3 Kasım 2002.
Bundan tam 23 yıl önceydi.

Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından partide Yenilikçiler olarak bilinen grubun 14 Ağustos 2001’de kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) genel seçimlerde iktidara geldi.
1987’de Anavatan Partisi’nden sonra tek başına iktidara gelen ilk siyasi parti oldu.
O seçimlere iktidar ortağı olarak giden, aynı zamanda beklenmedik şekilde erken seçim çıkışını yapan MHP baraj altında kalmıştı. ANAP, DSP ve DYP de tarihin tozlu raflarına doğru yolculuğa işte o gün başlamıştı.
Oysa bugün Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, 14 Ağustos 2001’de AKP’nin kuruluş yıldönümünde, kürsüye çıkmış ve olacakların sinyalini vermiş, “Bugünden sonra Türkiyemizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” demişti.
Olmadı da...
2001’de büyük bir ekonomik kriz yaşanmıştı.
Siyasi krizler de baş gösterince 3 Kasım 2002’de yapılan seçimde AKP yüzde 34,28 ile tek başına iktidar olmuştu.
Tek başına bu kadar oy alması, hem de kurulduktan sadece 15 ay sonra bunu başarmasıyla yönetim koltuğuna büyük bir özgüvenle oturdu.
Siyasal dinci kadrolar, ağzından ‘demokrasi’yi, Avrupa Birliği’ni, insan haklarını, özgürlükleri düşürmüyor, “Herkesin yaşam tarzına saygılı olacağız” diyordu.
Erdoğan henüz başbakan olamıyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanlığı döneminde bir şiir okumuş, 10 ay hapisle cezalandırılmış, siyasi yasaklı olmuştu. Hâl böyle olunca, yeni hükümetin başbakanı, yol arkadaşı Abdullah Gül olmuştu. Erdoğan, bunun için 15 Mart 2003’e kadar bekleyecekti.
Siyasi yasağının kaldırılması için desteği CHP’nin o dönem başkanı olan Deniz Baykal verdi.
“AK sayfa” açılmıştı.
Dünyada para bolluğu vardı. Türkiye’nin uyguladığı AB kriterleri, dünyayla barışık halimiz Türkiye’de de paranın bol olduğu bir zamana işaret ediyordu. Oysa zaten önceki hükümette Kemal Derviş’in uyguladığı ekonomik program işliyordu. Programın kışını 57. Hükümet yaşamış, baharını yaşamak AKP’ye nasip olmuştu.
2007 seçimlerinde AKP ikinci kez birinci parti oldu.
Sonra 2011’de, sonra hala tartışılan 2015’de, 2018’de ve 2023’te yine birinci oldu.
2015’ten sonra birincilikleri üzerindeki meşruiyet tartışmaları hiç bitmedi.
2014’te Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla Ahmet Davutoğlu, Binali Yıldırım partide başbakanlık yaptı.
Sonra AKP treninden atlayanlar, atılanlar oldu.
Neredeyse kurucu kadrolarının tamamıyla arası bozuldu. Parti kuranlar, başka siyasi partilere geçenler oldu.
Sahiden artık Türkiye’de her şey değişiyordu.
Türk tipi başkanlık sistemine geçişle değişimin şahikası yaşandı.
★★★
‘Askeri vesayete son veriliyor’ diyerek Fethullahçılarla birlikte Balyoz ve Ergenekon tutuklamaları organize edildiğinde canhıraş şekilde operasyonlara sahip çıkan liberal arkadaşların aksine hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyorduk.
Olmadı da...
Çözüm süreçleri, Habur rezaletleri, sonra Batı’ya kapanan pencereler, fevkalade yanlış dış politika uygulamaları bizi bugün buraya getirdi.
Bugün ne mi yaşıyoruz?
Özgür değiliz.
Fakiriz.
Kendimizi güvende hissetmiyoruz.
Eğitimde, kültürde vasatlaştık.
Umutsuzuz, ağzımızı açsak cezaevini boylayacağımızdan korkuyoruz.
Her gün bir kaosa uyanıyoruz.
Gençlerimiz aç, çocuklarımız bodur, yaşlılarımız çaresiz.
Buna rağmen anketler üç puan fark gösteriyor.
Herkes kendi kutbunda, kendi yanlışını alkışlıyor.
Yanlışsa benim yanlışım diyor, iktidarı da muhalefeti de...
Erdoğan 14 Ağustos 2001’de söylemişti oysa.
“Türkiyemizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!”
Dinlemedik...
Ya da belki de anlamadık.