Zehra...
Dünya güzeli Zehra. Üniversitede mimarlık kazanıp İstanbul’a gelir.
Kimlik probleminin farkında. İkili hayatıyla mücadele ediyor.
İstanbul’a mı ait, Anadolu’ya mı?
Kapalı olmak ama açık yaşamak mı istiyor?
Yoksa olduğu gibi kabul edilmek mi sadece?
Peki memleketin ezberi buna uygun mu?
Ne zaman oldu ki!
★★★
Nesrin...
Kalp ve Damar Cerrahı...
Zehra’nın annesi Aylin’in çocukluk arkadaşı.
Gitmek isteyen kadın...
Hiç kimseyi taşımak istemeyen...
Yorgun...
Anadolu’dan kaçtığı gibi şimdi de İstanbul’dan kaçmaya çalışan bir bıkkın.
★★★
Aylin...
Anadolu’da kalmış,
inatçı...
‘Biz’ zannettiği Nesrin, sözünde durmayınca küsmüş.
Çarşaflı...
Kabul etmekle ilgili bir derdi var. Bu kızına da dert olmuş.
★★★
Harun...
Yakışıklı Harun. Zehra’nın ilk görüşte aşkı.
Nesrin’in alkolik ve sevilmediğini düşünen kız kardeşi.
Demans hastası annesi... Ki bu rolü Müjde Ar oynamış.
Nesrin’e âşık erkekler...
★★★
Ve iki yakası bir araya gelmeyen İstanbul...
Olmazların olduğu şehir...
Üniversitedeki hocaları öğrencilerden kendi İstanbul hikâyelerini yazmalarını ister. Zehra bir yandan o hikâyeleri anlatırken, diğer yandan da şehirde yaşanan muhafazakâr/seküler hayatlar gelir ekrana.
Her birinin kendine ait dertleri var.
Memleketin kutuplaşması...
Kadınının bitmeyen çilesi...
Yarım kalmışlıklarımız...
Bir türlü kendimizi gerçekleştiremememiz...
Zehra’nın yalan üzerine kurulu hayatındaki gerçek olma çabasına bayıldım. Helin Kandemir’i izlemeye doyamadım.
Nesrin’i canlandıran Canan Ergüder her zamanki gibi müthişti.
Ve inatçı Aylin, Melisa Sözen o kısacık rolünde bile fark yaratmış.
Diyalogları, monologlarıyla sizi bir o duvara bir bu duvara çarpacak, varoluşunuzu sorgulayacaksınız.
Hayatta olmuş musunuz, ham mısınız henüz, siz kimsiniz, yargılarınızın anlamı ne, yargılarınızla bir insanı ne hale getirebildiğinizi görüyor musunuz?
İç sesinize hazır mısınız?
Yüzleşmeye hazır mısınız?
Diyelim yüzleştiniz, kendinizi gerçekleştirecek cesaretiniz var mı?
Selman Nacar’ın yazıp yönettiği Netflix’te yayınlanan ‘İstanbul Ansiklopedisi’ni lütfen ama lütfen izleyin.
Dizinin bölümleri ismini, Reşat Ekrem Koçu’nun 1944’te yazdığı ‘İstanbul Ansiklopedisi’nden alıyor.
Galata Rıhtımı, Alçakdam Yokuşu, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii, Çarşanba Sokağı, Deniz Hastanesi, Emek Sineması, Deniz Fenerleri.
Diziden cebime aldıklarım oldu.
Şimdi onları tek tek çıkarıp, üzerine düşünmek istiyorum.
Ne çok hayat, ne çok acı, ne çok mücadele içindeyiz.
Ne çok hırpalanıyoruz.
Belki de yaşamak budur!
Yaşadığım anı huzurlu ve anlamlı kılabilmeyi isterim
Bugün ‘Apolitik’ soruları İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi ve Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz yanıtladı.
- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Güne erken başlarım, bir kaşık zeytinyağı, sirke ve tarçın karışımı suyumu içer, duamı eder çıkarım.
- En son hangi kitabı okudunuz?
En son okuduğum kitap Ebu Necib Sühreverdi’nin ‘Yönetenlerin Yönetimi’ kitabı. Mutlak okunmalı.
- En son hangi filmi izlediniz?
1942’ye Dönüş - Savaşı, savaşın izlerinde yok olan yaşamlar.
- En sevdiğiniz ses ne sesi?
Rüzgârın ağaçla, yağmurun toprakla, doğanın insanla konuştuğu ses.
- En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Oya-Bora’dan ‘Biz Dünyayı Çok Sevdik’, Barış Manço’dan ‘Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ ve Ali Kınık’tan ‘Geldim İşte Dostum.’
- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
Âşık Veysel ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’. Bazen Âşık Veysel’in taşlı, bazen çiçekli ‘Uzun İnce Bir Yolu’, kimi zaman, Yıldızdoğan’ın baş konulan düzlüğüne, yokuşuna, ırmağının akışına ölünen Türkiyem’i... Ya da bir tenhada canın can’ı bulduğu Neşet Ertaş’ın ‘Gönül Dağı’...
- Aşka inanır mısınız?
Yaşamın anlamı.
- Kırmızı çizginiz nedir?
Kimden, kime, nasıl olduğuna bakılmadan her türlü terör ve herkes için eşit adalet.
- En sevdiğiniz yemek?
Kuru köfte, Boşnak böreği.
- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Yemek ayırmam amma kul hakkı yemem.
- Sizi ne heyecanlandırır?
Doğru bildiğim yolda mücadele cehdi, inanılmaz bir haz...
- Yağmur mu, güneş mi?
Yağmur tabii ki, hele toprakla buluşması...
- Güz mü, ilkbahar mı?
Güz! Vedadır, vazgeçmektir. Yeniden var olmanın ilk evresi.
- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Kibir, riya, yalan.
- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?
Geçmiş, geleceğe güzel bir ayna... İyi yönlerimi almak gerek. Kanaatimce geleceğe bir şey fısıldamak lazım. Korkaklıktaki ar ve zilleti yenip, ileri atılarak cesaretin izzet ve şerefini kazanmak; biyografiyi çalışıp bilgiyi kapmak kurtuluş ve varoluştur diye düşünüyorum.
- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
Çanakkale’de Kaz Dağı’na çıkıp Kartal Kaya’nın tepesinde, Kral tahtında eşsiz doğayı izleyip, geçmişten geleceğe ayak izlerini takip ederdim. Bir de okuyamadığım kitaplarımı orada okumak da ayrı bir tat verir.
- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Kaderin yaşama dair yüklediği bir hayat, ilkelerime kadar bu hayat benim, seviyorum.
Aynı anne babanın evladı. Aynı ailenin parçası. Aynı toprağın çocuğu. Paha biçilemez.
- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Kendime ait sadece şiir ve mektuplar; enstrüman çalmayı beceremiyorum.
- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Elbette ömür sayıyla ölçülmez, yaşadığım anı huzurlu ve anlamlı kılabilmeyi isterim.
Yük almayı becerebildiğimiz süreçten, yük olmaya başlanılan nokta kırılma noktasıdır. Bence en kıymetlisi ebedi kalmak.