Tarih kitaplarında yer alan klişe bir cümle vardır. “Halk ağır vergiler altında eziliyordu.” Günümüz Türkiye’sinde bu cümleye bir güncelleme geldi. Halk ağır vergiler altında “ÖLÜYORDU!” Her büyük olayda hatırladığımız Albert Camus’nun bir sözü var malum. “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” diye. Artvin’de pazar günü dağ denizle birleşti. Karadeniz Sahil Yolu’nda heyelan meydana geldi. Cep telefonu almak için Gürcistan’a gitmeye çalışan 24 yaşındaki Aykut Tiryaki, Murat Turhan, Görkem Özdemir ve 38 yaşındaki Nuri Apaydın diri diri toprağa gömüldü. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir gencin ölüm nedeni daha fazla vergi vermemek için çıktığı yol olmamıştır herhalde. İşte 2024 Türkiye’sinde vergi zulmünün bizi getirdiği nokta işte tam da bu oldu...
★★★
Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir uygulama var Türkiye’de. Dahiyane bir buluş aslında. Verginin vergisinin vergisini alarak, bir üründen onu üreten firmadan daha çok para kazanıyoruz. 6 yıl önce otomobil alabildiğimiz, 14 yıl önce (Merkez Bankası verilerine göre) 75 metrekarelik bir ev alabildiğimiz 65 bin liraya bugün anca bir akıllı telefon sahibi olabiliyoruz. Onun 33 bin 77 TL’si yani %50,9’u vergi. Yani devlet vergisini almasa 31 bin 922 lira olacak cep telefonuna iki katı ücret ödüyoruz. Gürcistan’da aynı telefon 45 bin lira. 31 bin liraya yükseltilen IMEI kayıt ücretine rağmen hâlâ üst modellerde Türkiye’deki fiyatlarla 10-15 bin liralık farklar oluşuyor.
★★★
Bir telefon için ödenen bu bedel çok fazla. Hayatları çalındı bu insanların. Yine aynı tartışmayı yapabileceğimiz bir başka olay geçen hafta İstanbul’da yaşandı. Daha ucuz olsun diye aldıkları sahte içkiden (alkol sağlığa zararlıdır) 22 kişi yaşamını yitirdi. Bir o kadarı da yoğun bakımlık oldu. İyileşseler bile belki bir daha göremeyecekler ya da ömür boyu diyalize girmeleri gerekecek. 925 liraya satılan 70’lik bir şişe içkinin 542 lirası yani yüzde 59’u vergi. Üstelik bu insanlar alkol tükettikleri için öldüğünden onlar için üzülmek bile “günah” kabul ediliyor. Cümle arasında geçiştiriliyor onların ölümleri. Keşke her ürün bu kadar pahalı, insan canı bu kadar ucuz olmasaydı bu ülkede. Diyanet İşleri Başkanı’nın “Bana bir Alman arabasını çok gördüler” açıklamasını anlatmıştım bir önceki yazımda. Bu insanlara yaşıtlarının kullandığı cep telefonunu, “sıradan” bir hayatı çok gördüler. Bu ölümlerin sorumlusu şimdi kim?
Bir imaj çalışması hikayesi
Yazının bugünkü “Nereden Nereye” bölümünde konuğumuz Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütünün lideri Ebu Muhammed el Colani sevgili okur. Ben çok yorum yapmayacağım. Takdiri size bırakacağım.
İlk fotoğraf 2016’dan. El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra’dan ayrıldıklarını duyurduğu videodan alınmış bir görsel bu. Bu video ile dünya onun yüzünü gördü ilk kez.
2. fotoğraf 2021’den. Colani ABD’li PBS’e verdiği röportajda takım elbisesi ve taranmış saçlarıyla dikkat çekiyor. Sonrasında Ukrayna lideri Zelenski’de de gördüğümüz “savaş tarzı” devreye giriyor. 6 Aralık’ta CNN International’a verdiği röportajda sakallarına şekil verilmiş hatta hipster modeli kesilmiş. Üzerinde de haki outdoor gömleği var. Suriye’de rejim devrildikten sonra ise, zafer turu attığı Şam sokaklarında bu kez bir başka tarz ile dikkatleri üzerine çekiyor. Haki bir parka giymiş, başında da Che Guevara’yı andıran bir şapka var. İlk Colani ve son Colani arasındaki fark “Beni baştan yarat” programlarındaki gibi. Biri terör örgütü listesine sokulan, diğeri çıkarılması an meselesi olan Colani. Dediğim gibi ben çok yorum yapmayacağım. Ancak anlaşılan o ki aradan geçen sürede “bazı” dengeler değişmiş. Bir imaj çalışması başladığı aşikar. “Styling”i kim yaptı, o “styling”i yapanlar bu coğrafya için nasıl bir “stil” planladı onu da önümüzdeki günlerde göreceğiz.