23 yıllık iktidarda her sıkışıklıkta en sık başvurulan ifade: Milli irade. Ama bu ülkede bazı kavramlar da tıpkı yasalar gibi çifte standarda uğrar oldu. Adaletin ikilisi, hukukun ikilisi, yolsuzlukların ikilisi derken şimdi bir de “milli iradenin ikilisi” çıktı. Bir yerde halkın tercihi kutsal sayılıyor; başka yerde, aynı halkın tercihi “yanlış oy”, “temsil edilemez katılım” denilerek geçersiz ilan ediliyor.

★★★

Türkiye’de aylardır tablo aynı: CHP’li belediye başkanları bir bir tutuklanıyor.
Milyonlarca oy, yani milyonların iradesi yok sayılıyor.
Tutuklamalar sonrası belediye meclisinde yapılan oylamayla yönetim AKP’ye geçerse sokaklarda zafer turları atılıyor.
Bazen de başkanlar, iddiaya göre, tehditlerle parti değiştiriyor.
Gaziosmanpaşa, Aydın, Beykoz...
Hepsindeki değişimler “milli iradenin tecellisi” olarak sunuluyor.
Ama aynı halk, sandıkta bizzat iradesini gösterince...
Bu kez “yanlış tercihte bulunmuş” oluyor.

★★★ 

Şimdi sıra KKTC’de.
%65 katılımla yapılan seçimde halk açık farkla muhalefetteki Tufan Erhürman’ı tercih etti.
Katılım oranı, pandemi döneminde Ersin Tatar’ın kazandığı %58’lik seçimden yüksekti.
Ama o zaman “katılım düşük, meşruiyet zayıf” demeyenler, şimdi katılımı beğenmiyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli seçimlerin ardından şu açıklamayı yaptı:

“KKTC’de yapılmış olan seçimin sonuçları çok az bir katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türklüğünün kaderi bu katılımla temsil edilemeyecek durumdadır. Seçim sonucu, seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.”

Buyurun size “ikili milli irade”! Bu ülkede sandıktan çıkan, ancak istenen sonuçsa serbest.
Halbuki sandık sadece iktidarı değil, toplumun nabzını, duygusunu, yönelimini ölçer.
Ama “ikili milli irade” düzeninde işler böyle işlemez:
Birinde sandıktan çıkan sonuç “milletin sesi” sayılır, diğerinde “yanlış yönlendirilmiş irade.”
Birinde meşruiyet kaynağıdır, diğerinde “ulusal güvenlik sorunu.”

Oysa milli irade, bir grubun değil, tüm milletin iradesidir.
TDK’da tanımı net: Milletçe kullanılan ve hiçbir gücün etkileyemeyeceği kuvvet.
Ama bizde beğenilmeyen sonuç iptal ediliyor. Olmazsa yargı devreye giriyor. Müdahale üstüne müdahale geliyor.

Sonuç: Bu ülkede milli irade, sadece iktidarın rızası kadar yaşıyor.

Adli Tıp Kurumu sonuçlarına güvenen kaç kişi var?

Hafta sonunu, ünlülere ait uyuşturucu testi sonuçlarının iktidara yakın medyaya sızmasını konuşarak geçirdik.
Dosyada gizlilik kararı var.
Ancak avukatların bile erişemediği bilgiler, gazetecilere servis edildi.

İsimler, kanda ve saçta hangi etken maddelerin çıktığı tüm detaylarıyla çarşaf çarşaf yayımlandı.
Hakları ihlal edilenler tepkili.
Pozitif çıkanların çoğu da sonuçların yanlış olduğunu söylüyor.
Adli Tıp Kurumu’na güvenmediklerini, testlerin tekrarlanmasını istediklerini dile getiriyorlar.

★★★ 

Dünyaca ünlü ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu, geçen sene Nobel Ödülü’nü, “kurumlara duyulan güvenin devletlerin kaderini belirlediğini” anlatan teziyle almıştı.
Kurumların bağımsızlığı olmadan ülkeler güçlenemez, ekonomiler toparlanamaz diyordu.

Bugün geldiğimiz noktada...
Aramızda “Adli Tıp Kurumu’nun sonuçları yüzde 100 doğrudur” diyebilen kaç kişi kaldı?

★★★

Halbuki tarihi Cumhuriyet’ten bile eski. Adalet Bakanlığı’na bağlı, yasalarla düzenlenmiş bir kurumdan bahsediyoruz.
Ama nasıl sorgulamayalım ki?

Daha geçen hafta, 21 yaşındaki Rojin Kabaiş’in ölümünde, Adli Tıp raporlarının tam bir yıl sonra ortaya çıktığını öğrenmedik mi?
Rojin’in bedeninde iki erkeğe ait DNA tespit edilmişti.
Ama cansız bedeni 18 gün suda kaldığı için “bulaş olabilir” denilmiş, dosya “intihar” olarak kapatılmak istenmişti.

Bugün ise cinsel saldırı ihtimalini konuşuyoruz.
Çünkü o “hayati” test sonucu, baroların ve sivil toplum örgütlerinin ısrarlı takibiyle bir yıl sonra dava dosyasına girebildi.
DNA’ların vajina ve göğüs bölgesinde bulunduğu ortaya çıktı.
Peki, bu kadar kritik bir rapor nasıl oldu da “sümenaltı” edildi?
Niye kimse açıklama yapmıyor?

★★★

İşte tam bu yüzden güven duygusu kalmadı.
Güven açıklık ister, hesap verilebilirlik ister

Olmayınca da...
Gel de güven.
Gel de kurumların bağımsızlığına inan.
Gel de bu ülkenin iyiye gideceğine inan.