Can Atalay bir avukat...

Halk arasında “mağdurların avukatı” olarak tanınıyor... Bileğinin hakkıyla, vicdanla, zulme, zalime geçit vermeyerek hak edilmiş bir sıfat bu... Birkaç örnekle anlatayım:

- Aladağ’daki kız yurdunda diri diri yanmış çocuklarımızın daha cenazesi kaldırılmamışken yurdun dolabında kalan 35 kilo eti isteyenlere, “Ben o eti sizin burnunuzdan getireceğim” diyen avukat oydu...

- 301 madencimizin öldüğü Soma faciasında ve ardından Ermenek maden kazasında “adalet ve hak” peşinde koşan avukat oydu...

- Çorlu’daki tren kazasında hayatını kaybedenlerin avukatlığını üstlenen avukat yine oydu...

- Havai fişek fabrikası patlamasında hayatını kaybeden 7 işçinin, yaralanan 127 işçinin ailesinin avukatlığını yapan da oydu...

- Ve tabii, Gezi Parkı planlarını iptal ettiren de oydu...

Ehh, bu kadar suç işlemiş, iktidarın asabını fitillemiş, Saray’ın gazabını çekmiş bir avukatın daha fazla ortalarda gezinmesine müsaade edilmezdi elbette... Edilmedi de; Gezi Parkı Direnişi gerekçe gösterilerek içeriye alınanlardan biri de oydu...

Sonrası ise tam bir “çadır tiyatrosu” tadındaydı!

Allah’ın hakkı üçtür!

Çocukluğumuzda, oyunlarımızda sıkça kullanırdık...

Yenilince, “bir daha”, yine kaybedince de “Allah’ın hakkı üçtür” diye diretirdik... Tıpkı Gezi Davası sürecinde olduğu gibi! Önce kimler yargılandı onları da paylaşayım:

- Can Atalay, Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Mücella Yapıcı, Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi...

Süreç ve iddianame, tam da hukuk fakültelerinde okutulması gereken, “böylesi az bulunur” örneğini sonuna dek hak eden içeriğiyle dikkat çekiyordu... Mesela dava açıldığında yurtdışında yaşayan Çiğdem Mater, hemen yurda dönmüş ve tutuklanmıştı. Gerekçe neydi biliyor musunuz?

- Kaçma şüphesi!

Gülmeyin, durum aynen buydu.... Her biri alanında başarılı, saygın isimlerdi. Osman Kavala Gezi’yi finanse etmek, yönlendirmek yoluyla hükümeti düşürmek, diğerlerinde bu eyleme destek vermek, yardımcı olmak suçlamasıyla yargılanıyorlardı...

Bu dava iki kez tüm sanıkların beraatiyle sonuçlandı. Her iki mahkeme heyeti de atılı suçlamayla ilgili bilgi ve belge bulunmadığı gerekçesiyle vermişti bu kararı.

Ancak o iki beraat kararı da hiçbir işe yaramadı, “Allah’ın hakkı üçtür” şiarına uygun olarak üçüncü mahkeme heyeti oluşturuldu. Enteresandır, bu heyetten bir hakim daha önce AKP’den milletvekili adayı olmuştu! Can Atalay’ın avukatları bu durumu gerekçe göstererek reddi hakim isteminde bulundu ancak bu talep de reddedildi...

Sonuçta, üçüncü mahkeme süreci sonucunda bir hakimin “beraat” oyuna karşın başkan ve bir üyenin kararıyla Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet, diğer sanıklar ise 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldı! Dosya ise Yargıtay’a gönderildi ve bekleyiş süreci başladı. Ne zamana kadar peki?

Anayasa mahkemesi Can Atalay’ın hak ihlali başvurusunu 5 Ekim’de görüşeceğini açıkladığı 27 Eylül 2023 tarihine kadar!

 “Tutsaklık sürecek!”

Can Atalay geçtiğimiz genel seçimlerde Türkiye İşçi Partisi’nden Milletvekili seçilmişti... Anayasanın ve yürürlükteki yasaların maddeleri uyarınca hemen tahliye edilmesi, TBMM’de yemin ederek görevine başlaması gerekiyordu.

İktidar tınmadı bile; adalet bakanı, Atalay’ın durumunun farklı olduğuna dair bir şeyler söyledi, o kadar. Can Atalay, milletvekili sıfatıyla 5 aydır hapisteydi. Sonunda Anayasa mahkemesi 5 Ekim’de görüşme kararını açıkladı...

Ne olduysa oldu, Anayasa Mahkemesi’nin açıklaması üzerinden saatler sonra Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özer’den ve Çiğdem Mater’e verilen 18’er yıl hapis cezalarını onadı. Mücella Yapıcı ve Yiğit Ali Ekmekçi ve Ali Hakan Altınay hakkındaki 18’er yıllık hapis cezalarını ise bozdu!

Şimdiii, elinizi vicdanınıza koyup düşünün bakalım; bu dava dibine kadar siyasi bir dava mıdır, değil midir? 10 yıl geçtikten sonra aynı konuda iki kez beraat veren mahkemeler sonrası bir üçüncüsü yapılıp, zorlama olduğu apaçık ağır hapis cezalarının yağmasına ne denir acaba?

- Düpedüz siyasi dava denir!

Tıpkı 28 Şubat Davası’nda olduğu gibi, Gezi Davası’nda da süreç neredeyse aynıydı ve aynı şekilde sonlandı...

Ne diyordu AKP seçim sloganında “Onlar konuşur, Ak Parti yapar...” Bu durumda ortaya şöyle bir slogan daha çıkıyor:

- AKP’nin yaptıkları, yapacaklarının teminatıdır!

Kararı duyduğumda bir eski Yargıtay Hakimi ile konuştum. Şöyle dedi:

- Utanç verici!