Bİ SORALIM BAKALIM

Bu adamların kerameti nedir?

Türkiye’de çalışanlarla ilgili üye sayıları yüksek etki alanları geniş sivil toplum kuruluşlarının başında odalar ve sendikalar var.

Peki bunların yönetimlerinde kimler var, başkanları kaç yıldır görev yapıyor?

Aslında bu isimleri yıllardır tanıyoruz.

Milyonlarca esnafın başkanı Bendevi Palandöken bu görevde tam 34 yıldır oturuyor.

Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu Başkanı Palandöken, 1990 yılında bu göreve seçilmişti, o günden bugüne kimse yerinden kıpırdatamıyor.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da 2001 yılından bu yana makamını kimseye kaptırmadı.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar da bu göreve 2009’da gelmişti, 15 yıldır yerini koruyor.

Türk-İş Başkanı Ergun Atalay ise 11 yıldır aynı koltukta oturuyor.

Demokrat Parti Milletvekili Salih Uzun, dün Mecliste yaptığı konuşmada sivil toplum kuruluşu başkanı bu dört ismi ele alarak ağır bir eleştiri konuşması yaptı.

Bu konuşmayı size de sunmak istiyorum.

Çünkü Salih Uzun çok haklı.

Bir kişi uzun yıllar bir sivil toplum kuruluşunun başında kalamaz mı?

Kalır elbette ama bu kişiler makamlarını hakkı, adaleti savundukları, temsil ettikleri kitlelerin ve ailelerinin çıkarını korudukları için mi ellerinde tutabiliyorlar yoksa tamamen iktidar güdümüne girip sadece onlara hizmet ettikleri için mi hâlâ buradalar?

Salih Uzun’un konuşmasını okuyun kararı siz verin.

Şöyle diyor DP milletvekili;

Google’a Rifat Hisarciklıoğlu yazın. İ ile yazacaksınız Rifat.

Beyefendi yirmi üç yıldır TOBB başkanı.

İki yıla yakın da başkan yardımcılığı var, yirmi beş.

Dört yıl daha görev yapacak yirmi dokuz yıl.

Babanızdan bir şirket miras kalsa yirmi dokuz yıl kesintisiz yönetemezsiniz. Babanızdan miras kalsa yönetemezsiniz; aşağıdan çocuklar gelir ortak olurlar yönetime.

Türk İş Başkanı da öyle. Ziraat Odaları Birliği Başkanı da öyle.

Esnaf Sanatkarlar Başkanı da öyle.

Nasıl koruyorlar koltuklarını? İktidarla iyi geçinerek. İktidarla iyi geçinerek koltuklarını koruyan başkanlardan o iktidara karşı o toplum kesimlerinin haklarını korumalarını bekleyeceğiz. Öyle mi?

Bu ülkede bir buçuk yıl bilim dışı, akıl dışı bir ekonomi modeli uygulandı.

193 ülke var dünyada 192’sinin tersine bir ekonomi modeli uygulandı.

Bu arkadaşların gıkı çıkmadı.

Bu politikalar yüzünden iş adamlarının iflas ettiği iş yerleri kapandı. TOBB Başkanı’nın gıkı çıkmadı.

Bu politikalar yüzünden işçiler sefalet ücretlerine mahkûm kaldılar. Sendika Başkanı’nın gıkı çıkmadı.

Bu politikalar yüzünden çiftçilerin mahsulü tarlada kaldı. Ziraat odalar başkanının gıkı çıkmadı.

İktidarıyla muhalefetiyle siyaset kurumunun verimsizliğinden şikâyet edilir. Siyasi partilerden şikâyet edilir, siyasi aktörlerden şikâyet edilir.

Yani yirmi beş otuz yıl koltuk koruma problemi siyasette de var. Ama o şikâyet ettiğimiz siyaset, ama o düzelmesini istediğimiz siyaset nereden beslenecek?

İki yerden. Bir akademya, iki sivil toplum.

Akademya ne zamandır çürümüş zaten.

Geriye kalıyor sivil toplum.

İşte sivil toplum da böyle.

İsim veriyorum; TOBB başkanı Rifat Hisacıklıoğlu, Türk İş Başkanı Ergun Atalay, Ziraat Odaları Başkanı Şemsi Bayraktar, Esnaf Sanatkârlar Başkanı Bendevi Palandöken.

Dördü de siyasetin besleneceği, sivil toplum tarlasına beton döktüler, sivil toplumu kuruttular. Toplumsal direnci törpülediler. Bütünüyle sivil alanı iyicik ettiler.

Amman ha bunlarla iş birliği yapılmaz, bunlarla mücadele edilir.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

THY’nin cevvaliyetine bakar mısınız?

Ekrem İmamoğlu’nun 45’i gazeteci 73 kişiyi toplayıp Roma’ya gitmesine yönelik pek çok eleştiri yapıldı.

Ama iktidar kanadının eleştirileri bana hem çok komik geliyor hem de anlamsız.

Örneğin Erdoğan Roma’da kalınan tek gecede gidilen restoranda bazı kişilerin şarap içmesini konu ederek, “Belediyelerin görevi şarap festivaline gitmek değildir” demesi çok güldürdü.

Şimdi bu anlamsız tepkilere THY de katılmış.

İlk andan itibaren biliniyor ki İmamoğlu ve beraberindekiler THY’den kiralanan bir uçakla Roma’ya gidip döndüler.

Ama belli ki THY’ye tepeden fırça gelmiş, bu yüzden güya İmamoğlu’nu sıkıntıya sokacak bir açıklama yayınladılar dün.

Neymiş İmamoğlu beraberindeki heyeti THY’nin tarifeli seferi ile değil kiralanan uçakla götürmüş.

Bakın THY açıklamasında ne deniyor?

İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ve heyetinin Roma uçuşları için tarifeli bir seferimizin tahsis edildiği yönündeki ifadelere açıklık kazandırmak isteriz.

Sayın Başkan ve heyetinin Roma seyahati, tarifeli bir uçuşumuzla gerçekleşmemiş olup, Türk Hava Yolları’na gelen talep üzerine Boeing-737 uçağımız kiralama yöntemiyle tahsis edilmiştir.

Tarifeli bir uçuşumuzun özel bir heyete tahsis edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Yani ne demek istiyor THY?

Tarifeli uçakla gidilse daha mı ucuza çıkacaktı fatura?

Ne fark ediyor, yine THY ile gidilmemiş mi?

KOMİK

Arsız metin yazarları bu iki kişi mi?

Mecliste salı günkü grup toplantılarında MHP ve CHP genel başkanları arasında ilginç bir tartışma yaşandı.

Bahçeli, Özgür Özel’i terörle iş birliği yapmakla suçlayarak 4 soru sordu.

Hemen ardından kendi grubunda kürsüye çıkan Özgür Özel de Bahçeli’ye dört soru sordu.

Özel, konuşmasında Bahçeli’nin konuşmasını yazan iki kişinin adını vermeden “arsız metin yazarları” tanımını kullandı.

Ankara siyaset kulislerinde Bahçeli’nin metinlerini yazan kişiler elbette biliniyor.

Ama nedense hiçbir gazeteci bu isimleri vermemişti.

Dün ilginç bir gelişme oldu ve MHP Genel Başkan Yardımcıları Semih Yalçın ve İzzet Ulvi Yönter’den açıklama geldi.

Yönter, Özgür Özel’e “aşağılık bir müfteri” diye hakaret etti. Yalçın ise “Özgür Özel’e her hadsizliğinde çarçabuk haddini bildiririz” tehdidinde bulundu.

İşe bakın Özgür Özel isim vermedi ama bu iki kişi adeta “onlar biziz” dercesine ortaya çıkmış oldu.

Gerçi her ikisi de “Bahçeli konuşmalarını kendi yazar kimseyi karıştırmaz” diyor ama bunun mümkün olmadığı da biliniyor.

Ayrıca metinleri Bahçeli’nin bizzat yazmadığı hatta önceden okumadığı bile anlaşılıyor çünkü Bahçeli bazı yerlerde promteri kaçırınca donup kalıyor.

Bir kişi konuşmayı kendi yazıyorsa önünde metin olmasa bile donup kalmaz durumu kurtarır.

Ne diyeyim, bu iki isim kendiliğinden ortaya çıktı da milleti “kimlerdir bu arsız metin yazarları” merakından kurtardı.

ŞAŞIRDIM

Haydi buyurun buradan yakın

Yandaş medya ve AKP yetkilileri, Reisi’nin geçirdiği helikopter kazasından sonra en çok “enkazın Bayraktar’a ait bir İHA tarafından bulunduğu” konusunu konuştu.

Anadolu Ajansı’nın da verdiği habere göre İran bizzat Erdoğan’dan enkazın bulunması için yardım talep etmişti.

Bunun üzerine havalanan Bayraktar Akıncı İHA’sı saha taraması yapmış ve Reisi’nin içinde bulunduğu helikopterin enkazının bulunduğu yeri saptayarak koordinatları İranlı yetkililere vermişti.

Ancak dün İran Kızılayı’ndan ilginç bir açıklama geldi.

Buna göre enkazın yerini bulan Akıncı değil, İranlı arama kurtarma ekipleri.

İran Kızılay Derneği Başkanı Pirhüseyin Kolivan, helikopterin konumunu kendi imkanlarıyla bulduklarını belirterek şunu söyledi; “Sahadaydım. Sevgili kurtarma ekiplerimiz bir saniye bile dinlenmeden ve uyumadan çalıştı. Helikopter enkazını gören İHA, İran Kızılayı’na aitti. İran İHA’sının bulduğu helikopterin konumu, Türk Akıncı’nın paylaştığı konumdan 10 km uzaktaydı. Akıncı, helikopterin yerini tam olarak  bulamadı.”

Tabii sonuçta Akıncı’nın arama çalışması yaptığı gerçek, yeri bulup bildirdiği gerçek değil.

Gereksiz bir övünme olmuş yani.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Erdoğan yas ilan etti ama cenazeye neden gitmedi?

Kimi AKP’lilerin ve dinci kesimlerin çok hoşuna gitti ama Türkiye’nin büyük bir çoğunluğu İran Cumhurbaşkanı Reisi için ilan edilen bir günlük milli yastan çok rahatsız oldu.

Reisi’nin İran İslam Devrimi adı verilen süreçte binlerce kişinin ölüm fermanını imzalamış olması, kendi halkına işkence ve eziyet ettiğinin bilinmesi ve hele en son Mahsa Amini olayında gösterdiği şiddet ister istemez herkesin vicdanını kanatıyor.

Böyle biri için Türk bayrağının yarıya indirilmesi kimsenin içine sinmedi.

Ama ilginç olan bir başka şey de şu bana göre.

Erdoğan hiç tereddüt etmeden “milli yas” ilan etti ama cenazeye kendi gitmedi.

Cenazede Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan temsil etti.

Peki Erdoğan niye gitmedi?

Bana kalırsa “güvenlik endişesi” taşıyordur.

İran’da bu tür cenazeler büyük kargaşa içinde oluyor, böyle bir ortamda Erdoğan’ı korumak zor görünmüş olabilir.