19 Mart’ta İstanbul’un Seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındı.

Sadece o gün yaptığı paylaşımların ortalama beğeni sayısı 1,1 milyonu buldu.

Ama sonra?

Günler geçti, haftalar ilerledi.
Paylaşımlar devam etti, içerikler çoğaldı...
Ama etkileşim her geçen hafta azaldı.

İmamoğlu’nun Twitter (X) hesabına art arda erişim engelleri getirildiği için Instagram paylaşımları üzerinden bir analiz yapmaya çalıştım.

Tüm paylaşımlarının beğeni sayılarını tek tek not aldım.

Hafta hafta gönderi başına ortalama beğeni sayılarını hesapladım.

Ortaya çıkan tablo bir grafik değil, bir refleks haritası aslında:

- 19–23 Mart (gözaltından tutuklanmaya uzanan ilk hafta) ortalama beğeni: 725 bin
- 24 Mart haftası: 441 bin
- 31 Mart haftası: 403 bin
- 7 Nisan haftası: 290 bin
- 14 Nisan haftası: 214 bin
- 21 Nisan haftası: 291 bin
- 28 Nisan haftası: 223 bin
- 5 Mayıs haftası: 206 bin
- 12 Mayıs haftası: 162 bin
- 19 Mayıs haftası (devam ediyor): 225 bin

★★★

Grafiğin yalnızca iki noktada yukarı kırıldığı görülüyor:

Biri, gözaltının birinci ayında yapılan Yozgat mitingi,

Diğeri ise Gençlik ve Spor Bayramı’nda İzmir’de düzenlenen 19 Mayıs mitingi.

Her ikisi de yüksek katılımlı, geniş yankı uyandıran siyasi etkinliklerdi.

Bu iki günde de beğeni sayılarında çarpıcı bir artış var.

Bunun haricinde ise etkileşimlerde neredeyse düz bir düşüş var.

Ve aslında bu bir düşüş eğrisi değil—bu, bir normalleşme grafiği!

İmamoğlu’nun gözaltına alınmasından sonra başlayan etkileşim patlaması, haftalar içinde yavaşça eriyor.

Mayıs ortasında gönderi başına beğeni sayısı artık 200 binin altına inmiş durumda.

Bazı günlerde 30–50 bin bandına kadar geriliyor.

★★★

Türkiye’de adaletsizlikler genellikle çok sesle başlar ama hep sessizlikle biter.

Bir hafızanızı yoklasanıza.

Selahattin Demirtaş tutuklanalı kaç yıl olmuş? Ya da Osman Kavala? Can Atalay?

Hatırlamak bile zor.

Demirtaş 9, Kavala 8, Atalay 3 yıldır tutuklu.

İlk günler her biri manşetteydi.

Bugün bazı haftalar isimlerini anan bile olmuyor.

Şimdi bu tabloya bir başka dinamik daha eklenmiş durumda:

Geçtiğimiz haftalarda yazdığım bir yazıda uzun uzun bahsettiğim “dijital ön kesme”.

Twitter hesaplarının engellenmesiyle başlayan süreç, reklam panolarının kontrolüne kadar uzandı.

Türkiye’deki en büyük açıkhava reklam ağını yöneten şirketlerin neredeyse yarısına kayyum atandı.

Bursa gibi şehirlerden CHP mitinglerinin billboardlarına izin verilmediği haberleri geliyor.

Dün yeni bir eşik daha aşıldı:

Başsavcılık talimatıyla İmamoğlu’nun sesi bile yasaklandı!

İstanbul’daki toplu taşıma araçlarında artık İBB Başkanı’nın sesinin duyulması, görüntüsünün yer alması yasak.

Hizmetleri anlatan videolar metro ya da otobüslerdeki ekranlardan yayınlanamayacak.

İmamoğlu fiilen görünmez olsun istiyorlar.

Siyasi yasak değil belki ama kamusal hafızadan silinmeye dönük bir strateji olduğu aşikar.

Çünkü iktidar bu refleks eğrisini çok iyi okuyor.

Türk toplumunu da çok iyi tanıyor:

Ne kadar çok uzarsa, o kadar çok alışırız.

Ne kadar az konuşulursa, o kadar çabuk unutulur.

Ne kadar çok susarsak, o kadar meşrulaşır.

Bugün beğenisi düşen bir paylaşım, yarın hepimize dönen bir sessizlik olabilir.

Bu yüzden mesele sadece İmamoğlu’nun sesi değil.

Mesele, bizim neyi, ne kadar normalleştireceğimiz.