İnsanlar, bir kişiyi veya bir durumu değerlendirmek, eksik yönlerini ifade etmek için eleştiri yapar. Yani eleştiri; bir düşünceyi, davranışı ya da durumu sorgulamak, daha iyisini aramak veya hatalı bir durumu düzeltmek niyetiyle yapılır. Eleştiride bir mesafe, bir saygı vardır; yıkıcı değildir ve tartışmaya açıktır. Yapıcıdır, genellikle çözüm veya alternatif sunar. Kişiye değil, davranışa ya da fikre odaklanır.

Bir insanın düşüncelerine katılmamak veya yaptıklarını onaylamamak elbette haktır. Hatta bunu ifade etmek, demokratik bir toplumun temelidir. Ancak ifade biçimi eleştiriden çıkıp hakarete dönüştüğünde, mesele farklı bir boyut kazanır.

Bazıları eleştiriyle hakareti birbirine karıştırır. Oysa aralarında kalın bir çizgi vardır. Eleştiriyle hakareti karıştırmak, fikre değil kişiliğe tahammülsüzlüğün bahanesidir ve özgür düşünceyle kavga edenlerin de en yaygın sığınağıdır.

Hakaret, bir düşünceyi düzeltmeyi değil; kişinin onurunu zedelemeyi, küçük düşürmeyi, aşağılamayı hedefler. Yapıcı olmak gibi bir amacı yoktur; kırmak, öfke kusmak ya da küçümsemek için yapılır. Genellikle saldırgan bir dille söylenir ve kişiliğe yönelir. Hakarette çözüm aranmaz; sadece saldırı vardır.

Kimi zaman insanlar, hakaretlerini “ben sadece eleştiriyorum” diyerek meşrulaştırmaya çalışır. Ama dil ve seçilen kelimeler niyeti açığa vurur.

Adalet, vicdanları rahatlatan yoldur

İntikam duygusu, insanın içini kemiren o ilkel dürtülerden biridir. Canın yanar, kırılırsın, aşağılanmış hissedersin... Ve sonra bir ses fısıldar: “Sen de ona aynısını yap.” İşte o anda intikam, adalet kılığına bürünüp sahneye çıkar.

İntikam, birine yapılan kötülüğün acısını çıkarmak için, benzer ya da daha ağır bir kötülükle karşılık verme isteğidir. Öfkeyle, incinmişlikle ve çoğu zaman içsel bir tatmin arzusuyla beslenir. Amaç denge kurmak değil; canını yakanın canını yakmaktır. Kısaca, “Ben acı çektim, sen de çekeceksin” duygusudur.

Adalet ise duygularla değil, ilke ve ölçüyle hareket eder. Haksızlığın doğru yollarla telafi edilmesini, sorumlunun cezalandırılmasını ve mağdurun hakkının geri verilmesini hedefler. Adaletin amacı bireysel tatmin değil; toplumsal düzeni sağlamak ve vicdanı gözetmektir.

İntikam ise öfkeyle hareket eder, gözü karadır, sınır tanımaz. Adalet ise ölçülüdür, dengelidir ve haklının hakkını teslim ederken, haksızın da haddini bildirir. Herkese eşit mesafededir. Kim olduğuna bakmadan doğruya doğru, yanlışa yanlış demeyi gerektirir. Adalet, bir toplumun vicdanıdır; düzenin temelidir. Çünkü adalet sadece mahkeme salonlarında aranan bir şey değil; o, evde, okulda, sokakta, iş yerinde her yerde gereklidir.

★★★

Bir çocuğun kardeşiyle eşit muamele görmek istemesi de adalettir. Bir çalışanın emeğinin karşılığını beklemesi de. Bir hayvanın yaşama hakkını savunmak da... Çünkü adalet sadece insanlar için değil, tüm canlılar için gereklidir.

Adaletin olmadığı yerde haklı olmak işe yaramaz. Haksız olanın cesur, haklının ise suskun kaldığı yerde toplum çürümeye başlar. Bu yüzden adalet, yalnızca bir hukuk meselesi değil, bir ahlak ve sorumluluk meselesidir.

Adalet, her şeye aynı şekilde yaklaşmak değil; her durumu kendi bağlamında değerlendirebilmektir. Sana zarar vermek için baltayla gelen birine çiçek uzatmak; iyi niyet değil, gerçeği görmezden gelmektir. Hakaret edene susmak, nezaket değil, saldırganı cesaretlendirmektir. Ve bu ne adil bir davranıştır ne de erdemli. Bu olsa olsa, saflıktır, iyiliğin cesaretini kırmaktır.

Adil olmak, her şeyi hoş görmek demek değildir. Adil olmak; hakkını aramak “Hayır! Burada bir haksızlık var ve bu haksızlığı kabul etmiyorum.” diyebilmektir. Her kötülüğü, iyi niyetle susturamazsın. Çünkü baltayı tutan el, çiçeğe saygı duymaz. O elin durması için bazen çiçek değil, sınır gerekir.

Adalet, saldırgana merhamet, mağdura sabır dayatmak değildir. Gerçek adalet, suçluya cezasını, mazluma güvenini veren, vicdanı rahatlatan yoldur.