BUNU YAZMAK GEREK

Gördün mü, kimmiş gerçek dünya lideri

Hesaplar yine tutmadı.

Fenerbahçe- Galatasaray Süper Kupa final maçını Suudi Arabistan’da oynatmak sadece “iyi para gelecek” mantığı ile değildi herhalde.

İktidarın Arap hayranlığının da ötesinde Suudi Arabistan’la daha iyi ilişkiler kurulması da amaçlanıyordu.

Öyle ya birkaç yıl önce “katil” denilen adamın ayağına gidilmiş, koluna girilmiş, çok büyük para verileceği vaadi ile dönülmüştü.

Final maçı sanki kutsal topraklarda oynanıyor havası da milleti etkilemek için biçilmiş kaftandı.

Ama olmadı.

Olamadı.

Türk milletinin Atatürk’e ve cumhuriyete bağlılığını her yerde ve her fırsatta göstereceği hesaplanmamıştı.

Suudilerle sözleşme imzalanmıştı maç öncesinde.

Muhtemelen Federasyon başkanına da talimat verilmişti.

“Statta Türk bayrağından başka bir şey olmayacak, sadece İstiklal marşı söylenecek” maddesi konmuştu.

Takımların ısınma turuna çıkarken giyeceği formaların üzerine Atatürk fotoğrafı koyacakları hiç akıllarına gelmemişti.

Sözleşmedeki “sadece Türk bayrağı” maddesi elbette tribünler için geçerliydi.

Ama bir de baktılar ki her iki takım da antrenmana çıkarken üzerlerinde Atatürk fotoğraflı formalar var.

Suudiler sordu “Bunları maça çıkarken de giyecek misiniz?”

Takımların yöneticileri “ısınma turuna bu formayla çıkacağız” dediler.

Suudiler şaşırdı, bu anlaşmada yoktu, federasyona haber verildi, başkan Büyükekşi bu formaların sahaya çıkarken giyilmemesini istedi.

Ama kulüp başkanları direndi, “kimse Atatürk’e engelleme koyamaz” dedi.

Başkan şaşkındı, muhtemelen Ankara’daki büyüklerine “Maçta sizi rahatsız edecek hiçbir şey olmayacak, bütün tedbirleri aldık, hiçbir olumsuzluk yaşanmayacak” sözü vermişti.

Şimdi ne yapacaktı?

Yapamadı bir şey elbette.

Becerdiği tek şey kulüplerin ortak açıklamasına “Bu maç Atatürk fotoğrafı engellendiği için yapılamadı” cümlesini koydurmamak oldu.

Sanki bu millet aptalmış gibi “Organizasyondaki bazı aksaklıklar nedeniyle” cümlesi kondu açıklamaya.

Ama bütün dünya gerçeği biliyordu ve alkışladı.

Dünya medyası Suudi Arabistan’ın para ile her şeyi yapamayacağını hele Atatürk gibi bir lideri yok sayamayacağını, Türk milletinin bunu gösterdiğini yazdı.

Atatürk ölümünden 85 yıl sonra hâlâ bir dünya lideri olduğunu kanıtladı.

Herkes gerçek dünya liderinin kim olduğunu bir kere daha gördü.

Teşekkürler Fenerbahçe,teşekkürler Galatasaray, teşekkürler asil millet.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Şaşkınlık içinde “ama sözleşme” diye ağlaşıyorlar

İki büyük futbol takımımızın Atatürk’e saygısızlığa tahammül edemeyerek Süper Kupa finali için Riyad’da sahaya çıkmamaları yandaş takımın moralini çok bozdu.

Gece boyunca hem sosyal medyada hem televizyonlarda boy gösteren yandaş isimler “ama sözleşme, ama sözleşme” diye adeta ağlaştılar.

Neymiş Suudi Arabistan’la bir sözleşme imzalanmış, bu sözleşmeye göre statta Türk bayrağı dışında bir şey olmayacakmış, ama Türkiye düşmanları operasyon çekmek amacıyla Atatürk’ün arkasına sığınarak AKP iktidarını zora düşürmek istiyorlarmış.

İşin arkasında İsrail ve Amerika varmış.

Kendini biraz daha akıllı ve otorite sananlar ise ekranlara çıkıp “Kuralları FIFA düzenliyor, başka ülkede olsa da aynısı olurdu” palavrasını sıktı.

Oysa bu maç uluslararası nitelikte bir maç değil.

İki takımın aslında kendi sahalarında yapması gereken bir maçı yabancı bir ülkede oynamasıydı, hepsi bu.

Zaten eğer statta FIFA kuralları geçerli olsa, sahaya çıkmadıkları için iki takımın da FIFA tarafından cezalandırılması gerek.

Böyle bir şey olacak mı?

Elbette hayır.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Genç kaymakamın aldığı ilk hayat dersi

Sosyal medyada gördüğüm bir yazıyı saklamışım.

Aslında iki yıl önce birkaç facebook sayfasında yayınlanmış.

Bir kaymakamın ilk görev yerine gittiğinde aldığı bir hayat dersini anlatıyor.

Günümüzde işini severek, isteyerek, keyif alarak yapan çok azaldı.

Oysa insanlar ne olursa olsun işlerini düzgün yaptığında, herkese aynı davrandığında mutlaka başarılı oluyor para da kazanıyor.

İsterseniz sözü uzatmadan çok hoşuma giden bu öyküyü sizinle de paylaşayım;

BİZDE HERKESE AYNI

Genç Kaymakam, yeni atandığı ilçeye bakmaya gitti.

İlçeyi kendi başına gezdikten sonra, ara sokakta gördüğü çay ocağında, bir bardak çay içeyim diye oturdu.

O anda 12-13 yaşlarında bir çocuk, “amca boyayayım mı?” dedi

Ayakkabısı boyalı olmasına rağmen, çocuğu kırmamak için, “tamam gel boya” dedi.

Bu arada “İyi boyarsan sana istediğin paranın iki katını veririm” deyince, o çocuk:

“Ben hep aynı boyarım” dedi.

Kaymakam, “nasıl yani?” deyince,

“Öğretmenimiz; ‘çocuklar, ne iş yaparsanız yapın ama herkese AYNI YAPIN. Ayrım yapmayın’ diye tembih etti. Ben de bu parayla hasta anneme ilaç alacağım, sana ayrım yaparsam o ilacın annemin hastalığına şifası olmaz.”

Genç Kaymakam, hayatının en iyi dersini almıştı. Ağlamamak için kendini zor tuttu.

Boyacı çocuğa cebindeki en büyük parayı verirken, bir de kartını verdi.

Babası olmayan ve hem okuyan hem de hasta annesine bakmaya çalışan çocuğa ilgilenme sözü verdi.

Çocuğa o dürüstlüğü aşılayan öğretmenini de ziyaret ederek, ilçede görev yaptığı sürece ilgi gösterdi.

Boyacı çocuktan duyduğu “BİZDE HERKES AYNI OLUR” cümlesini meslek hayatında unutmamak ve hep uygulamak için, makamında masasında bulunan isimliğinin arkasına yazdırdı.

Bazen uygulamakta zorlansa da asla taviz vermemeye çalıştı.

“İnsan olmak kuruş ile değil, duruş ile ölçülür.”

 Özdemir Asaf,

ÇOK GÜLDÜM

Üçü yılbaşı ile ilgili 4 pazar fıkrası

Bugün yılın son günü. Yıldırım Tuna 4 fıkra göndermiş üçü yılbaşı ile ilgili. Gelin birlikte okuyalım;

Kanguru

Bu yıl çalıştığımız şirket “Dünya’da yeni yılı en önce biz karşılayalım” mottosuyla bütün bayilerini Avustralya’ya götürdü.. Şehrin caddeleri ışıl ışıl süslenmişti. Tam gece yarısı havai fişekler atılmaya başladı, çok keyif almıştık, turumuza katılan taşra bayilerinden biri turist rehberimizi kolundan çekip “Caddelerde dolaşsak etrafta kanguru görebilir miyiz?” diye sordu, “Tabii görebilirsiniz” diye cevap verdi rehberimiz dişlerini sıkarak, “Ama tabii bu ne kadar içtiğinize bağlı..!”

Sürpriz

Tepeden tırnağa yepyeni giysilerle bardaki yılbaşı partisine gelen adama “Ohooooo.. Çok havalısın oğlum” demiş arkadaşları, “Nerden aldın bu elbiseleri?.. Üzerinde ilk defa görüyoruz bunları.” “Karımın sürprizi” diye cevap vermiş bizimki, “Güzel mi?” “Güzel de laf mı arkadaşım? Yeni yıl hediyesi mi?” “Bilmem? Bu gün işten eve biraz erken döndüm, bunlar yatak odamızdaki sandalyenin üzerinde dondan cekete doğru sıra ile üst üste diziliydi, ben de teker teker giyip geldim işte!”

Papazın karısı

Yılbaşında kiliseye devam ödülleri dağıtılırken 3. Ödülü kazanan Joe kürsüye davet edilip kendisine renkli TV hediye edilmiş, arkasından Bob 2. Ödülü almak için kürsüye çıkıp eline bir paket kurabiye tutuşturulunca “Yahu bu ne ayak?” demiş sinirlenerek, “3. olana Televizyon, ikinciye kurabiye?” Ödülü dağıtan görevli “Ama” demiş Bob’un kulağına eğilerek “Bu kurabiyeleri papazımızın karısı bizzat kendi elleriyle pişirdi.”

“Şimdi becerttirmeyin papazın karısını bana!” diye bağırmış Bob.

“Şşşhhtt.. Sakın çaktırma!” demiş görevli, “O birincinin ödülü!”

Ne yemi bu?

Oltamın misinası fırlatma kamışının makara kısmında tamamen karışmıştı. Eşimden ve baldızımdan rica ettim, sokağa çıktık, misinanın ucundan tutarak kaldırım boyunca yürüyerek açıldılar, ben de misinayı tekrar düzgün olarak makarasına sarmaya başladım.Oradan geçen yaşlıca bir adam oltanın ucundaki iki güzel kadını görünce “Harika yahu!” dedi,

“Beyefendi gerçekten merak ettim..

Acaba yem olarak ne kullanıyorsunuz?”