Anadolu Ajansı’ndan kovulduğumda 20 yaşında iletişim fakültesi öğrencisiydim...
Suçum da az buz değildi hani; boyuma posuma bakmadan gitmiş Gazeteciler Sendikası’na üye olmuştum! Genel Müdür de “sözleşmemi” iptal edivermişti. O zamanlar kadrosuz çalışanlara “kaşeli” denirdi ve kapı önüne konulması en kolay kişiler de onlardı!
Damarlarıma “gazetecilik virüsü” girmişti bir kere; “ölürüm de başka iş yapamam” diyordum! İleriki yıllarda kovulmalarla, istifalarla epey haşır neşir olacaktım; ancak henüz oralara gelememiş, işsiz bir öğrenciydim yalnızca!
Ne yaptım, ne ettim, Günaydın Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Bekir Coşkun’dan bir randevu kaptım ve bir bahar günü Günaydın Gazetesi’nin Rüzgarlı Sokak’taki kapısından içeri adımımı attım...
İlk düşüncem “amma abartmışlar, hiç de korkulacak biri değil” olmuştu! Esmer, biraz kekeme-peltek arası konuşan dünya tatlısı bir adamdı karşımdaki temsilci... Durumumu anlattım, birlikte çalışmak istediğimi söyledim. Bekir Abi, yıllar sonra “Cumhurun Trajedisi” kitabıma yazdığı önsözde o anları mealen şöyle anlatacaktı:
- Karşımdaki, temiz yüzlü, yakışıklı, gencecik bir çocuktu. Basın denilen çukurda debeleneceğini düşünmek canımı sıktı. Hemen oracıkta kovmayı bile düşündüm!..
Ankara Temsilcisi beni yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya şöyle bir süzdükten sonra “Yazık değil mi kardeşim sana, ne yapacaksın bu çukurda, git kendine adam gibi bir iş bul, sürünme buralarda” deyiverdi! Çok bozulmuştum; dilim döndüğünde bu mesleği yapmayı ne kadar çok istediğimi, iletişim fakültesini bile bu nedenle seçtiğimi söyleyince, “Oradan gazeteci çıkmaz, bankacı çıkar çoğunlukla” yanıtını aldım!
Sonunda baktı ki yapılacak bir şey yok, ben kararımı vermişim, “takip et beni” diyerek içerdeki odaya doğru yürüdü... Masanın başında oturan, şişe dibi gibi gözlükleri olan, benden epey büyük abiye “Nuri, al bu çocuğu, eğit” dedi ve gitti Nuri uzun yıllar sonra Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı olacak olan Nuri Kayış’tı!
Gerçek gazetecilik günleri başlamıştı...
Bir insan bu kadar mı sahici olur!
Bekir Abi ile sonuna dek, sevgi ve saygıyı temel alan dostluğumuz sürdü...
Çok şey öğrendim ondan; doğru olmayı, dirençli olmayı, merhametli olmayı, dik durmanın erdemini...
Yollarımız zorunlu olarak ayrıldığında bile, iletişimi kesmedim... Karşıma çıkan en zor sorularda, en çetrefilli haberlerde, istifa kararlarında onu aradım, danıştım... Gazeteci arkadaşlarla sohbetlerimizde onun adı geçtiğinde aynı şeyi söyledim yıllar boyunca:
- Yahu bir insan bu kadar mı sahici olur!
Konuştuğunda, anlattığında, eleştirdiğinde, içtiğinde, şaka yaptığında, kızdığında, üzüldüğünde, kahkahalar attığında hep “dibine kadar” sahiciydi!
Sonra, 3 yıl kadar önce o menhus hastalık geldi oturdu akciğerine... Tam 3 yıl boyunca direndi, savaştı, acı çekti ve kaybetti... Kuzey Ege’nin en güzel abisini yıldızlara yolcu ettik...
Sevdiğimiz insanları kaybedince anlarız aslında nasıl eksildiğimizi, nasıl yalnızlaştığımızı...
Gün gelir, bir cami avlusunda, bir meyhane köşesinde, bir deniz kenarında ya da taze bir mezarın başında her şeyin ne kadar anlamsız, ne denli boş olduğunu düşünürken yakalarsınız kendinizi... O an, ne kavga vardır gözünüzde, ne yaşanmış yıllar ne de yaşanacak olanlar...
- Öfkeyle karışık bir hüzündür yalnızca varolan...
Bekir Coşkun Kültür Evi...
Türkiye’yi bilmem ama, etrafımdan bildiğim kadarıyla neredeyse her iki kişiden birini yatağa mahkum eden; artık soğuk algınlığı mıdır, şu Covid denilen belanın yeni versiyonu mudur, günlerdir beni de yatağa mıhladı...
Parmağımı bile kıpırdanmaktan aciz gazetelere göz gezdirirken gördüm Bekir Abi’nin gülümseyen yüzünü..
- Üçüncü ayrılık yılından söz ediyordu!
Üç koca yıl... Kuzey Ege’nin en güzel abisi, Türkiye’nin en iyi yazarlarının en ön sırasındaki Bekir Abi, üç koca yıldır yoktu, “zaman nasıl da çabuk geçiyor” diye düşündüm. Hemen sevgili eşi Andre’yi aradım, Şanlıurfa’daydı... Bekir Abi’nin akrabaları, dostları ve sevenleriyle birlikte 3’üncü yıllanma töreni yapmışlardı. Biraz dertleştik ardından Andre geçen yıl bizlerin de açılışına katıldığı Bekir Coşkun Kültür Evi’ne getirdi sözü... Artık çoğunlukla Ayvalık, Cunda’da yaşayacağını, Bekir Abi’nin en büyük hayali olan bu kültür sanat yuvasını geliştireceğini söyledi. Laf lafı açtı, sonunda önümüzdeki bahar sonuna doğru güzel, çok güzel bir etkinlik yapma kararına vardık... Bütün dostları ve sevenleriyle birlikte unutulmayacak bir etkinlik olsun diye de söz verdik... Zamanını bu sütundan bildireceğim sizlere...
- Eminim sevgili Bekir Abi de orada olacak...