ANALİZ

Bahçeli’nin “Suriye ile PYD’ye karşı askeri operasyon” önerisi çöpe gitti

Hayli sıcak günler yaşanıyor.

Hava sıcaklıklarının bir anda 30 derecenin üzerine çıkmasını kastetmiyorum, özellikle dış politikada hava çok ısındı.

Amerika desteğinde hayli güçlenen ve bir devlet kurma aşamasına gelen PYD Suriye’nin kuzeyinde hakim olduğu bölgede yerel seçim yapacak.

11 Haziran olarak ilan edilen seçimin yapılması halinde sonuçları itibarıyla Türkiye diplomatik ve askeri alanda hayli sıkışık duruma gelecek.

Çünkü bir bölgede seçim yapılması o bölgeye bir anlamda özerklik kazandıracak.

Amerika PYD’yi yaratan ve destekleyen ülke olduğu için bu özerk bölgeyi anında tanıyacaktır.

Amerika’nın tanıması demek pek çok batılı ülkenin de bu bölgedeki yönetimi tanıması demektir.

PYD’nin yapacağı seçime bugün itibariyle 5 gün kaldı.

Dışişleri yoğun biçimde seçimlerin iptal edilmesi, olmazsa ertelenmesi konusunda çabalar harcıyor.

Yandaş medya Amerika’nın PYD’yi desteklediğini ancak seçim için erken olduğunu düşündüğünü yazıyor.

Bu haberler ne kadar gerçek bilmek mümkün değil, AKP iktidarı kendini kandırıyor da olabilir, ancak seçimin ertelenmesi sürpriz olmaz, bunu da belirteyim.

Yine yandaş medyada çok büyütülmeyen ama Suriye’nin kuzeyinde bir oldu bitti olmasına izin verilmeyeceğini bu nedenle askeri hazırlıklar yapıldığını ileri süren haberler yayınlanıyor.

Devlet Bahçeli ise geçen salı günü grup toplantısında bir işaret fişeği atmıştı.

Bahçeli PYD’nin bölgeden silinip süpürülmesi için Esad’la birlikte bir askeri operasyon yapılmasını istemişti.

Ancak Bahçeli’nin bu önerisi iktidar kanadında neredeyse hiç ciddiye alınmadı, öyle ki yandaş medyanın büyük bölümü Bahçeli’nin konuşmasındaki bu bölümü hiç yayınlamadı bile.

Dün haber merkezlerine gelen bir haber Bahçeli’nin önerisinin tamamen bir hayal olduğunu ve bu önerinin çöpe atıldığını gösterdi.

Çünkü Suriye Devlet Başkanı Esad bırakın Türkiye ile ortak bir operasyonu, Türk askeri topraklarından çekilmeden herhangi bir görüşme bile yapılmayacağını açıkladı.

İran Dışişleri bakan vekili ile görüşen Esad, Türkiye’nin adını anlamadan “İşgalin her türüne karşı direniş, düşmanlarla mücadelede doğru yaklaşım olduğundan, işgalin her türüne karşı temel bir ilke ve stratejik bir tercih olarak kalacaktır” dedi.

Esad isim vermedi ama aynı bakan yardımcısı ile görüşen Suriye Dışişleri Bakanı Al Mikdat “Müzakerelerin başlaması için Türkiye’nin topraklarımızdan çekilmeye hazır olduğunu açıklamasıdır” dedi.

Al Mikdat bu açıklamayı bir gazetecinin sorusu üzerine yaptı.

Soru şöyle; “Türk Savunma Bakanı’nın Suriye topraklarından çekilmeyi incelediklerine yönelik açıklamasını Şam nasıl değerlendirmektedir? Özellikle Irak başbakanının bu konudaki son açıklamaları doğrultusunda Türkiye ile Suriye arasında arabuluculuk çalışmaları yeniden hareketlenecek midir?”

Suriye Dışişleri Bakanı soruya şu karşılığı verdi; “Herhangi bir Suriye-Türkiye diyaloğunun temel şartı, Türk devletinin Suriye topraklarından çekilmeye hazır olduğunu ilan etmesidir. Toprağımızı işgal edenlerle müzakere yapmayız. Türkiye defalarca buna yönelik sözler verip bundan döndü. Ben bu bağlamda Türkiye’nin hiç uygulanmayan en az 5-6 taahhüdü olduğunu hatırlıyorum. Bu işgalin sürmesi ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde Türkiye tarafından terörist ve silahlı güçlere destek verilmesi kabul edilemez.”

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

ODTÜ’deki çirkin uygulamaya maruz kalan bir aydının notları

Yayıncı ve yazar (bana göre bir filozof) Sadık Usta felsefe ve tarih hakkında bir konuşma yapmak için davet edildiği ODTÜ’de başına gelenleri anlatmış.

“Size bir örnekle AKP iktidarının neden değişmesi gerektiğini anlatabilirim” diyen Sadık Usta ODTÜ yönetiminin uyguladığı çirkin uygulamayı bakın nasıl dile getirmiş;

Dün, ODTÜ bünyesinde kurulmuş olan öğrenci kulüpleri tarafından felsefe ve tarih hakkında bir konuşma yapmak üzere davet edilmiştim.

Rektörlük, yasal olarak kurulmuş öğrenci kulüplerinin birkaç hafta öncesinden yaptıkları başvuruya son birkaç güne kadar yanıt vermedi. Birkaç gün önce yanıt verdi, fakat bu kez de toplantının duyurusu yapılamadı çünkü toplantının hangi salonda yapılacağı netleşmedi.

Toplantının yapılıp yapılmayacağından emin olamadığım için gidiş geliş tren bileti alamadım.

İzin çıktığında da bu kez hızlı trende yer kalmamıştı. Salonun konumu nihayet netleşmişti fakat bu kez de dışarıdan katılım için davetiye formunun doldurulması gerekiyordu. Bunlar da tamamlandı fakat bu kez de dün, toplantıdan bir iki saat önce, okulda bir başka etkinlik olacak diye dışardan katılımcıların içeri alınması engellendi ki toplantının konuşmacısı olan ben bile yerleşkeye 1,5 saat alınmayarak kapıda bekletildim. Toplantının düzeni ve konuklarla ilgilenmeleri gereken öğrencilerse, bir saatten fazla telefon trafiğine sokularak adeta bir sinir savaşına itildi. Toplantının konuşmacısı olan ben ve toplantıyı dinlemek için dışardan başvuru yapmış 80 civarında katılımcı, kapılarda bir saatten fazla bekletilerek akılalmaz yöntemlerle bezdirildi.

Bu atmosferde felsefe üzerine bir konuşma yapılabilir mi?

İnsanlar bir felsefe toplantısını dinlemek için yerleşkesi Ankara’nın dışında olan bir üniversitenin kapısında 1,5 saat nasıl bekletilebilir?

Haydi beklediniz ama girip giremeyeceğiniz de belirsizken daha fazla kim bekler?

Bir üniversite düşünün ki inşaat sahasına veya emniyet müdürlüğüne girer gibi kontrolden geçiriliyorsunuz. Bir saatten fazla kapıda öylesine bekletiliyorsunuz.

Bütün bu engellemelere rağmen içeri girebildik fakat bu kez de salondaki ses düzeni, video kayıt cihazının hazırlanmasıyla uğraşarak, dinleyicileri bekletiyorsunuz. Bu okulları yöneten rektörlerin bilim insanı olduğunu düşünebilir misiniz? Bunlar öğretmen mi? Bir şantiye mi yönetiyorsunuz?

İktidarın sadık adamlarından biri olsanız, kapıda sizi rektör karşılardı, odasında ikramda bulunur; toplantıyı izler, konuşmaları dinler ve düşünceye ne kadar önem verdiklerini gösterir hava atardı. Hatta devlet televizyonuna çekim bile yaptırırdı.

İktidarın sadık akademisyenlerine, tarihçilerine ve felsefecilerine ithaf olunur.

Lanet olsun yaptığınız işe!

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Teflon tava gibiler maaşallah

İşsizlik: İş arayanın suçu

Enflasyon: Esnafın suçu

Faiz: Dış güçlerin suçu

Döviz: Londra’nın suçu

Ekonomi: İntihar edenin suçu

Askıda Ekmek: Fakir fukaranın suçu

Saray hariç herkes suçlu! Teflon gibi mübarek, üzerine hiçbir şey yapışmıyor.

ŞAŞIRDIM

Türkiye Brics’e üye olmak mı istiyor?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Çin’e gitti.

Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi ile görüşen Fidan sorunlu Sincan bölgesine de giderek başkent Urumçi’yi de ziyaret etti.

İki bakan ve diğer Çinli yetkililer arasında ekonomik ve siyasi konular görüşülürken Çin kaynakları Fidan’ınElbette BRICS üyesi olmak istiyoruz. Bu yıl işlerin nasıl gideceğini göreceğiz” dediğini ileri sürdü.

Aynı sırada Rusya’nın yönetim merkezi Kremlin’den yapılan açıklamada da “Türkiye’nin BRICS’e katılma talebini memnuniyetle karşıladık, konu BRICS zirvesinin gündeminde olacak” denildi.

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’dan oluşan Brics Avrupa Birliği gibi bir ekonomik/siyasi topluluk.

Özellikle Avrasyacılar olarak bilinen grup yıllardır bu topluluğa katılmamızı istiyor.

Teknik olarak bu topluluğa girilmesi elbette mümkün ama bu durumda Türkiye’nin batı ile olan ekonomik ve siyasi ve hatta askeri ilişkileri zaafa uğrayabilir.

Ayrıca Brics’e girmek bir anlamda Türkiye’nin eksen değiştirmesi anlamına da geliyor.

İktidar sanıyorum ne yapacağını bilemez halde arayışlar içinde.

Bunun Türkiye’ye bir sorun açıp açmayacağını mecburen bekleyip göreceğiz.

KOMİK

Seçilme hakkı var ama biz görevden alırız

Hakkari Belediye başkanının 10 yıl önceki bir soruşturma nedeniyle görevinden alınması ve yerine kayyum atanmasının tepkileri sürüyor.

Adalet Bakanı da konuya girdi ve “davanın devam ettiğini” belirterek “Dava karar aşamasında. Anayasanın ilgili maddesi belediyelerle ilgili kanun gereğince görevden alındı, yerine vali görevlendirildi” dedi.

Adalet Bakanı Hakkari Belediye Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın seçilmeye engel bir sabıkasının olmadığını ancak hakkında terör soruşturması olduğu için içişleri bakanlığının görevden alma yetkisinin bulunduğunu söyledi.

Ne güzel değil mi?

Sabıka yok, savcılık seçim kurulu için temiz kağıdı da vermiş, ama 10 yıl önce açılan bir soruşturma varmış, içişleri bakanlığı da görevini yapmış.

Kimi kandırıyorlar acaba?

Bunun adı bal gibi provokasyondur, ötesi yok.