“2025 Türkiyesi”nde bir siyasi figürün sesi dijital ortamda kesildi.
Ama yankısı daha da büyüdü.
Ekrem İmamoğlu’nun Twitter (X) hesabına Türkiye’den erişim engeli getirilmesinin ardından, sosyal medyada yeni bir dönem başladı.
Hesabını İmamoğlu’na “devredenler”, profil fotoğrafını değiştirenler, paylaşım zincirleri, dayanışma mesajları...
Gençler, ironik ve yaratıcı yollarla İmamoğlu’nu “yeniden üretti”.
Yeni bir dijital direniş, yeni bir akım, yeni bir etiket doğdu: #İmamoğluHerYerde
İmamoğlu’nun ilk tepkisi çarpıcıydı:
“Rakibinden bu kadar korkan, kontrolünü kaybeden ve panikle aynı anda bütün tuşlara basan başka siyasetçi ne gördüm ne duydum. Beni hapse de atsan, sosyal medya hesaplarımı da engellesen unuttuğun bir şey var; bu ülkede milyonlarca Ekrem var.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de sansüre karşı izlenecek yolu duyurdu.
Buna göre İmamoğlu’nun engellenmiş hesabından yapılan her paylaşımın ekran görüntüsü alınacak, destek verenler tarafından yine aynı etiketle zincir halinde yayınlanacak.
★★★
Bu, yalnızca sembolik değil — politik olarak da güçlü bir hamle.
Zira artık dijital bir mücadele dönemi yaşıyoruz.
Siyaset sadece meydanlarda değil, sosyal medya hesaplarının “timeline” yani zaman akışlarında da yapılıyor.
Engellenen bir sesin onlarca hesaptan yeniden üretilmesi, tam da bu yüzden “yasak” ile “yankı” arasındaki mesafeyi kısaltıyor.
Çünkü karşı karşıya kalınan mesele yalnızca bir erişim engeli değil.
Bu “dijital ön kesme” çabası.
Yazılmamış kitap gibi...
Atılmamış bir tweet, yapılmamış bir açıklama, verilmemiş bir röportaj bile bu düzende “tehlike” sayılabiliyor.
Henüz söylenmemiş olanın bile önü kesilmek isteniyor.
Bir önceki yazıda filtrelenmemiş halk tepkilerinin yarattığı kaygı üzerine konuşmuştuk.
Yazıda bahsi geçen, sokak röportajlarıyla tanınan Arif Kocabıyık saatler sonra tutuklandı.
24 saat geçmeden MHP, sokak röportajlarının “kontrol altına alınması” için yasa teklifini Meclis’e sundu.
Sokak röportajlarının toplumda huzursuzluk yaratma amacı taşıdığı iddia edildi.
TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı AKP’li Hüseyin Yayman “Eğer toplumu ve aileyi korumak yasakçılıksa, yasakçıyız” dedi.
Bunların toplamı, bir stratejinin parçası olabilir.
Halkın konuştuğu her yer— ister sosyal medya olsun, ister sokak röportajı — potansiyel olarak “denetim altına alınması gereken” bir alan sayılıyor.
Tepeden tırnağa; muhalefetin cumhurbaşkanı adayından, sokakta yürüyen herhangi birine aynı mesaj gidiyor...
Oysa artık dönem değişti.
Eskiden eleştiri yapmak cesaret isterdi.
Ama kaleler de korku duvarları da yıkıldı, yıkılıyor.
Bugün o eleştiriyi “duymak” cesaret istiyor.
Dijitalde susturulan, yine dijitalde daha da çoğalıyor.
O halde bir kez daha sormakta fayda var:
Bir fikri bastırmak için tuşlara basmak yeterli mi?
Yoksa bazı sesler, susturuldukça daha çok mu yankılanır?
Bu film daha önce gösterildi!
Ekrem İmamoğlu’nun sosyal medya hesabına getirilen erişim engeli, yalnızca Türkiye’ye özgü bir gelişme değil.
Benzer olaylar dünyanın farklı yerlerinde çoktan yaşandı.
İran’da Mahsa Amini protestoları sırasında kadınlar saçlarını keserek sessiz ama güçlü bir sembol ortaya koydu.
Bu görüntülerin çoğu İran’da yasaklıydı.
Ancak sansür, yayılmalarını durduramadı.
Binlerce video dünya kamuoyunun vicdanına dokundu.
İran dışı, İran’ın iç sesi oldu.
Yasaklar örgütlü bir dijital dayanışma karşısında hükümsüz kaldı.
Benzer bir örnek Rusya’dan...
Rusya’da geçen sene hapishanede ölü bulunan muhalif lider Aleksey Navalni’nin sesi de yıllarca sistematik biçimde kısılmaya çalışıldı.
Navalni’yi destekleyen gösteriler yasaklandı, on binlerce kişi gözaltına alındı.
Ancak Navalni’nin Putin’le ilgili yolsuzluk videosu YouTube’da milyonlara ulaştı.
Videoları ve mesajları farklı hesaplardan yeniden yayıldı.
Dijital alanda görünmek, fiziki gösteriden daha tehlikeli hale gelmişti.
Kremlin devreye girdi. YouTube, TikTok, Twitter, App Store hedef alındı, yer yer kısıtlamalar, yasaklar geldi.
Gerçeği susturamayanlar, gücünün yettiği alana döndü; erişimi engellemeyi seçti.
Bugün Türkiye’de yaşanan, bu filmin yeni versiyonu.
Bir Twitter hesabı kapatılıyor.
Ama mesele tek bir hesap değil.
Unutulmamalı ki artık bir de “dijital kamuoyu” var.
Milyonlarca ekranın arkasında, kendi sesini paylaşmaya hazır bir toplum bulunuyor.
Ve bu çağda sansür, sesleri kısmıyor — sadece yankısını büyütüyor.