Son dönemin en popüler sözü herhalde: Zamanlama manidar. Tam da enflasyon verilerinin açıklanmasından birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan “En zor günler geride kaldı” mesajı verdi. “Türk ekonomisi fırtınalı sulardan serin sulara doğru yol almaktadır. Bundan sonra rüzgara karşı değil, rüzgarı arkamıza alarak ilerleyeceğiz” diye konuştu. Aslında bu açıklama şaşırttı. Çünkü en son bıraktığımızda ekonomi şahlanıyordu. Cumhurbaşkanı o günlerden bugüne hızlı bir geçiş yaptı. Düşünsenize öyle bir düzen ki, sıkıntıyı, kara günü, fırtınayı kabul etmeden eski bakan Nureddin Nebati’nin dediği gibi “Uyuduk, uyandık” bir anda refaha eriverdik milletçe. Sosyal medyada bu açıklamanın alıntılandığı paylaşımların altında en çok yapılan yorum “Darısı başımıza” oldu. Verilerle konuşmak önemlidir. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geldiğinde enflasyon yüzde 39,59, faiz yüzde 8,5, dolar 20,88 TL, bir litre benzin 21,28 TL’ydi. Aradan geçen yaklaşık 1.5 yıl sonra, Erdoğan’ın söylediği gibi en kötüsü geride kalmış ve rüzgarı arkamıza almışken, enflasyon yüzde 47,09’a düşmüş (!) durumda. Faiz ise yüzde 50 ile rekor seviyede. Öyle bir ekonomi yönetimi ki faiz inerken de enflasyon çıkıyor, düşerken de…  Dolar en “tutulmuş” haliyle bile yüzde 66 artışla 34,75 lira, benzinin litresi ise yüzde 97,8’lik artışla 42 lira seviyesinde. Anlayacağınız bütçeye giren belli de çıkan belirsiz uzun süredir. Maaşlara TÜİK’e göre, etiketlere ENAG’a göre zam geliyor. Asgari ücret de en düşük emekli maaşı da yüzde 50 (yazıyla elli) zamla anca geçen yılın kaybını telafi ediyor. Fakat kasım ayı enflasyonunun açıklanmasıyla maaşlara en iyi ihtimalle %30 zam alabileceğimiz yorumları yapılırken, yeni ayla birlikte kiramıza %60 zam geleceğini öğrendik. Ne demiştik. Zor ve sıkıntılı günler geride kaldı. Sıkı tutunun, şimdi sırada daha “sıkılacağımız” günler var.

Buyurun size Güney Kore modeli

Yıllarca coğrafyasında oluşturduğu modelle birçok ülkeye ilham oldu. Ama sonra bir Cumhurbaşkanı geldi. Devletin her kademesine kendi yandaşlarını yerleştirdi. Yolsuzluk arşa çıktı. Borsada manipülasyon iddiaları, First Lady’nin hediye olarak kabul ettiği 2200 dolarlık lüks çanta ülke gündemini bolca meşgul etti. Muhalefet Meclis’te yolsuzluk araştırma komisyonu kurulsun diye tam 3 kez teklif verdi. Cumhurbaşkanı 3’ünü de veto etti. Salı günü TV’de bir ulusa sesleniş konuşması yaptı. “Kuzey’den tehdit var” dedi. Muhalefeti dış güçlerle iş birliği yapmakla hatta komünizm sempatizanı olmakla suçladı. “Kaos yaratan devlet karşıtı güçleri ezmek için” diyerek 50 yıl sonra ilk kez sıkıyönetim ilan etti. Meclis’e ordu girdi, medya ordunun kontrolüne geçti. Aşk olsun sevgili okur, burası köşenin “Dünyadan” kısmı. Bahsettiğim ülke Güney Kore tabii ki.

2 gündür filmleri aratmayan görüntüler geliyor ülkeden. Salı günkü sıkıyönetim ilanı sonrasında muhalefet son yıllarda gördüğümüz en büyük direnişini sergiledi. 190 milletvekili askerleri ve barikatları aşıp Meclis’e girmeyi başardı. Asker içeri girmesin diye koltuklarla, sehpalarla kapılara barikatlar kuruldu. Güvenlik güçleri içeri girip vekilleri engellemek için camları kırdı. Bu şartlar altında yapılan oylama ile sıkıyönetim geçersiz sayıldı. Cumhurbaşkanı karara uydu. Sıkıyönetimi geri çektiğini duyurdu.  Şimdi muhalefet partileri birleşip Cumhurbaşkanı’nın azli için Meclis’e yasa teklifi sundu. Bakalım önümüzdeki günlerde “Model” ülkeden nasıl haberler gelecek. Neyse ki bazı ülkelerde hâlâ meclisler güçlü, hâlâ denetim mekanizmaları işliyor ve hâlâ halkın ve muhalefetin direnişi demokrasiyi koruyabiliyor. Darısı buna sahip olmayan diğer ülkelerin başına.