Benim babam valiydi...

Tam 36 yıl bu ülkenin dört bir yanında görev yaptı. Bingöl Karlıova’dan Kığı’ya, Antalya’nın Serik ilçesine, Kilis’ten Nazilli’ye, Cihanbeyli’ye,  Sultanhisar’dan Buldan’a, Kilis’e Haymana’dan İstanbul Adalar’a, Kahramanmaraş’tan Tekirdağ’a, Elazığ’dan Zonguldak’a ülke kazan o kepçe dolaştı durdu. 59 yaşında yaşamını yitirdiğinde Konya’da vali yardımcısı görevini sürdürüyordu..

Yıllar önce bir radyoda “Sesli Gazete” programına konuk olan Hüsamettin Cindoruk’la geçmişi anarken söz babamdan açılınca hiç duraksamadan, “efsane kaymakam” deyivermişti.

- Öyleydi!

Yukarıda saydığım yerlerin çoğunu onunla birlikte dolaştım. Elazığ’da görev yaparken, Keban barajını görmeye gelen zamanın Köy işleri Bakanı’nın uçakla giriş salonu arasına kırmızı halı serilmediği için köpürüp hakaret etmesine karşılık ‘s....r’ çekmesi ve alanı terk etmesi dışında hakaret ve şiddet kullandığını hiç görmedim.

Kilis’te kaymakam olarak görev yaptığı sırada köylünün anasını ağlatan bir toprak ağasını bir saatten fazla kapısında beklettikten sonra odaya çağırıp biraz sinirli bir tonda söylediği şu sözleri hiç unutmadım:

- Efendi, efendi, sen kim oluyorsun da bu zavallı insanları ezmeyi kendinde hak görüyorsun. Burası Türkiye Cumhuriyeti, babanın çiftliği değil. Sen de padişah değilsin!

Zavallı babam, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını apar topar Elazığ’a tayini çıkınca anlamış mıydı bilmiyorum. Ben anlamıştım!.

Ruhu şad olsun, sevgili Hasan Pulur’un, bu ülkesine sevdalı insanın yaptıklarıyla ilgili yazdığı yazılar kalınca bir kitap olurdu kanımca... Turgay Zileli Cumhuriyetin valisiydi.

- Babam, adam gibi adamdı!

Balık baştan kokunca!

Çok sonraları, devlet hizmetinde “insan kalitesi” epey irtifa kaybetti...

Hiç unutmam zamanın Denizli Valisi buyurmuştu:

- Kentte olay istemem. Huzursuzluk çıkaranın bacağının kırılması için size tam yetki veriyorum!

Vali Bey bu sözleri kime söylüyordu?. Emrindeki polislere. Hem de basın mensuplarının izlediği bir toplantıda!

Zamanın Kayseri Valisi de Polis Teşkilatı’nın 155. Kuruluş yıldönümünde esip, gürlemiş aynen şu sözleri sarf etmişti:

- İnsan hakları insana gösterilir. Huzuru bozanlara insan hakları çerçevesinde saygı göstermedin diye polisi suçlamak bize acı geliyor!.

Doğal olarak bu şekilde motive olan (!) polis, kimin insan haklarından yararlanıp yararlanamayacağına engin deneyimleri ve tabii, dünya görüşü çerçevesinde karar verecekti! Artık bacak mı, kol mu, kafa mı kırılır bu da “insan haklarına layık olma derecesi” ile ölçülecekti!

- Ülke bu tür “valiler” ile kaynıyordu!

Zamanın İstanbul Valisi, ‘Filistin askısı’ diye bilinen aşağılık işkence aletini, “Birileri sopa bulmuş şov yapıyor. Büyütmeye gerek yok”  diye nitelendirmişti örneğin...

Bolu Valisi hakkını arayan bir depremzedeyi, üstelik bir kadını “bozguncu” diye tokatlamış, görevine aslanlar gibi devam etmişti!.. Bir takım ‘vali’ sıfatlı görevliler, Başbakanın elini öpüyor, bir kısmı da bakan eşlerini resmi törenle karşılayıp uğurluyordu, hiç sıkılmadan...

- Ve tüm bu rezillikler gayet doğal karşılanıyordu!

Boynuz kulağı geçer!

Son yılların “vali” sıfatı taşıyan görevlileri arasında da maalesef yukarıdan talimat almayınca huzursuzlanan, çözüm sürecinde cansiperane hizmet verdikten sonra, şimdilerde “cengaverliğe” soyunan, iktidarın “gönüllü üyesi” gibi davranmayı marifet sayan muhteremler bulunuyordu...

Bunlardan biri de pek muhterem Kütahya Valisiydi, son Başbakan Binali Yıldırım’ın Tavşanlı meydanında yaptığı miting tadındaki konuşmasına katılmıştı. Başbakan’ın konuşması bittikten sonra bakanlar, AKP’li belediye başkanları ve AKP il başkanıyla beraber Vali Bey’in de adı anons edildi. Hepsi Başbakan’ın yanına dizildi. Sunucu şu anonsu yaptı:

- İşte Ak parti, işte ak kadrolar!

Vali Bey yanındaki bakanın ve diğer yanındaki AKP’linin ellerini tutarak havaya kaldırıverdi. İşte tam o an, artık devletin valisi değil, iktidarın valisi olduğunu göstere göstere ilan etmiş oluyordu!

O fotoğrafa bakarken 90’lı yılların başına dönüvermiş, bir başka valinin fotoğrafı ve o valinin sözlerini anımsamıştım... Turgut Özal, Konya’da, otobüsün üzerinde halka hitap ediyordu. Konya Valisi de oradaydı. Otobüsün üzerindeki herkes, izleyicilerin Özal’ı daha iyi görebilmek için bağırdığı “çök, çök” komutu üzerine çömelmişti. Bir tek vali ayaktaydı. Özal’ın “sen de çöksene Vali Bey” uyarısına şu yanıtı vermişti:

- Devlet diz çökmez!

O vali merkeze alındı. Örnek o kadar çok ki, anlatmakla tükenmez ne yazık ki... Yurttaşa “gavat” diyen vali mi ararsınız, siyasetçinin oğlu karşısında ayakta bekleşen vali mi ararsınız, hepsi mevcut!

Aradan uzun yıllar geçtikten sonra “devletin valisinin“iktidarın gönüllü neferine” dönüştüğü, üstelik bununla gurur duyduğu günlere geldik...

- Babam çok erken öldü diye üzülüyordum, artık hiç üzülmüyorum!