Bundan 32 yıl önceydi.
Pek çok sanatçı ve fikir insanı dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetlisi olarak Sivas’taydı.
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gitmişlerdi.
33 yazar, şair, aydın ve sanatçı Madımak Oteli’nde yakılarak katledildi.
O gün orada bir ‘insanlık suçu’ işlendi.
Kimler yoktu ki...
Aziz Nesin, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Asım Bezirci...
Cuma namazının ardından bir araya gelen radikal İslamcılar ‘Şeytan Aziz’, ‘Sivas, Aziz’e mezar olacak’ sloganlarıyla Aziz Nesin’i hedef alarak kültür merkezinin önünde toplanmaya başladı. Birkaç saatte sayıları 15 bini bulmuştu. Otelin önündeki araçlar ateşe verildi, sonra da otelden alevler yükseldi.
33 aydın, 2 otel çalışanı yanarak can verdi.
35 kişi gözaltına alındı, sonra sayı 190’a çıktı, 66’sı serbest bırakıldı.
Geri kalanlar dönemin DGM’sinde 1 yıl boyunca ‘Laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışmak’la yargılandı.
Literatüre Sivas Davası olarak geçti.
Yargılananlardan 37’si beraat etti.
Sonra Yargıtay, DGM kararını bozdu, sanıklar yeniden yargılandı.
Sivas katliamının kilit isimlerinden 8 sanık 1997’deki bozma kararı sonrasında firar ederek kayıplara karıştı.
2023’ün Eylül ayında Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Firari 3 sanığın yargılandığı davada zamanaşımı kararı verildi.
İki sanık cumhurbaşkanının af yetkisiyle salıverildi.
Çok çabuk unutuyoruz.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmedi” dediğini de...
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Olay münferittir. Ağır tahrik var” dediğini de...
Madımak Katliamı’nın 32. yıldönümünde mağdur ailelerin avukatları olayın faillerinin cezayı alması için mücadelelerini sürdüreceklerini açıkladı.
Madımak Katliamı belki gençler için hiçbir şey ifade etmiyor.
Anlatın.
Herkes ama herkesin o gün o otelin neden yakıldığı, sokakları dolduran çoluk çocuk binlerce insanın ‘yakın’ diye nasıl bağırabildiğini, bu büyük suçun bir parçası nasıl olabildiklerini düşünmesi lazım.
Sanki orada o kadar insan katledilmemiş gibi yıllarca o otelin altında nasıl İskender kebap yenilebildiğini konuşmak lazım.
Karanlıkta yaşamamak için bu utanç günü üzerine düşünmek ve en önemlisi asla unutmamak lazım.
(PEN’DEN AÇIKLAMA)
“Ortaçağ’da değil, yüzyıl önce değil, Cumhuriyet Türkiye’si öncesinde değildi...
2 Temmuz 1993’teydi.
Cehaletin eyleme geçtiği gün ve geceydi...
İnsanı, insanlığı, insanı insan yapan değerleri, aynı zamanda Laik Cumhuriyeti, hukuk ilkelerini, çağdaşlığın tüm değer yargılarını yok sayan bir zihniyetin, 37 insanımızı katlettiği, öldürdüğü, yaktığı gün ve geceydi... Vicdanın yok edildiği, insanlığın utanç ve vahşet günü ve gecesi...
Sivas’ta “Şeriat isteriz” diye, “dinsizlere ölüm” diye bir araya gelip, sekiz saat boyunca uluyan, çevreyi kırıp yıkan, sonunda Madımak Oteli’ni saran, ateşe veren, içindekileri diri diri yakanlar ve onları azmettirenler, kışkırtanlar hâlâ cezalandırılmadı.
Mağdur ailelerin açıklamasına göre, “Haklarında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen 23 sanığın 17’si geçtiğimiz aylarda tahliye edildi; ikisi ise Cumhurbaşkanı’nın af yetkisi ile salıverildi. 32 yıldır dava sürmekte...”
Hak yerini bulmadıkça, Madımak ve ciğerimiz yanmaya devam edecek...”
Balıkla büyüdüm, Karadeniz’in sofrası ne verdiyse sevdim
Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP Rize Milletvekili, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Üyesi Tahsin Ocaklı yanıtladı.
- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Oldukça erken saatte uyanırım. Gözümü açar açmaz ilk işim çayı koymak olur. Sonra kahvaltıyı hazırlar, ailemi uyandırırım. İstanbul’daysam aynı mahallede oturduğum kızımı arar, “Torunumu bana getir, kahvaltı hazır” derim. Hep birlikte sofraya oturmak en keyif aldığım anlardan biridir. Rize’deysem köy evimizin deniz manzarasına karşı kurduğumuz sofralar, günün en huzurlu saatlerini yaşatır bana.
- En son hangi kitabı okudunuz?
‘Daçxuri: Ateş’ adlı ilk Lazca romanı okudum.
- En son hangi filmi izlediniz?
Yönetmenliğini Özcan Alper’in yaptığı ‘Sonbahar’ filmi.
- En sevdiğiniz ses ne sesi?
Bir Rizeli olarak doğunun sesi hep içime işler, yağmurun sesi, derenin isyanı, rüzgârın ağaçlarla konuşması. Müzik her türüyle ruhuma iyi gelir ama en çok da torunum Derin’in sesi. Onun ‘dede’ deyişi, dünyadaki her sesin önüne geçer.
- En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Pir Sultan’a Azruhalim/Hüseyin Turan, İşte Gidiyorum/Kazım Koyuncu, Sevduğum/Fatih Yaşar.
- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
Moğollar’ın ‘Bir Şey Yapmalı’ şarkısı. Şarkının her dizesi, omuzlarımızdaki sorumluluğu hatırlatıyor.
- Aşka inanır mısınız?
Aşkı yalnızca iki insan arasındaki bir bağ olarak görmem. Aşk, doğduğun topraklara, inandığın değerlere, yürüdüğün yola, eşine, evladına, torununa, hayata duyulan derin bağlılıktır. Karşılık beklemeden sevebilmektir. İnsanı yaşatan da, ayakta tutan da budur. Elbette inanırım. Aşk olmadan hiçbir şey tam olmaz.
- Kırmızı çizginiz nedir?
Halkın iradesi, özgürlük, cumhuriyetin kazanımları ve bu topraklarda emekle, alın teriyle kurulan yaşam. Bunlar benim için sadece değer değil, vazgeçilmez birer çizgidir.
- En sevdiğiniz yemek?
Denizden babam çıksa yerim diyenlerdenim. Balıkla büyüdüm, Karadeniz’in sofrası ne verdiyse sevdim. Tazeyse, emeğiyle tutulmuşsa, deniz kokuyorsa o sofranın yeri başkadır.
- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Eğer bildiğimiz klasik mutfaklardan bahsediyorsak yemek ayırt etmem. Sevmem diyeceğim mutlaka birçok şey olabilir ama yemem diyeceğim şey çok azdır.
- Sizi ne heyecanlandırır?
Doğanın içinde olmak. Hele bir de denize açılmışsam ve oltam elimdeyse değmeyin keyfime. Ayrıca gençlerin gözlerindeki ışığı görmek, onlarda geleceğe dair bir umut sezmek de beni heyecanlandırır. Son zamanlarda ise torunumla geçirdiğim her an bana yeni bir hayat sevinci veriyor.
- Yağmur mu, güneş mi?
Yağmur. Özellikle bizim bölgemizde güneşli bir günde aniden bastıran yağmur beni çok etkiler.
- Güz mü, ilkbahar mı?
Güz. Çünkü insana hem geçmişi hem de geleceği düşündürür. Sararan yapraklar, dökülen ama onurlu duran ağaçlar...
- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Haksızlığa sessiz kalmak, emeğe saygı göstermemek ve kibir. Bir insanın vicdanı varsa zaten bunlardan uzak durur.
- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?
Genç halime bir cümle söylerdim: ‘Kendi doğruna güven.’ Herkes bir şey söyleyecek, herkes bir şey isteyecek. Ama sen nereden geldiğini unutmazsan, yolunu da şaşırmazsın.
- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
Hiç düşünmeden Rize’ye giderdim.
- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Yine kendim olmak isterim. Aynı yolda yürür, aynı mücadeleyi verirdim. Belki bazı şeyleri daha erken söyler, daha az susardım. Ama yine halkın içinde, yine doğanın içinde, yine insanın yüzüne bakarak, elini sıkarak yaşamayı isterdim.
- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Bağlamayı iyi çalarım. Müzik kulağım kuvvetlidir, elime hangi telli enstrüman geçerse geçsin, kulaktan çalabilirim. Ezgiyi içimde hissediyorsam, o sesi bir şekilde yaşatmanın yolunu bulurum.
- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Böyle bir süre hiç düşünmedim. Önemli olan kaç yıl yaşadığın değil, nasıl yaşadığın. Sağlığım yerindeyse, sevdiklerim yanımdaysa ve faydalı olabiliyorsam her yeni gün zaten yeterince kıymetlidir.