Asgari ücret üzerine günlerdir yazıyoruz, çiziyoruz. 22 bin lira ile pardon 22 bin 104 lira ile bir ay nasıl geçer ince ince hesaplar yapıyoruz. İktidara yakın medya ise günlerdir asgari ücret zammı güzellemelerine doymadı, doyamadı. Asgari ücretin 2002’de 126 dolarken bugün 627 dolara yükseldiğini, o zaman bu parayla 736 ekmek alınırken, bugünkü asgari ücretle 2210 ekmek alındığını anlatıp duruyorlar. Teoride doğru olabilir. Ama asıl sorun tam da burada başlıyor. Çünkü bizler bunu hissetmiyoruz! Peki neden? Sebebi asgari ücret artarken, gider kalemlerimizdeki artışın bundan kat be kat fazla olması. Özellikle de barınma gibi en temel giderin... Ev sahibi olmanın hayalini bile kuramadığımız bugünlerde kiralar öyle artmış durumda ki, asgari ücretten kirayı düştüğünde zaten eline tek bir ekmek alacak para bile kalmıyor. Bu yüzden de asgari ücretle kaç ekmek alınabildiği hesabı, gerçek hayatta hiçbir işimize yaramıyor!
★★★
Gelin bu anlattığımı kendi yaptığım küçük bir araştırmayla somutlaştırayım. Uzun süredir kirada oturan birçok kişiyle konuşup, eski kira sözleşmelerini çıkarttırdım sizler için. Sonrasında da gazetelerin arşivlerine girip 2002 yılındaki seri ilan sayfalarından rakamları teyit ettim. Elbette bir örneklemim yok. Ama bulduğum rakamlar bile çok net bir tabloyu ortaya koyuyor. 2002’deki asgari ücret 6 sıfır atılmamış haliyle 184 milyon liraydı. Bu 126 dolara denk geliyordu. O gün Başakşehir’de oturan bir arkadaş 100 milyon lira, Bağcılar’da oturan bir başka arkadaş 150 milyon lira, Çengelköy’de oturan bir arkadaş ise 170 milyon lira kira veriyordu. Hepsinin eline bu koşullarda asgari ücretten para kalıyordu. Aradan geçen 22 yılda, asgari ücret 126 dolardan 574 dolara yükseldi. Ama cebimize giren değil, cepten çıkan arttı. Aynı sokaklarda bugünkü kiralık ilanlarına baktığımızda, durumun ne kadar vahim olduğu ortaya çıkıyor. Başakşehir’de aynı sokakta oturmak isteyen bir asgari ücretli bugün maaşının üzerine 8 bin lira eklemek zorunda. Bağcılar’daki her ay 13-18 bin lira eksiye, Çengelköy’deki 20 bin lira eksiye giriyor. Asgari ücretli kirasını ödemek için bile ya borç alıyor ya kredi çekiyor. Bir sonraki ay o krediyi ödemek için yeni kredi çekiliyor. Borç sarmalında battıkça batan asgari ücretli, ekmek alma kısmına gelemiyor bile. Üstelik asgari ücrete yüzde 30 zam gelse de kiralardaki zam tavanı kaldırıldığı için kasım enflasyonuna göre ev sahiplerinin yüzde 60,45 artış yapma hakkı var. Bu da yeni yılda kiralar zamlanınca artık Avcılar’da en uygun kirada oturan kişinin bile asgari ücretin üzerine kirası için en az 2 bin lira eklemek zorunda olduğu anlamına geliyor.
Çok geriye gitmeyelim derseniz. Buyurun bir başka örnek. Ataşehir/Kayışdağı’nda kirada olan 3+1 bir ev. Nas ekonomisi başlamadan hemen önce Ağustos 2019’da 1500 liradan kiraya verilmişti bu ev. Asgari ücretli bir çalışan bu evi tutsa cebinde 520 lira yani maaşının dörtte biri kalıyordu. Bugün aynı ev 26 bin liradan kirada. Asgari ücretin 1.5 katı! Asgari ücretle geçinen biri hadi bu evde yaşasın üstüne de hayatta kalmayı başarsın bakalım!
Ekmek alamıyorsanız avokadolu kaju yiyin!
Türev, integral, olasılık, kombinasyon... Matematiğin tüm dalları girsin devreye. Denklemi denkleştirebilen buyursun gelsin. Halimiz ortada. Ancak öyle bir akıl tutulması içindeyiz ki, yine toplum olarak karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş durumdayız. Günlerdir hatta haftalardır bu ücretin “sefalet” ücreti olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Ama sesimiz bir türlü duyulmuyor. Karşı (!) mahallede tüm bu “acılara” kulaklar tıkanmış durumda. Bu ülkede 4 kişilik ailenin her akşam kuru fasulye-pilav yemesinin maliyeti aylık 9 bin 750 liraya ulaşmışken bir sokak röportajında mikrofon uzatılan hanımefendi eşinin kazandığı 25 bin lira ile 9 bin lira kira ödeyip çok rahat her şeyi alabildiklerini iddia ediyor. Pervasızca “Ben mısır unuyla büyüdüm, benim çocuğum avokadolu kaju (o her neyse artık?!) ile büyüyor” diyebiliyor. Ve işin kötüsü insanlar ona inanabiliyor. Kirayı düşünce 20 kilo kıyma alınabilen maaşla sürülen Michelin yıldızlı, gurme hayatlara özenilebiliyor. Yazıktır. Günahtır.