Cumhurbaşkanı Erdoğan mikrofonu eline alınca şarkı/türkü söylemeyi çok sever. Yıllardır birçok mitingde konuşmasına (bu köşedeki bir bölüme de ilham olan) “Nereden Nereye geldi Türkiye” diye başlar. “Beraber yürüdük biz bu yollarda” diye bitirir. Keyfi yerindeyse kendisine atfen söylenen “Duyanlara duymayanlara / Soranlara sormayanlara / Ben onu seviyorum, çok seviyorum” şarkısına eşlik eder. Daha samimi ortamlarda ise bir türkü patlatır.
15 Aralık’ta Erzurum’da gençlerle buluşmasında da bu kez “Sarı Gelin” türküsünü seslendirdi. Erzurum’un adeta “milli marşı” olarak kabul edilen türkü, uzun süredir Ermeniler ile aramızda büyük bir tartışma konusu. Ama bu tartışmaya, sembolik bir anlamı var mıydı yok muydu kısmına hiç girmeyeceğim. 6 gün sonra bu türküyü ve bu olayı tekrar gündeme getirmemin sebebi Galatasaray Başkanı Dursun Özbek.
Şimdi ne alaka demeyin. Özbek, bir yılbaşı etkinliğine katılıyor. Bir kutlama. Ama bir anda ne tesadüf ki mikrofon kendisine geliyor ve Sarı Gelin türküsüne eşlik ediyor. Geçtiğimiz haftalarda bu köşede MHP Milletvekili Halil Öztürk’ün “photoshop”ladığı Bahçeli fotoğrafı üzerinden “lidere yakın olma siyaseti” ile ilgili bir yazı yazmıştım. O yakınlık sadece fotoğrafla olmuyormuş öğrendik sevgili okur. Liderin yaptığını yapmak, söylediği türküyü söylemek bile önemliymiş!
Yıllardır bu “piyasa”nın içindeki insanlar geminin böyle yürütüldüğünü biliyor haliyle... Bunun işe yaradığının farkındalar. İşin en acı tarafı da bu zaten. Yoksa yılbaşı kutlamasında (!) ayrılık ve ölüm acısını anlatan bir türkünün ne işi olabilir ki?
Zor günler bitti daha zorları kapıda!
Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) üye şirketlerin CEO’larıyla bir anket yapmış. Çıkan sonuç şu: 2025 kolay bir yıl olmayacak! Dine dayalı ekonomi modeline geçip, nas nas diye izlenen politikalarla bizim için zaten 5 yıldır hiçbir şey kolay değil. Herkesin kendi ölçülerinde yoksullaştığı, istisnasız herkesin alım gücünün kat be kat azaldığı günlerden geçiyoruz.
Ancak anlaşılan o ki, iş dünyası ve bu ülkenin en yüksek gelirine sahip kesim bile daha tünelin ucundaki ışığın yaklaştığına inanmıyor. Biz ne yapalım... Kariyer sitelerindeki araştırmalara göre 5-9 yıl deneyimli ortalama bir CEO’nun maaşı 130-150 bin lira arasında. Bunun yabancı ve uluslararası şirketlerde çok daha yukarılara gittiğini tahmin etmek zor değil. Fakat bu ülkenin en “kaymak” tabakası bile gelecekten umutsuz.
Bizlerin durumu ise daha içler acısı. DİSK-AR’ın yeni raporundan öğrendik ki, Türkiye’de asgari ücretin iki katından fazla yani 34 bin lira üzerinde maaş alan sadece 1,3 milyon kişi var. Bu çalışan nüfusun yüzde 7,5’i yapıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iş dünyasına seslendiği 29 Kasım’daki MÜSAİD toplantısında “En zor günler geride kaldı. Türk ekonomisi fırtınalı sulardan serin sulara doğru yol almaktadır. Bundan sonra rüzgara karşı değil, rüzgarı arkamıza alarak ilerleyeceğiz” demişti. Ama bizler o rüzgarda savrulmaya devam ediyoruz.
Rapordan bir detay daha. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırına hemen hemen denk olan asgari ücretin yüzde 20’si üzerinde (20 bin 402 TL) kazananların oranı yüzde 66,1. Asgari ücretin yüzde 50 üzerinde (25 bin 503 TL) kazananların oranı ise tam yüzde 80! Yüzde 50 dediğimiz oran belki gözünüze yüksek görünüyor ama bu tutar Türk-İş’in bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyetinden bile daha düşük. Bizdeki durum özeti de hesap özeti de işte böyle sevgili okur... Bugün 21 Aralık. Yılın en uzun gecesi. Bundan sonra “hava” tersine dönecek. Geceler kısalıp gündüzler uzayacak. Darısı bizim başımıza.