Gazetecilik, en zor işlerden biridir.

Dışarıdan bakıldığında ışıltılı bir hayat sanılır.

Ama gerçek; dizilerde, filmlerde anlatılandan çok daha karanlıktır.

Gecesi gündüzü olmayan bir yaşamdır bu.

Telefonun sesi hiç kısılmaz. Bildirimler hep açıktır.

Ailenden, sevdiklerinden çalarsın.

Çocuğunun ilk kelimesi, sevdiğinin gülüşü, annenin sesi; hep bir haberin ardından ertelenir.

Karşılığında ne büyük maaşlar ne güvence vardır.

Maddi değil, manevi tatminle ayakta durur gazeteci.

Tek bir amacı vardır bu mesleğin: Doğruyu yapmak.

Doğru haberi, en yalın haliyle, korkusuzca halka ulaştırmak.

Bazen bir gerçeği anlatmak için uykusuz kalırsın, bazen bir soruyu sorabilmek için hedef olursun.

Ama yaptığın iş kalbini doldurur.

Çünkü bilirsin: Sen susarsan karanlık büyür.

★★★

Ben bu meslekte şanslı azınlıktayım.

Gönlüm ve vicdanım rahat bir şekilde tam 2 yıldır SÖZCÜ TV Hafta Sonu Ana Haber Bülteni’nde sizlerle buluşuyorum.

Yaklaşık 7 aydır da Korkusuz ailesinin bir parçasıyım.

Haberin doğrusunu, tarafsızını, en yalınını anlatmaya çalışıyorum.

Bazen hüzünlü, bazen öfkeli, ama hep sorumluluk duygusuyla.

Ama şimdi bu “doğruluk”, “tarafsızlık”, “olanı olduğu gibi” anlatmak cezalandırılıyor.

İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından İstanbul, Ankara ve İzmir’den yaptığımız canlı yayınlar ve yorumlarda “halkın kin ve düşmanlığa teşvik edildiği” iddiasıyla SÖZCÜ TV’ye televizyon tarihinin en ağır cezalarından biri verildi.

Bu gece yarısından itibaren, SÖZCÜ TV’nin ekranı karartılacaktı.

Ne bir haber, ne bir yorum, ne bir ses duyulacaktı.

Sadece siyah bir zemin ve RTÜK’ün ceza yazısı...

Ama işte tam bu anda, bir mahkeme “dur” dedi.

Üstelik oybirliğiyle.

Yayın yasağına yürütmeyi durdurma kararı verildi.

Bu karar, gazeteciliğin hâlâ nefes aldığına, hukukun hala bir ihtimal olduğuna dair bir umut oldu. Ama o karanlık, o tehdidiyle hâlâ üzerimizde.

Demokles’in kılıcı gibi asılı duruyor.

Bugün ceza durduruldu, peki ya yarın?

Soru da risk de halen orada.

Yayıncılıkta namustur ekranı siyaha düşürmemek.

Fakat başımız dik.

Çünkü sansürdür evet; ama aynı zamanda bir onur nişanesidir yaşananlar.

★★★

Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, halkın haber alma hakkı...

Kulağa soyut kavramlar gibi gelebilir.

Ama ekran karartılırsa anlayacaksınız:

Bir muhabirin “doğru” sorusu eksik olacak.
Bir sunucunun sesi, yorumu kaybolacak.
Bir halkın vicdanı susturulacak.
Habere tarafsız erişim hakkı yok olacak.

Oysa bugün gazetecilik, sadece doğruyu yazmakla sınırlı değil.

Aynı zamanda hayatta kalma savaşı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası raporuna göre son bir yılda 313 gazeteci hakkında soruşturma açıldı.

123 gazeteci gözaltına alındı.

19 gazeteci tutuklandı.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’e göre Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke içinde 159. sırada.

Aynı rapora göre Türkiye’de medyanın yüzde 90’ı iktidara yakın sermayenin denetiminde.

Yani haber kadar çıkarı da konuşan bir düzen içinde çalışıyoruz.

İşte tam da bu yüzden Sözcü var.

Tam da bu yüzden bu ses önemli.

Bizim sesimiz yalnız bir yayın değil; bir direnç hattı.

Ve bu hattı susturmaya çalışmaları da tesadüf değil.

Ama unutulmasın:

Televizyon seyircisinin ne izleyeceğine RTÜK karar veremez.

Bu cezalar, halkın özgür sesine vurulan zincirlerdir.

Ve biz bu zincirleri haberle, soruyla, cesaretle, dayanışmayla kırarız.

Sözcü susmuyor.

Bayilere koşup gazetesini alan okurlar, YouTube’dan izleyen seyirciler, sosyal medyada sesi büyüten insanlar var.

Onlar sayesinde biliyoruz ki bu karartma hepimize...

Bu bir uyarı...

Ve bir direniş...

Siz ekranı karartabilirsiniz.

Ama bizim ışığımız içeriden gelir.

Karanlığa alışmayacağız.

Alıştırmayacağız.