Demokrasilerin olmazsa olmazlarından biri, belki de en önemlisi “örgütlü ve güçlü” bir sivil toplumdur.

Bir ülkede sivil toplum ne kadar örgütlü ve güçlüyse, sömürü o denli az olur.

Bu da demokratik kitle örgütleri aracılığıyla sağlanır.

Bir örnek vereyim:

12 Eylül’den önce Türkiye’de çalışan sigortalı işçi sayısı yaklaşık 4 milyon 500 bin kişiydi. Bunun 4 milyonuna yakını sendikalıydı.

Bugün sigortalı işçi sayısı 12 milyon; toplam sendikalı işçi sayısı 2.5 milyon...

Bu rakamlar neyi mi ifade ediyor?

12 Eylül’den önce ortalama bir işçinin aldığı reel ücreti 100 lira kabul edersek; bugün o 100 lira 30 liranın bile altına gerilemiş durumda!

İşte; bunu ifade ediyor...

★★★

Neden böyle oldu?

Çünkü örgüt yok, toplu sözleşme yok, grev yok, sonuçta da para yok!

Peki; örgütlü olmak tek başına yetiyor mu?

Kesinlikle hayır!

Örgütün, “egemen güçler”ce teslim alınmamış olması, yani satılmaması da en az örgütlü olmak kadar önemli.

Demokrasiyi kullanarak iktidara gelen ama demokrat olmayan iktidarların ilk yaptıkları şey, sivil toplum örgütlerini ya da demokratik kitle örgütlerini “yandaşlaştırmak”tır.

Şimdi; ülkemizdeki dört büyük demokratik kitle örgütüne bakalım:

★★★

Türk-İş: İşçilerin en büyük örgütü. Genel Başkanı Ergün Atalay 11 yıldır görevde. Kendisi 2019’da işçilerin hayal kırıklığıyla bağıtlanan toplu sözleşmeden sonra dönemin Çalışma Bakanı’na “Uzasa işi karıştıracaktık... En azından kapattım böyle” diye fısıldarken açık kalan mikrofona yakalanan kişi...

★★★

TOBB: İşadamlarının çatı örgütü. Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu... AKP iktidarından bile eski. 2001 yılından beri o koltukta oturuyor. Tam bir iktidar yandaşı.

★★★

TZOB: Çiftçilerin örgütü. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar da 2003’ten bu yana aynı görevde. Kucak dolusu maaş alıyor, şatafat içinde yaşıyor ama çiftçilerin sorunlarının çözümü için somut hiçbir şey yapmıyor.

★★★

TESK: Esnaf örgütü. Açık adı Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu... Başkanı Bendevi Palandöken, tam 17 yıldır görevde. O da diğer başkanlar gibi bol sıfırlı maaşla, lüks arabalar ve binalarda huzur içinde yaşıyor. Tek yaptığı arada sırada demeç verip esnafın gazını almak. Somut bir adım onda da yok!

★★★

Şimdi... Önümüzde 10 Aralık’ta başlayacak olan asgari ücret görüşmeleri var ya; Türk-İş Başkanı çıkmış, “Hedeflenen enflasyon da gerçekleşen enflasyon da yetmez. Çünkü TÜİK verilerine güvenmiyoruz. Asgari ücret daha yüksek olmalı” demiş...

“Yürek yemiş olmalı” diyeceğim ama bu demeç dahil her şeyin bir “kurgu” olduğunu artık öyle net biliyorum ki...

Size şu kadarını söyleyeyim:

Komisyonlar, örgütler, konfederasyonlar, toplantılar, sözde anlaşmazlıklar, hepsi palavra...

Yeni asgari ücret çoktan belirlendi.

Çünkü “tek karar verici” bu işi asla başkasına bırakmaz!

★★★

Dedim ya sivil toplum kuruluşları ve demokratik kitle örgütleri son derece önemlidir.

Başarabilirseniz geçin birinin başına, hayatınız kurtulur!

Gerisi bir Ajda Pekkan şarkısı:

Palavra, palavra, palavra!

GÜNÜN SORUSU

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TL’nin değersizleşmesine dikkat çekmek için bir gösteri yaptı. TOGG almayı sağlayacak parayı Meclis’e getirip, Grup Kürsüsü’nde üst üste dizdi... Sorum kendisine:

Şimdi hakkınızda “O parayı nereden buldun?” diye soruşturma açılmayacağına emin misiniz?

Altıncılar ne oldu?

MHP’nin Isparta Milletvekili Hasan Basri Sönmez, Bolu Milletvekili İsmail Akgül ve Kilis Milletvekili Mustafa Demir bir süre önce bizzat Devlet Bahçeli’nin talimatı üzerine partiden istifa ettirildi.

Gerekçe olarak “parti içi bir inceleme” gösterildi.

Gerçek anında ortaya çıktı: Bu milletvekillerinin adı, dokunulmazlıklarını kullanarak altın kaçakçılığı yapma suçuna karışmıştı.

Aradan on gün geçti; suçlanan vekiller hakkında hiçbir savcılık Meclis Başkanlığı’na fezleke gönderip dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemedi, belki isteyemedi.

Dört basit sorum var:

Bir: MHP’den kovulmayı gerektirecek bu olay, milletvekilliğinden atılmaya yetmiyor mu?

İki: MHP dışladığına göre bu adamları kim koruyor?

Üç: Bu vekiller MHP’li değil de CHP’li ya da İYİ Partili, DEM’li olsaydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan yine böylesine suskun kalır mıydı?

Dört: Yurda kaçak olarak getirdikleri altını kime götüryorlardı?

MAYDANOZ

Son günlerde hep aynı kabusu görüyorum: Cumhurbaşkanı, “Emekliler Yılı”KHK ile bir yıl daha uzatmış! (İ.L.)