilde eğitim, komisyonun ana gündem maddelerinden birisidir.
İktidar bugüne kadar etnik dilde eğitimin önünü açabilmek için hep yeni anayasayı öne sürmüştür. Anayasadaki devletin dili Türkçedir ibaresinin, devletin resmi dili Türkçedir şeklinde değiştirilmesi istenmiştir.
Ancak bugün anayasa yeter sayısını bulmuş olmasına rağmen Meclis’te anayasa değişikliği yapmak yerine, komisyon üzerinden bunu yapmayı tercih ettiği anlaşılıyor.
DEM’in dillendirdiği, Cumhur İttifakı’nın ses çıkarmadığı, idari ve mali yetkilerin yerele devri talebi, anayasanın değiştirilemez maddelerine dokunmadan, maddeleri boşa çıkarmanın yolu olarak görülüyor.
Sonuç olarak sağlık, eğitim, güvenlik ve mali işlerin yerele devrinin yolu aranıyor. Böylece yerel yönetime verilen bu yetki ile yerelde ya da eyalet sınırları içinde istediği dilde eğitim yapılmasının önü açılır. Eğer bu gerçekleşir ise Türkiye’nin parçalanmasının hızı bir anda artacaktır...
Milletimiz, Türkiye’nin üniter yapısını açıktan hedef alan bu taleplere karşı komisyonun sessiz kalmasından rahatsızdır. Bu arada bu kadar anne dinlenirken Türkiye’de
en çok tanınan şehit
annesi Pakize ana
neden komisyona çağırılmıyor? Komisyon tarafsız ise bir de Pakize anayı dinlesin!
Aslında DEM’in, 1 Eylül 2025’te yapacağı mitingin çağrı metni her şeyi özetliyor... Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracaklarmış...
Hangi cumhuriyet hangi demokrasi!