Birkaç gün önce ABD Başkanı’nın Beyaz Saray’daki Oval Ofis şovlarından birini daha izledik.
Utanç vericiydi.
Donald Trump âşığı olduğu para için yine tüm ahlaki sınırları zorluyordu.
Bu kez karşısında gazeteci Cemal Kaşıkçı öldürüldüğünden bu yana ABD tarafından kabul edilmeyen Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman oturuyordu.

Donald Trump, adeta Prensin parasıyla cinayeti aklayıp paklama görevi üstlenmişti.
Basın toplantısında bir gazeteci Prens Selman’a soru sormak üzere konuşmaya başladı.
“ABD istihbaratı sizin bir gazeteciyi vahşice öldürme planının başında olduğunuz sonucuna vardı. 11 Eylül’de yakınlarını kaybedenler de bugün Oval Ofis’te olmanıza öfkeli” dedi ki, Bay Başkan derhal söze girdi: “Sen hangi kuruluş için çalışıyorsun?”
Gazeteci önce sorusunu sordu, “ABD halkı size neden güvensin” dedi.
Sonra da hangi kuruluşta çalıştığını ifade etti: ABC Televizyonu’nda çalışıyorum.
Trump kendinden bekleneni yaptı, “Sahte haber. ABC sahte haber. Sektörün en kötülerinden biri.”
Sonra başladı Selman’ı yıkamaya yağlamaya.
“Bu beyefendi müthiş bir iş çıkardı. Bahsettiğiniz kişi son derece tartışmalı biriydi, bir sürü kişi o beyefendiyi sevmiyordu. Sevseniz de sevmeseniz de olur böyle şeyler ama prens bu konuda bir şey bilmiyordu. Bu meseleyi burada kapatabiliriz. Misafirimizi böyle bir soru sorarak utandırmak zorunda değilsiniz.”
Mesela bu beyefendi ne gibi müthiş bir iş çıkarmıştı?
Tartışmalı bir kişiydi diyelim Cemal Kaşıkçı, birçok kişi de sevmiyor olsun, yani bu onun öldürülebileceği anlamına mı geliyor?

Cemal Kaşıkçı’nın nasıl öldürüldüğünü hatırlıyorsunuz değil mi?
2 Ekim 2018’di.
İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda öldürüldü.
Washington Post yazarıydı.
Cesedi bulunamamıştı.
Önce bir poşet ya da ipi andıran plastik bir malzemeyle boğulmuş, sonra AL Tubaigy tarafından müzik eşliğinde 15 parçaya ayrılmıştı. Kaşıkçı’nın öldürülme anına ait ses kayıtlarını ne çok konuştuğumuzu unutmadınız değil mi?
Kimyasal maddeler kullanılarak deliller yok edilmeye çalışılmıştı. Suudi Arabistan, 20 Ekim 2018’de Cemal Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldürüldüğünü kabul etmiş, sonrasında ise Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesini Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın onayladığı ortaya çıkmıştı. Nitekim, Cemal Kaşıkçı’yı öldüren Suudi infaz timini taşıyan iki özel uçağın, Veliaht Prensin el koyduğu bir şirkete ait olduğu da anlaşılmıştı.
Böyle korkunç bir cinayet için bizim güzel ülkemiz seçilmişti. Erdoğan, sert çıkmış, “Belgeleri vermeyiz” demiş, sonra dava dosyasını Suudi Arabistan’a devretmiş, ardından da Riyad’ı ziyaret etmişti.
Ve sonunda paranın kokusunu alan Trump A.Ş., Suudi Veliaht Prensini Washington’da Amerikan protokolünün en görkemli töreniyle ağırladı. Beyaz Saray’ın tepesinde Suudi Arabistan’a vereceği F-35’leri uçurdu. 600 milyar dolar verecek olan Prens Bey, öylesine cömertti ki, bu karşılama karşılığında 1 trilyona yükseltti ABD’ye vereceği parayı. Suudi Arabistan, ABD yapımı silahların en büyük alıcısı konumunda.
Ezcümle...
Paran varsa, ne ahlaka, ne insanlığa, ne vicdana, ne hukuka, ne utanma duygusuna... Hiçbirine ihtiyacın yok.
Dünya “Dün dündür bugün bugündür” sözüyle yönetiliyor. Dünün çıkarı, bugünün çıkarına uymayabilir. O zaman istediğin gibi manevra yapabilirsin.
Paran yoksa mı?
O zaman da piyon oluveriyorsun.
2 YILDA 40 BİN ZEHİRLENME
Üst üste zehirlenme vakaları görüyoruz. Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in açıklaması dehşet verici. Son iki yılda 40 bine yakın kişinin gıda zehirlenmesi yaşadığını söyleyen Gürer, “1 milyon işletmeye 8 bin denetçi düşüyor; bu tablo halk sağlığı için alarmdır” diyerek belediyelerin denetim yetkilerinin acilen geri verilmesi çağrısında bulundu. Çok acil çözüm bulunmalı, bir de bu yüzden ölmeyelim.