İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içinde kabul görmek ister. Ancak bu kabul arayışı bazen öyle bir noktaya gelir ki, kişi kendi benliğinden uzaklaşır, sırf başkaları tarafından olumlu değerlendirilmek için şekilden şekle girer. Peki, başkalarının seninle ilgili düşünceleri gerçekten bu kadar önemli mi?

Çoğu insan, başkalarının fikirlerine fazlasıyla önem verir. Kimin ne dediğini, nasıl göründüğünü, hakkında ne düşünüldüğünü fazla önemser. Aslında bu, çok stresli bir durumdur ve abartılırsa hayat gerçekten bir cehenneme dönüşebilir. Çünkü insan, başkalarının gözünde iyi görünmeye çalıştıkça yavaş yavaş kendi olmaktan çıkar.

Herkes tarafından sevilip, onaylanma isteğinin nedenleri genellikle çocuklukta oluşur. Küçük yaşta sevgi ve kabul görmek için sürekli “iyi çocuk” olması gerektiğini öğrenen biri, ilerleyen yıllarda da başkalarını memnun etmeyi bir zorunluluk veya bir görev olarak görmeye başlar. Eleştirilmekten veya reddedilmekten korkarak insanları mutlu etme çabasını artırır ve zamanla bu, kişiliğinin bir parçasına dönüşür.

Böyle insanlar, onay alamadıklarında ya da eleştiriye maruz kaldıklarında yoğun bir yetersizlik duygusuna kapılır. En küçük bir olumsuz geri bildirim bile, kimliklerini ve değerlerini sorgulamalarına yol açar. İçten içe, “Yine ben yanlış yaptım, artık sevilmeyeceğim” hissi hakim olur. Bu durum yalnızca üzüntü değil; kaygı, suçluluk ve hatta utanç duygularını da tetikler. Zihin sürekli “Acaba nerede hata yaptım, nasıl toparlarım, bir dahaki sefere nasıl daha çok memnun ederim?” sorularıyla meşgul olur. Kendini başkalarının düşünce ve onayına teslim ettiği için, eleştiri varoluşunu tehdit eden bir kırılma noktası haline gelir.

★★★

Psikolojide bu kişilere people pleaser deniyor. Yani insanları memnun etmeye aşırı odaklanan kişi. Onay bağımlısı da diyebiliriz. Bu kişiler, başkalarını mutlu etmek için kendi sınırlarını zorlayan, hayır diyemeyen, sürekli onay arayan ve başkalarının mutluluğunu kendi mutluluklarının önüne koyan insanlardır. Ne kadar istemeseler de başkalarının isteklerini geri çeviremezler. Sürekli takdir edilmek ve beğenilmek isterler. Bunun için zaman zaman kendi fikirlerini saklayıp, karşısındaki kişiye göre kişilik bile değiştirebilirler. İnsanlar için her zaman müsaittirler ve kimseyi kırmamak adına kendilerini hep ikinci plana atar, kendi ihtiyaçlarını görmezden gelirler. Hatta çok fedakar olduklarını ve bunun bir gün mutlaka karşılık bulacağını düşünürler.

Elbette yardımseverlik, nazik ve düşünceli olmak değerlidir. Ancak sınır koymadan, kendini ihmal ederek sürekli insanları mutlu etmeye çalışmak zamanla tükenmişlik ve hayal kırıklığı yaratır.

★★★

Oysa insanlar sandığımız kadar bizimle ilgilenmezler. Maalesef günümüzde çoğu insanın önceliği kendisidir. Oysa biz, sosyal medyanın da etkisiyle sadece yakın çevremizin değil, neredeyse tüm dünyanın gözleri üzerimizdeymiş gibi hissediyoruz.

Başkalarının fikirlerine gereğinden fazla değer vermek, insanın kendi öz değerini kaybetmesine yol açar. Sürekli başkalarını memnun etme çabası, insanı içten içe mutsuz eder. Aslında gerçek mutluluk, insanın kendisini olduğu gibi kabul etmesi ve sevmesidir. Ne demişler, “Rüzgara göre yön değiştiren, sonunda yolunu kaybeder.”

Elbette eleştiriye açık olmak, hataları görmek önemlidir; ancak sırf başkalarına iyi görünmek uğruna kendini görmezden gelmek uzun vadede kimseyi mutlu etmez.

Üstelik insanlar ne yaparsan yap mutlaka bir şey söyleyecektir. İyilik yaparsın, “gösteriş” derler. Kendi yolunu çizersin, “bencil” derler. İnsanlara uyum sağlamaya çalışırsın, “kişiliği yok” derler. Ne yaparsan yap, herkesin onayını alman mümkün değildir.

Bu yüzden kendin için en doğru olanı yapmak, başkalarının sesinden önce kendi iç sesine kulak vermek daha mantıklıdır. Çünkü insanlar değişir, fikirler değişir, bakış açıları değişir. Asıl önemli olan başkalarının seni nasıl gördüğü değil, senin kendini nasıl gördüğündür.