Bakan Tunç’un umut hakkı için “Böyle bir durum da görüşme de yok” sözlerine yanıt veren DEM Partili Doğan, “Üslubunuz bu süreçte ihtiyacımız olan yapıcı dilden uzak, ne yazık ki zehirleyici bir etki yaratıyor” tepkisini gösterince sürecin kriz eşiği yeniden konuşulur hale geldi. 

Fakat bu durum yeni değil, yakın geçmişin birçok haber satırında “gerginlik” belirgin. 

DEM Parti, bir heyet oluşturup adına da “İmralı heyeti” dediği günden beri Adalet Bakanı ile gerilim yaşıyor.

Sürecin kriz olarak adlandırılabilecek eşikleri var ise neredeyse tamamında Yılmaz Tunç ile karşılaşmak mümkün. Aslında Bakan Tunç’un söyledikleri, politik konjonktürden ziyade “yasa böyle diyor” minvalinde atıflar. 

Başta ne düşünüyorsa, süreç başladıktan sonra da aynı şeyleri söylemeye devam ediyor Tunç.

DEM işte asıl buna kızıyor. 

Süreç gelişmiş, derinleşmiş ve hatta genişlemişken...

Cumhurbaşkanı Erdoğan bazı kapıları aralamışken...

DEM yetkilileri Bakan Tunç’a “oyunbozan” türünden bakıyorlar. 

Başta da vurguladığım üzere, konu yeni değil.

Birkaç başlıkta hatırlatayım...

Kasım ve Aralık aylarındaki İmralı başvurularının ne kadar sürede yanıtlandığını hatırlarsınız. 

Şubat ayındaki üçüncü başvuruya henüz yanıt gelmediğine ilişkin soruya Bakan Tunç şöyle yanıt vermişti:

“Yeni bir başvuru söz konusu olursa bunu da tabii ki değerlendirip bu konudaki izni sağlarız.”

Şubat bitmeden bir de “videolu mesaj” krizi yaşanmıştı. Tunç’un “Öcalan’dan görüntülü mesaj mevzuata uygun değil” sözlerine dair DEM Parti Eşbaşkanı Bakırhan “Yüzyıllık sorun için değerli bir çağrı yapılacak. Çağrı yapılacağı zaman mı mevzuatı hatırlatıyorsunuz. Bakanı ciddiyete davet ediyorum” tepkisini göstermişti. 

Sonra bir “top” tartışması hasıl olmuştu.

DEM Parti yetkililerinin bilahare yaptıkları “Top artık iktidarda” açıklamasına Adalet Bakanı Tunç sert çıkmıştı:

“Top iktidarda ne demek? Biz top oynamıyoruz.” 

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan da cevap olarak “Bakanlığınızı bu tarihsel sorumluluğu üstlenen bir dil ve yaklaşım kullanmaya davet ediyoruz. Siz lütfen görevinizi yapın” cümlelerini kullanmıştı.

Şimdi yeni ama eski tartışma yeniden görünür hale geldi. 

Belli ki iktidar, Yılmaz Tunç’u faydalı bir bariyer olarak görüyor ve zaman zaman süreci frenlemek istediğinde sözlerini tartışmaya açıyor. 

Zira iki partinin de kulisleri, bu tartışmaları “sürece olumsuz etkisi olmayacak” kısmi başlıklar olarak değerlendiriyor. 

Kurtulmuş’un “final” çözümü

Bu satırlarda daha önce hem Meclis Başkanı Kurtulmuş’un hem de CHP’li Meclis Başkanvekili Karaca’nın mektuplarını ilk kez açıklamıştım.

Son gelen kulis bilgisi Meclis Başkanı Kurtulmuş’un önümüzdeki hafta “krizi normalleştirme” eğilimi göstereceği yönünde. 

Kriz bildiğiniz gibi; CHP’li Karaca’nın Can Atalay lehindeki AYM Kararını kürsüden okutması ve devamında bir daha Kurtulmuş tarafından kendisine görev verilmemesiyle tırmanmıştı. 

“Fesih” sürecinin kritik safhasında MHP’li Celal Adan’ın yönetimine bırakılan Meclis’te 19 Mayıs bayram atmosferiyle tekrar Gülizar Biçer Karaca’nın görev alma ihtimali söz konusu.

Tekrar aday gösterilmediği takdirde Meclis Başkanlığı’ndan ayrılacak olan Numan Kurtulmuş’un da dönemi bir krizle kapatmak istemediği kulislerde konuşuluyor. 

Konuştuğum CHP kurmayları ise “Olması gereken zaten budur, umarız gerçekleşir” diyor.

KÖŞENİN GÖZÜ

Türkiye’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını sağlayan Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923’te imzalandı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, yüz yıldan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş bir büyük suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir” dedi. 

Anlaşma bizzat Atatürk’ün bu kalemiyle imzalandı. İnönü, Lozan dönüşünde, kalemi Atatürk’ün isteği doğrultusunda İstanbul Üniversitesi’ne armağan etti. 

KÖŞENİN SÖZÜ

“Sadece ölü balıklar akıntıyla birlikte yüzer.” - İskandinav atasözü.