Ümit Özdağ... Siyasi bir kararla tutuklandı, haksız yere dört ay cezaevinde kaldı.
Sadece partisi değil, sağcı-solcu demeden bütün muhalefet ayağa kalktı.
Diğer partilerin genel başkanları onun için defalarca önce adliyeye, sonra da Silivri’ye gitti.
★★★
O artık özgür...
Fakat ne yazık ki daha tahliyesinin üzerinden iki hafta bile geçmeden “vefanın semt adı olmaktan başka bir anlamı kalmadığını” bir kez de o öğretti.
En zor günlerinde yanında olanların yanında olmadı.
CHP’nin önceki akşam Saraçhane’de düzenlediği “100 Karası” isimli eyleme katılmadığı gibi, hiçbir Zafer Partisi üyesinin de katılmamasını istedi.
★★★
İstanbul’daki ilçe başkanlarına gönderdiği mesajda, “Bugün yapılacak CHP’nin Saraçhane’deki etkinliğine Zafer Partisi teşkilatlarından hiç kimse katılmayacaktır” dedi.
Daha sonra da İsmail Saymaz’a bir açıklama yaptı ve
“Bu, CHP mitingi, bizim değil” dedi...
★★★
Yazık... Gerçekten çok yazık!
Bu sözler bir “balon”un daha patladığını gösteriyor.
Aylar boyunca senin için Silivri’ye akın eden CHP Genel Başkanı, yardımcıları ve diğer parti yöneticileri, “Ümit Bey, Zafer Partisi’nin Genel Başkanı, bizim değil” dedi mi?
Tam tersine, buldukları her fırsatta, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” diye bağırmadılar mı?
★★★
Ümit Özdağ ilk değil...
Daha önce de Silivri’de ömür törpüleyen ama serbest bırakıldıktan sonra 180 derece değişen parti genel başkanları görmedik mi?
Bir numaralı iktidar karşıtıyken, Saray goygoycusu olanları hatırlatmaya gerek var mı?
Ne yalan söyleyeyim; bu döneklik hepsine yakıştı...
★★★
Ne “Solcuyum, Atatürkçüyüm” diyerek Yeni Osmanlıcılığa soyunanlar...
Ne Altılı Masa’dan kalkıp Saray’a ziyarete gidenler...
Ne de CHP kontenjanından hayal bile edemeyeceği sayıda milletvekilini Meclis’e sokup, “Bu ittifak bize yaramadı” diyen nankörler beni şaşırttı.
Ama...
Ümit Özdağ’dan daha omurgalı olmasını, kendisine yapılan dostluğu, verilen desteği en azından bu kadar kısa bir sürede unutmamasını beklerdim.
Oysa, içeriden çıkalı daha iki hafta bile olmadan, “Bu, CHP mitingi, bizim değil” diyerek ihanetini ilan etti..
★★★
Belki ağır kaçacak ama hiç kızmasın, bozulmasın...
Bu tavrın arkasından bir de Zafer Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katıldığını açıklarsa...
Hiç şaşırmayacağım!
Unutulmasın; güven cam gibidir.
Kırılınca, biter!
İki gün, iki olay!
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının 100’üncü günü nedeniyle Saraçhane’de düzenlenen mitingde, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın verdiği bilgiye göre çoğu öğrenci 42 kişi gözaltına alınmış...
Suçları güvenlik güçlerine direnmek, bir de Cumhurbaşkanı’na hakaret etmekmiş...
Aynı polis, bir gün önce LeMan Dergisi’nin önünde toplanan ve “Kemalist kafirler hesap verecek” diye slogan atan yobazlara müdahale etmemişti.
İçişleri Bakanı’na soruyorum:
O topluluk, “Halkın bir bölümünü din ve inancı nedeniyle aşağılama, kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarını işlemedi mi?
Cumhurbaşkanı’na hakaret suç da...
Bunlar değil mi?
Hak-İş... Miş, mış!
12 Eylül darbesine kadar Türkiye’nin en büyük işçi örgütü Türk-İş’ti.
Onu sırasıyla DİSK ve Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) izliyordu.
1976’da kurulan ve Milli Selamet Partisi’ni destekleyen Hak-İş’in ise esamesi bile okunmuyordu.
Bugün Türk-İş 1 milyon 330 bin üyeyle yine birinci sırada...
MİSK tarihe karıştı...
Hak-İş ise iştahla desteklediği AKP iktidarları sayesinde 850 bine yakın üye sayısına ulaştı.
Bir zamanlar milyonun üstünde üyesi bulunan DİSK ise eridi ve 283 bin üyeye düştü.
★★★
Neden mi verdim bu bilgileri?
İktidar sayesinde palazlanan Hak-İş bir açıklama yapmış ve kamu işçileri için kendilerine sunulan önerilerin yetersizliğini anlatmak için “alanlara ineceklerini” duyurmuş...
Genel Başkan Mahmut Arslan’ın başkanlığındaki Hak-İş’liler Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın önüne kadar yürüyüp bir basın açıklaması yapacakmış...
★★★
Bunun adı, dostlar alışverişte görsün eylemidir!
Hak-İş, hatta Türk-İş sendikacılığının adı, “salla başını al maaşını” sendikacılığıdır.
Renkleri de... Sarıdır!
Bunlardan işçilere hiçbir fayda gelmez...
GÜNÜN SORUSU
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ve eşi Seher Hanım’ın hacca özel ütücü ve aşçı götürdükleri belgelenmiş... İhram kefendir.
Sorum Arapça bilmeyen Diyanet Başkanı Ali Bey’e:
Kefen ütületmek için hacca devlet kesesinden eleman götürmek israf mıdır, değil midir?