15 yıl önce II. Abdülhamit’in soyundan geldikleri iddiası ile veraset ilamı davası açılmıştı. Mahkeme 2 Nisan’da, 71 kişinin II. Abdülhamit’in mirasçısı olduğuna karar verdi. Ancak mülklerin mirasçılara verilmesini ise reddetti.

Galatasaray Adası, Bakırköy’de, Beykoz’da, Kartal’da, Kâğıthane’de araziler, Veliefendi Çayırı, Dolmabahçe’de 30 dönüm bostan, Nişantaşı’nda iki konak, Şişli, Çatalca, Çekmece ve Geyve’de çok sayıda çiftlik, Galata’da değirmen arsası hatta Kabataş Meydanı dâhil birçok mülk listede yer alıyor.

Abdülhamit’in İzmir, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ, Adıyaman, Denizli, Sakarya, Giresun, Aydın, Sivas, Eskişehir, Bursa, Kocaeli, Burdur, Manisa, Kırklareli ve Edirne’de de mülkleri var!

Ancak 3 Mart 1924’te “Hilafetin Kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanı’nın Türkiye Cumhuriyeti Ülkesi Dışına Çıkarılmasına Dair Kanun” ile halifelik kaldırılmıştır. Aynı zamanda İngilizler ile iş birliği yapan Osmanlı hanedan üyeleri, sonsuza dek vatandaşlıktan çıkarılmıştır.

Gerçi Vahdettin bu kanunu beklemeden İngilizlere sığınma talebinde bulunmuş ve Malaya Gemisi ile ülkeden kaçmıştır.

Doğal olarak da Türkiye’deki hanedana ait tüm mallar da millete intikal etmiştir. Davacı vârisler, “Sultan II. Abdülhamid, 431 Sayılı Kanun çıkarıldığı tarih olan 1924’te padişah olmayıp 1918’de vefat etmiştir” iddiasında bulunmaktadırlar.

Ancak kanunun 8.Maddesi çok açıktır. “Osmanlı İmparatorluğu’nda Padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi dahilindeki tapuya merbut emvali gayrimenkuleleri millete intikal etmiştir.

Osmanlı’da padişahlarına mülkler, ‘hassa’ adı ile verilir ve adlarına kurulan vakıflar ile işletilirdi. II. Abdülhamit’in dava konusu olan mülkleri de bu kapsamdadır.

2006’da AB uyum paketi içinde yer alan Vakıflar Kanunu, CHP’nin tüm haklı itirazlarına rağmen geçti. O gün bugündür azınlık vakıflarına malları iade edilmektedir.

İstanbul Bulgar Eksarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı ile başlayalım. Vakıf yönetimi malları iade edilince yıllardır işgal altındaki arazilerinin iadesi için teşekkür etmişlerdi! Bulgaristan’ın Osmanlı’dan koparılmasında etkin olan kiliseden bahsediyorum!

Akdamar Kilisesi ile devam edelim. Hani tecavüz adası diye bilinen Ermeni zulümlerinin tanığı olan kilisede açıldı. Bugüne kadar Mor Gabriel ve Sümela Manastırı gibi onarımı yapılıp Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ibadete açılanlar olduğu gibi onarımı devam edenler de var. Hatta İzmir Alaçatı Pazar Yeri Camii hem kilise hem de camii olarak kullanılmaktadır!

Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması ve Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik statüsü yasak olsa da çalışmalarının devam ettiği anlaşılıyor. Fener Rum Patrikhanesi’nin bir ekümenik gibi Rusya ve Ukrayna’daki Ortodokslar üzerinden, Rusya aleyhine çalışmalar yürüttüğü de gerçektir.

2007’de Ravenna’daki toplantı bunun delilidir. Toplantının çağrıcıları Vatikan ve sözde Ekümenik Patrik I. Bartholomeos’tur! Ortodoksların başı gibi davranması sonucu Moskova Patrikhanesi toplantıyı terk etmişti. Fener Rum Patrikhanesi o gün bugündür Ukrayna için çalışmaktadır!

Konu ne davalılar ne de davaların içeriğidir. Konu, Atatürk’ün azınlıklar ile ilgili dış politikasının nasıl değiştirildiğidir!

1936’da Lozan çerçevesinde azınlık vakıflarının mülk edinmesi yasaklanmıştı. 165 azınlık vakfının mülklerine el konulup hazineye devredilmişti. Bugüne kadar gerekçesi açıkça konuşulmadı. Konuşanlar da ırkçı ve vesayetçi olmakla suçlandı.

Atatürk Mavri Mira Cemiyeti’ni, Fener Rum Patrikhanesi’nin yönettiğini bilmiyor muydu? Atatürk bu vakıfların ve tekkelerin işgal kuvvetleri ile iş birliği içinde olduğunu belgeleri ile ortaya koydu.

Gerçek şudur. Atatürk, Nutuk’ta da belirttiği gibi İngilizler ile iş birliği yapan cemiyet, vakıf ve tekkeleri kapatmıştır. İster Müslüman olsun ister olmasın!