Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan televizyon dizilerini eleştirdi: “Tamamen izlenme kaygısıyla çekilen diziler, filmler ve programlar ne kültürümüze ne toplumsal barışımıza ne de değerlerimizin yaşatılmasına hiçbir fayda sağlamıyor. Hatta sırf daha fazla reyting alabilmek için başta kadına ve çocuğa yönelik şiddet olmak üzere şiddetin meşrulaştırıldığını, alkol ve uyuşturucunun özendirildiğini sapık ve sapkın ilişkilerin normalleştirildiğini görüyoruz. Bu yayınların daha tehlikeli tarafı farklı toplum kesimlerimiz arasındaki müşterek paydayı zayıflatmayı amaçlayan provokatif yayın politikasıdır” dedi.
Bazı diziler evet. Örneğin Kurtlar Vadisi döneminde erkeklerin çoğunun giyimi, kuşamı, yürüyüşü değişmiş, “Sen ölmeyi bayılmak mı zannediyorsun Memati” lugatı hakim oluvermişti.
Sonra her şey çığrından çıktı, Kurtlar Vadisi masum kaldı.
Bugünün dizilerini izliyorum, hepsini olmasa da büyük kısmını. Zenginliğin aslında hiç iyi bir şey olmadığının sürekli altının çizilmesinden, fakirliğe övgüden ‘sabret’ politikası adına çıkarımlar da yapıyorum.
Kadına şiddet, çocuğa şiddet evet var, ama bunu iyi bir şey olarak lanse etmiyor izlediğim diziler. Ayrıca dizi ya da film senaryoları yaşananlardan ilham alınarak yazılmıyor mu?
Yani tarikatlarda çocuk tacizi yok mu, bu ülkede her gün kadınlar öldürülmüyor mu? Elbette tarikatlardaki çocuk tacizleri tarikata giden herkesi zan altında bırakmamalı. Elbette her kadın cinayeti her erkeğe potansiyel katil gözüyle bakmamıza sebep olmamalı.
Katolik Kilisesi’ndeki çocuk tacizleriyle ilgili haberler yapan The Boston Globe’daki araştırmacı gazetecilerin hikâyesini beyaz perdeye yansıtan ‘Spotlight’ filmini izlediniz mi?
2016’da Oscar töreninde en iyi filmle ödüllendirildi.
Neden mesela ortalık ayağa kalkmadı, tüm Katolikler “Kiliseye saldırıyorlar” diye ayaklanmadı?
Çünkü bu gerçeklerden bahseden bir film. Aklı başında herkes bu filmi izleyip ders çıkarır, yasak değil.
Peki sapkın ve sapkın ilişkilerin normalleşmesine itirazımız size inandırıcı geliyor mu? Gerçekten itiraz ediyor muyuz bunlara?
Gün boyu ekrana gelen ve maruz kaldığınızda destek almadan ayakta kalamayacağınız gündüz programlarına bakalım o halde.
İstismar, uyuşturucu, aldatma, nitelikli dolandırıcılık, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kan, ter, gözyaşı ne ararsanız var...
Örneğin Müge Anlı ile Tatlı Sert adlı program. “Müge Anlı ile Sert” kısmını anladım ama tatlı kısmı anlayamadım. (Bu arada işini çok iyi yaptığını söylemeliyim, mesafeyi çok iyi koruyor)
Kahramanlarımız Melek Hanım 56, Yaşar Bey 33 yaşında. ‘Toksik ilişki nedir’in cevabı olan çift, 12 yıldır birlikte. Tanışma yerleri tabii ki sosyal medya. (Müge Anlı sosyal medyadan tanışmaya çok karşı) Melek Hanım’a babasından kalan 70 milyon liralık bir miras söz konusu. Fakat burada ata sporumuz amca, dayı, teyze ya da hala tarafından dolandırılma hikâyesi de devreye giriyor ve Melek Hanım şu an mirasına ulaşamıyor.
Yaşar Bey, Melek Hanım’ı herkese “halası” olarak tanıtıyor. Programa başvuran Melek Hanım’ın çocukları...…Annelerini ve mirasını Yaşar Bey’den kurtarmaya çalışıyorlar ancak Melek Hanım’ın buna çok da gönlü yok gibi. Canlı yayında Yaşar Bey ile ilgili önemli ihbarlar geliyor. Bu önemli gelişmelerde stüdyodaki izleyiciden uzun bir “aaaaaaaa” şaşırma efekti geliyor. Bir değil, iki değil, belki 12 kere.
Bu tip programlara baktığımızda genel olarak orta yaş üstü bol efektli tiktok kullanıcısı ama mutlaka “fotoğrafımı ekrandan kaldırır mısınız Müge hanımmm” diyen bireylere rastlıyoruz. 13 yaşında evden kaçanlar, 12 yaşındayken çocuğunu doğurduğunu iddia eden, gerçekte 21 yaşında olduğu ortaya çıkan anneler, çocuklarını eve kilitleyip başka adamla kaçan hanımlar...…Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahlaksızlık, nereden baksan ahmakça!
Bunlar kötü örnek olmuyor mu?
Aile yapısını zedelemiyor mu?
Benim gördüğüm şu: İş çığırından çıkmış, aile de toplum da yozlaşmış. Ama ‘reyting için göz yumuluyor’ iktidara yakın kanallarda...
“HAKKINI HELAL ET BÜLENT ECEVİT”
Bugün ‘Apolitik’ köşemizin konuğu İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt.
- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Kahve eşliğinde kıymetli eşim Hatice Hanım’la sohbet, köşe yazıları (en az 5 tane), makaleler ve haber bültenlerini takip etmek.
- En son hangi kitabı okudunuz?
Cemal Enginyurt
Aslan Avı - Erk Acarer.
- En son hangi filmi izlediniz?
Atatürk.
- En sevdiğiniz ses ne sesi?
Su ve kuş sesi.
- Aşka inanır mısınız?
Evet.
- En çok dinlediğiniz aşk şarkısı?
Seni seviyorum (Kayahan), Güz Gülleri.
- En sevdiğiniz yemek?
Karadeniz’in yöresel yemekleri.
- Sizi ne heyecanlandırır?
Yaşamak bir heyecandır.
- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Yemek seçmem.
- Güz mü, ilkbahar mı?
Doğayı çok severim her anın ayrı bir güzelliği vardır. Yağmurun, karın, güneşin, güzün, ilkbaharın, yazın, kışın hepsi vaktinde güzeldir.
- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Yalan, ikiyüzlülük, vefasızlık.
- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?
Rahmetli Başbakan Sayın Bülent Ecevit’e ‘hakkını helal et’ demek isterdim.
- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
Ailemle, kimsenin olmadığı bir adada dinlenirdim.
- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Cemal Enginyurt.
- Mutluluğu nasıl tanımlarsınız?
Ailemle geçirdiğim her vakit.
- Magazin sever misiniz?
Dilan Polat gibilerinin yaptıkları magazin kabul edilen bir ortamda magazinden nefret ederim.
- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Flüt.
- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
99 yaşına kadar.
EMEKLİYİ AJANS BİLE GÖRMÜYOR!
Anadolu Ajansı’nın bir haftada geçtiği iki haber dikkatimi çekti. Biri şöyle: Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’da 7 sendikanın üyeleri, maaş artışı talebiyle protesto düzenledi. Saraybosna Kantonu’nda faaliyet gösteren memur, polis, yargı ve sağlık çalışanlarını temsil eden 7 sendika, hükümetin çalışmalarını protesto etti. Kanton hükümeti binasının önünde toplanan grup, 2025 yılında maaş zammı ve 2024 yılı için de tek seferlik nakit yardım yapılmasını talep etti. Sendikalar adına açıklama yapan Saudin Sivro, kamuda ve sağlık sektöründe çalışanların sorunlarının çözülmesini beklediklerini, yasalar ve toplu iş sözleşmelerine uyulmasını istediklerini söyledi.
Kamu Hizmetleri Sendikası Başkanı Rasim Ljucevic ise kamu hizmeti sektöründe ciddi sıkıntılar olduğunu dile getirdi. Ljucevic, “Bizim tahminlerimize göre sistem yaz aylarını göremeyecek, tamamen çökecek. Bunun birden fazla nedeni var ama özellikle yönetim kadrolarına şüpheli diplomalara sahip, bu alandaki ilk iş tecrübesi olan kişilerin atanması en büyük neden.” diye konuştu.
Diğer habere gelince: Arnavutluk’ta emekliler, maaşlarının artırılması ve kendilerine yönelik sosyal hizmetlerin iyileştirilmesi talebiyle protesto gerçekleştirdi. Başkent Tiran’da Başbakanlık binası önünde toplanan emekliler hükümeti protesto etti. Eyleme katılan emekliler, “Yolsuzluktan ellerinizi çekin, emekli maaşları artsın”, “Fiyatlar artıyor, emekli maaşı azalıyor” yazılı pankartlar açtı.
Bu iki haberi geçen Anadolu Ajansı’nın arama bölümünü tıkladım. Oraya ‘emekli’ yazdım. Bakalım bizim emeklilerin derdiyle ilgili ne geçmişti?
“Mardin’de çöp taşıyan eşeklere ‘emeklilik’ yolu gözüktü.”
“Akciğer kanserini yenen emekli öğretmenin ‘sigara pişmanlığı’ çevresindekilere ders oluyor.”
“Belediyenin ‘Zurnacı İsmail’i emekli olunca davul üretimine el attı.”
“Cumhurbaşkanı Erdoğan: Emeklimizi, memurumuzu, asgari ücretlimizi, toplumun hiçbir kesimini enflasyona ezdirmeyeceğiz” gibi başlıklara rastladım.
Emeklinin maruzatını anlatan tek haber, “Türkiye Emekli Uzman Erbaşlar Derneği özlük haklarının iyileştirilmesini talep ediyor” başlığıyla verdikleri bir basın bülteni.
“Açız” diye her gün bir meydanda bağıran emekliyi sadece iktidar değil, ajans da görmüyor anlayacağınız.