Avrupa Matematik Birliği tarafından iki yılda bir düzenlenen Balkan Matematik Konferanları’nın ikincisi Selanik’te Aristoteles Üniversitesi’nde yapıldı.
Adı Aristotales olan bir üniversitede okumayı isterdim açıkçası.
İlk konferans 2023 yılında Romanya’daydı. 15 değişik ülkeden yüzlerce matematikçinin buluştuğu ve üç gün süren konferansa Türkiye’den pek çok matematikçi katıldı.
Konferansın başkanı Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Betül Tanbay, açılış konuşmasında etnik ve ulusal kimliklerin aşılarak bilim ve ilerleme uğruna buluşmanın kıymetini ifade etti.
Matematik kelimesinin de yunanca “öğrenmek” kelimesi ile aynı kökten olduğunu hatırlattı.
Türk Matematik Derneği Başkanı Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Özlem Beyarslan “Balkan Matematik Konferansı’nda ülkemizden iki matematikçinin davetli konuşmacı olarak yer alması, Türk Matematik Derneği olarak bizleri gururlandırıyor. Konferans süresince diğer Balkan ülkelerinin matematik dernekleriyle ortak sorunlarımızı ve deneyimlerimizi paylaşarak yapıcı ve birleştirici görüşmeler gerçekleştirmeyi umut ediyoruz.” dedi.
Trakya Üniversitesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Figen Öke ise, “BMC II’’ye katılmış olmak bizim için büyük mutluluk. Üçüncü Balkan Matematik Konferansını, Edirne’de Trakya Üniversitesi ‘nde düzenlemek istediğimizi belirtmek isterim. Bu bizim için büyük onur olacaktır” dedi.
Betül Hoca’ya sordum, “Matematik neden önemli?”....
İşte cevabı: “Bu sorunuza İsrail’in İran’ı bombaladığı gün cevap veriyorum. Matematik sağduyu ve akıl geliştirmek için önemli. Evrensel bir dili ve evrensel kuralları var. Bugün, evrensel insan hakları konusunda büyük bir çöküntü yaşadığımız düşünüldüğünde, tekrar ortak bir dil ve sorunlara ortak bakabilme gücünü matematikten almamız mümkün. İnsan tarihi kadar eski matematik. Soruları da eski. Bulunan cevapların geçerliliği ise uzun, çok uzun. İnsan denen canlının yarattığı en güvenilir altyapı belki de. Hiçbir deprem yıkamıyor.”
Peki matematiğe önem verilmeyen bir eğitim sistemi aslında geleceğe nasıl bir hata bırakıyor? Prof. Tanbay, sorunumuzun matematiğe önem verilmemesi değil, çarpık bir önem verilmesi olduğunu söylüyor ve “Eğitim sisteminin en başından itibaren üniversite giriş sınavına adeta hazırlar gibi ‘çoktan seçmeli’ olarak kurgulanması kanımca büyük çok büyük hata bırakıyor. İlkokul soruları var, üç kere okuyorsunuz anlaşılmıyor. Matematiksel hiçbir anlamı olmayan sorular. Cevaplar çoğunlukla seçenekleri deneyerek bulunuluyor. Yani düşünce sistemi geliştirmek yerine, düşünme kapasitesinin giyotinle kesilmesi gibi bir durum. Soru üretmek, soruların nedenlerini hayatın içinde bulmak, sorulara boş bir A4 kağıdı karşısında cevap vermeye çalışmak... Bunun yerine ‘soru kitapçığı’ denen facialar” diyor.
Merak ettiğim şu: Matematik öğrenenle öğrenmeyen arasında ne fark var?
Prof. Betül Tanbay, bu soruya “Öğrenmeyenin ne yaptığına bağlı. Mesela toprak ile uğraşan bir insan, düşünmeyi öğrenir. Öğrenmeyenden çok, yanlış öğretilen ve bildiğini zanneden kesim üzerinde düşünmek gerek galiba” diye cevap veriyor.
Neden bu halde olduğumuzu anladınız mı?
Yeniden dünyaya gelsem yine bir deniz subayı olmak isterdim
Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP Genel Başkan Yardımcısı ve MYK üyesi Emekli Tümamiral Yankı Bağcıoğlu yanıtladı.
- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Öncelikle acısı yüreğimizde hala taze olan sevgili Ferdi Zeyrek başkanımıza da Allah’tan rahmet, kıymetli ailesine ve sevenlerine baş sağlığı dileyerek başlamak istiyorum. Sorunuza gelince, sabah genelde Lokum isimli kedimizin de teşviki ile erken kalkarım, öncelikle haber sitelerinden güncel gelişmeleri, özellikle dış politika, milli güvenlik ve savunma sanayi ile ilgili haberleri incelerim.
- En son hangi kitabı okudunuz?
En son Balyoz Kumpası mağduru merhum Oramiral Özden Örnek’in “Heybeliada’da bir ışık: Deniz Harp Okulu ve Lisesi” isimli kitabını okudum. Maalesef TSK’ya ilişkin tüm kritik uygulamalarda olduğu gibi, askeri eğitim sisteminin de ayarları ile oynanmasının, eğitim kurumlarının kapatılmasının ve etkinliğinin azaltılmasının nelere mal olduğuna tarihi perspektifi de anlayarak bir kez daha şahit oldum.
- En son hangi filmi izlediniz?
En son II. Dünya Savaşı’nda, Alman denizaltılarına karşı Atlantik Okyanusu’nda ticaret gemisi konvoylarına refakat eden savaş gemilerini anlatan ‘Greyhound’ isimli filmi izledim.
- En sevdiğiniz ses ne sesi?
Tartışmasız denizin sesi. Dalgaların sahile vuruşu, gemi seyirde iken pruva sularının sesi... Gerçekten huzur vericidir.
- En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Sezen Aksu’dan “Zavallı Bir Gece”, Edip Akbayram’dan “Gidenlerin Türküsü”, Barış Manço’dan “Halil İbrahim Sofrası”.
- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
Bence hem çok coşkulu hem çok hüzünlü karmaşık bir şarkı olurdu. Tıpkı tarihi gibi... Bazen bir cesaret marşı, bazen de bir hasret türküsü. Çok farklı sesleri barındıran ama bir arada durmayı başaran ve sevmekten asla vazgeçilemeyen bir melodi. Sanırım Ayten Alpman’dan “Bir Başkadır Benim Memleketim” gibi.
- Aşka inanır mısınız?
Elbette inanırım. Hâlâ aşığım açık konuşmak gerekirse. Aşkın sadece insanlar arasında olmadığını, örneğin mesleğe, vatana, denize duyulan aşk olabileceğini de unutmamak gerekir. Kenan Doğulu’nun bir şarkısında da ifade edildiği gibi “Ne yaparsak aşk ile yapalım”.
- Kırmızı çizginiz nedir?
Tartışmasız ebedi Başkomutan Atatürk’e sonsuz sadakat ile izinden gitmek ve devletimizin birliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü.
- En sevdiğiniz yemek?
Çok yemek seçmem ama mutlaka cevap verilecekse ‘mantı’ derim.
- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Asla yemem deme lüksünü Deniz Lisesi’nde eğitim görürken bırakmak zorunda kaldık. Daha sonra gemi yaşantısı ve denizde geçen günler yemek seçmemeyi öğretti bize.
- Sizi ne heyecanlandırır?
Denizcilik alanındaki gelişmeler beni çok heyecanlandırır. Şu anki görevimde faydalı olacağına inandığım politika önerileri üzerinde çalışmak da aynı derecede heyecan verici. Ayrıca, doğru bildiğimiz yolda ilerlerken olumlu geri dönüşler almak da motivasyonumu artırıyor. Özel hayatımda ise çocuklarımın başarıları ve onların iyi bir geleceğe doğru ilerlediğini görmek beni en çok heyecanlandıran şey.
- Yağmur mu, güneş mi?
Ruh halime göre değişir, ikisinin de yaşattığı güzel anlar var, tercih yapmak çok zor. İkisi de aşırı olmadığı takdirde çok güzel.
- Güz mü, ilkbahar mı?
İlkbahar. Yeniden doğuşu, canlanmayı, umudu temsil eder. Hem doğa uyanır hem de insanlara enerji verir. Unutmamalı kurtuluş ve kuruluş süreci de bir ilkbahar günü başlamıştı.
- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Adaletsizlik, iftira, vefasızlık. Bunlar beni en çok rahatsız eden ama maalesef son dönemde sıklıkla şahit olduğumuz hatta kurumsal hale geldiğini gördüğümüz davranışlar.
- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansı olsa kime, ne söylersiniz?
Birçoğu hayatta olmayan özellikle ilkokul ve ortaokul öğretmenlerime sabır ve emekleri için minnettarlığımı bildirirdim.
- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
Harika olurdu! Sanırım çocuklar gelmezdi ama ben eşimle birlikte teknolojiye tamamen kapalı bir yere, tercihen bir sahil kasabasına giderdim. Bol bol yürüyüş yapar, deniz havası alır, kitap okur ve sadece dinlenirdim. Yıllardır özlemini çektiğim bir sükûnet olurdu.
- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansı var, kim olmak istersiniz?
Yine bir deniz subayı olmak isterdim. Bu mesleğe duyduğum tutku o kadar büyük ki, başka bir hayat düşünemiyorum. Ülkemize ve denizciliğimize büyük hizmetleri olan kim varsa o olmak beni ziyadesiyle mutlu ederdi.
- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Oğullarım Kuzey ve Boran bateri ve piyano çalsa da, maalesef benim çaldığım bir enstrüman yok. Ama iyi bir müzik dinleyicisiyim.
- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Bir sayı vermek zor. Ama sağlığım yerinde olduğu, zihnim açık kaldığı ve ülkeme, aileme faydalı olabildiğim sürece yaşamak isterim. Önemli olan uzunluktan çok, hayatın kalitesi ve sevdiklerimle birlikte geçirebildiğim zaman. Sağlık ve sevdiklerimle birlikte olma hali devam ettiği sürece her yaş değerlidir.