Önceki gün 6.2 ile sarsıldık.

Sallantı bitti, kendimizi toplanma alanı olmadığı için yol kenarlarına attık.

Soğukta geceyi sokakta geçirdik.

Dün akşam ise eve girdik.

Yarın unutur, hayatımıza devam ederiz.

Deprem olduğunda ailece nerede buluşacağımızı bile konuşmuyoruz.

Hala nereye sığınacağımız konusunda bir fikrimiz yok.

Eminim birçoğumuz depremden sonra “dolapları sabitleyelim” diye konuşmuştur. Ancak yapmayacağız.

Sürekli, “Bu büyük Marmara depreminin habercisi mi” sorusuna yanıt arayacağız.

Deprembilimciler birbirlerini ‘yeterli olmamakla’ suçlayacak.

Biz yine kime inanacağımızı şaşıracağız.

Prof. Dr. Naci Görür’e bunu sormuştum: Nasıl aynı veriye bakıp, farklı sonuç görüyorsunuz?

Cevabını aynen aktarıyorum:

İsim vermeyeceğim ama onlar uzman değil. Bilimsel de değil. Uzman dediğin zaman konuştuğu konu üzerinde çalışmış, gözlem yapmış, veri toplamış, o verileri incelemiş, yorumlamış, bilim süzgecinden geçmiş, çalışması uluslararası saygın bir dergide yayınlanmış olmalı. Bu bilimsel bir çalışmadır ve dolayısıyla bir uzmanın yapabileceği bir şeydir.”

Marmara hakkında bir şey söylemek için, teknoloji, olanak, yeraltı, deniz üstü bütün çalışmaları ve verileri toplamış olmak lazım ki bu bir kişinin yapabileceği bir şey değil. Donanımlı araştırma gemilerinin yapabileceği, milyonlarca Euro’ya mal olacak, dünyadan uzmanların gelip yorumlayabileceği bir şey. Bu kişiler hayatlarında Marmara’ya bu anlamda ayaklarını sokmamışlar.”

“Biz 1999 depreminden sonra TÜBİTAK olarak NATO’ya müracaat ettik. NATO tarihinde ilk kez deprem konusunda bir ülkeye yardım etti. Bize 100 bin dolar para çıkardı, beni de başkan seçti. İki Türk gemisi deniz kuvvetlerine ait, NATO’nun desteğiyle başladık çalışmaya. Sonra Brüksel’e gittik. Toplantı yaptık, 60 ülkeyi çağırdı NATO. Durumu anlattık. Dünyanın en saygın bilim insanları nasıl çözeriz diye anlattı. İki ülke, Fransa ve İtalya bizimle işbirliği yaptı. Dünyanın en donanımlı gemilerini yolladılar. Sonuçta dünyada hiç bilinmeyen Marmara Denizi’ni dünyanın en bilinir denizi haline getirdik.”

Bütün bu araştırmaları yapan Türk tarafının başkanı benim. Ben bir şey dediğim zaman arkamda 8 uluslararası, 2 tane ulusal geminin verilerine dayanarak söylüyorum. Bir de bu araştırmalarda iki denizaltı kullanmışız. Denizin altında 1200 metre dalıp, günde 7 saat çalışmışız. Binlerce kilometre sismik almışız. Bütün dünyaya da yayınları biz yapmışız. O insanları sayarız, severiz, başımızın üzerinde yeri var, ayrı. Ama bunu diyen kişilere şunu sormak lazım: Bu verileri hangi uluslararası saygın bilim platformunda yayınladın da diğer bilim insanları farkında değil? Biz AB fonlarından 80-90 milyon Euro’luk araştırma yaptık. İngilizlerin, İtalyanların, Fransızların TÜBİTAK ayarındaki kurumları bunun arkasında oldu.”

Her önünüze gelene mikrofon uzatmayın. Yazık, günahtır. İnsanların vebalini alırsınız. Çünkü deprem olmayacak diyenlere inanmak herkesin daha çok işine gelir, kulağa daha hoş gelir. Dolayısıyla bu arkadaşların özgeçmişine girsen hiçbir yayınları yok. Hayatları boyunca bir uluslararası dergide yayın yapmamışlar. Bunların yayın dediği kendin pişir kendin ye.”

Hepinizin kafasındaki ‘Herkes başka bir şey söylüyor, kime inanacağız” sorusuna Naci Hoca’nın yanıtı bu. Ancak beni iki gündür çok endişelendiren konu linç kültürümüzün depremcilere kadar varmış olması, onları bile kutuplaştırmamız.

Ne diyeyim, bir daha aynı felaketi yaşamayalım ama her an yaşayacakmış gibi tedbirli olalım.

Babama inanılmaz bir baba olduğunu söylemeyi isterdim

Bugün ‘Apolitik’ soruları siyasetçi İlay Aksoy yanıtladı.

- Güne başlarken bir  ritüeliniz  var mı?

Güne çok erken başlarım, genellikle saat 06.00 gibi. Oğlumu saat 06.45’te uyandırdığım için, günlük rutinim 06.00-06.45 arası iki kahve içip, günlük yabancı basını taramak olur. Yabancı basının gündemi, Türkiye’yi çok yakından ilgilendirdiği ve kendi YouTube programlarımın   konularını da belirlediği için bu çok önemli benim için. 

- En son hangi kitabı okudunuz?

Bu aralar bir kitap alıp sonuna kadar bitirme şansım  olamıyor  maalesef, çünkü gün içinde de çok farklı  kaynaklardan okuma  yapıyorum. 

Ancak  başladığım ve ilgiyle okuduğum Nilüfer Öndin’in ‘Cumhuriyet’in Kültür  Politikası’ ve ‘Sanat 1923-1950’ kitabından çok  faydalanıyorum. 

Tarihimizi ezberlemekten öte, gerçek anlamda uygulanan tüm reformların arkasındaki mantığı ve amacı anlamak çok önemli.

İlay Aksoy’un çocukluk fotoğrafında yanında annesi var.

- En son hangi filmi izlediniz?

En son bir ay önce Maria Callas’ın ‘Maria’ adlı hayat hikâyesini izledim. Güzel bir filmdi.  Çok büyük bir yeteneğe sahip olan Maria Callas’ın ne yazık ki özel hayatı bu filmde yeteneğinin önüne geçmiş.  Biraz haksızlık olmuş gibi hissettim film bittiğinde. 

- En sevdiğiniz ses ne sesi?

En çok sevdiğim ses sabah veya sessizliğin arasında duyulan sadece kuş sesleridir. Çok umut veriyor bana.  Hayatın bir şeklide ne olursa olsun olumlu bir şekilde devam edeceğini hissettiriyor. 

- En çok dinlediğiniz üç şarkı?

Şebnem Ferah’tan ‘Sil Baştan’, Haluk Levent’ten ‘Elfida’ ve KÖFN’den ‘Bi’ Tek Ben Anlarım.’

- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?

Türkiye’de aynı anda o kadar çok duygu yaşıyoruz ki, tam bir şarkı olarak tanımlayamıyorum. Ancak bu olağanüstü zor günlerde bile İnsanlarımızın çok yaratıcı olması beni inanılması mutlu edip hayretlere düşürüyor. Bu soruyu cevaplamam çok zor oldu.

Aksoy, babasıyla...

- Aşka inanır mısınız?

Kesinlikle, aşk olmadan tutku olmaz, tecrübeler yaşanmaz, güzel şarkılar, eserler ve ilham verici öyküler sinemalarda izlenmez, tiyatrolarda sergilenmez.  

- Kırmızı çizginiz  nedir?

Ahlaksızlık, samimiyetsizlik ve yalan söylenmesi. 

- En sevdiğiniz yemek?

Başımı hep derde sokar peynir ekmek. Yemek yapmayı çok severim ama oturup yemem. Benim her zaman tek tercihim peynir ekmektir.

- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?

Kuyruk yağı, ağzıma gelmesi bile beni çok rahatsız eder.

- Sizi ne heyecanlandırır?

Yeni bilgiler, araştırma yapmayı çok seviyorum. Edindiğim bilgiler birleştiğinde daha da büyük resmi anlamama yardımcı olursa inanılmaz keyiflenirim.

- Yağmur mu, güneş mi?

Çalışmak içi yağmur, eğlenmek için güneş.

Aksoy, ailesiyle...

- Güz mü, ilkbahar mı?

Kesinlikle ilkbahar. Ben her ilkbaharda yeniden doğuyorum.

- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?

Kişisel servetlerinden bahsetmeleri, özel hayatımla ilgili soru sormaları  ve karşı tarafı hiç düşünmeden bencilce davranmaları.

- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?

Herhalde bugün imkanım olsa kesinlikle babamla konuşmak isterdim. Kendisine neden bazı kararlar aldığını sorardım ve çocukluğunda yaşadığı sorunların kendisinden kaynaklanmadığını, yıllarca onları sorgulaması gerekmediğini ve inanılmaz bir baba olduğunu söylemeyi çok ama çok istedim. 

- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?

Her gün uzun yürüyüşler yapıp, etrafımı dikkatim dağılmadan yeniden görmeye, incelemeye ve anlamaya çalışırdım. 

- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?

Yeniden hayata gelsem kesinlikle bu sefer moda ve tekstil değil, hukuk ve uluslararası ilişkiler okurdum. Ailemi asla değişmezdim, sadece eğitim tercihlerimi değiştirirdim. 

- Herhangi bir  enstrüman  çalar mısınız?

Maalesef  bizim ailedeki müzisyenler eşim ve kızım. 

- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?

Çocuklarımın benden dolayı yapmak istediklerinden vazgeçmelerini asla kabul edemem. O yüzden kimseye maddi, manevi yük olmadığım sürece yaşamak isterim.

Mülkiyeliler ‘öldürülen kadınlar’ hatırasına ağaç dikecek

İstatistiklere göre, son 10 yılda 4217 kadın öldürüldü, sadece 2024 ‘te 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü var. Mülkiye’nin kadın öğrencileri, şiddete uğrayan ve katledilen kadınların anısına, ‘hatıra ormanı’nı hayata geçirmeye karar verdi.

Bu amaçla Ankara Orman Baş Müdürlüğü’ne başvuru yaptılar ve 2000 ağaç dikmek için Atatürk Orman Çiftliği arazisi içinde 20 dönüm arazi tahsisi aldılar. “Hatıra Ormanının, Dünya’da kadına ilk seçme ve seçilme hakkı veren, kadını topluma erkekle eşit birey olmasını kabul ettiren Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’mıza ve ülkemize kurup hediye ettiği Atatürk Orman Çiftliği içinde yer alması, bizim için ayrıca büyük bir gurur ve mutluluk kaynağıdır” diyen Mülkiyeli kadınlar bugün 2000 ağaç dikmek üzere buluşacak. Her zaman dediğim gibi ‘Ne varsa kadınlarda var’.