Yargıtay 3. Ceza dairesi, Can Atalay davasında Anayasa Mahkemesi’nin “hukuk ihlali” kararına ikinci kez uymayarak yargı eliyle yargının sonunu getiren kararı ilan etti...

Bu aynı zamanda anayasanın da ortadan kalktığını cümle aleme açıklıyordu! Bakın ne deniyordu açıklamada:

- Anayasa Mahkemesi, öğretideki herhangi bir görüşe değinmeden çoğunlukla kendi içtihatları üzerinden çelişkili değerlendirmeler yapmak suretiyle kanuncu bir yaklaşım göstermesine rağmen kanuna da aykırı bir yorum yapmış, Anayasa’nın sözü ile özüne aykırı davranmıştır.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, bununla da yetinmeyip, kararı reddettiğini de şöyle açıkladı:

- Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurular sonucu önüne gelen dosyalarda süper temyiz merci gibi davranmak suretiyle kendisi gibi yüksek mahkemeler olan Yargıtay ve Danıştay’ın, Anayasal yetki ve görev alanlarına müdahale etmesi halinde, ortada hukuki değerden yoksun ve yasal yetkiler aşılmak suretiyle verilen bir karar bulunacağından; ihlal kararının mahiyeti değerlendirildikten sonra Anayasa’yı ihlal eden Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uyulmayacaktır...

Hızını alamayan 3. Daire, Anayasa Mahkemesi kararının “Jüristokratik” bir davranış olduğunu da savundu! Peki, nedir jüristokrasi?

Yargıçlar yönetimi anlamına geliyor. Demokrasinin aksine, yargıçların oligarşik bir yönetim oluşturmasını anlatıyor!

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bu kararını Türkçeye çevirelim:

- Öncelikle Daire, ikinci red kararında, “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlara her kurum ve kişi uymak zorundadır” diyen 153. Maddesini tamamen görmezden geliyor. Halbuki ilk ihlal kararını reddederken bu madde “başrol oyuncusuydu!” Bu kez, tamamen “hukuksuzluk” üzerinden gidiyor ve AYM’nin hukuki bir karar almadığı, anayasayı ihlal ettiğini ve bu karara uyulmayacağını ilan ediyor!

Perde arkasına bakarsak bir başka önemli durum olduğunu da görüyoruz... 2010 referandumunda “Tam tarafsız ve tam bağımsız bir Anayasa Mahkemesi” için yurttaştan “evet” oyu isteyen iktidar, sonraki süreçte AYM üyelerinin tamamını kendisi seçmişti. O mahkemede şu anda Ahmet Nejdet Sezer döneminden bir tek üye dahi bulunmuyor. Abdullah Gül yönetiminden ise yalnızca bir üye var. İşin ilginç yanı ise şu:

- Önümüzdeki Nisan ve Mayıs aylarında 3 AYM üyesinin görev süresi doluyor. Bunlardan başkan ve bir üye istenmeyen taraftan biri ise iktidara yakın. Bu görev değişiklikleriyle birlikte yapılanmanın dengesi de değişecek...

Anlatabildim mi acaba?!.

Cumhurbaşkanlığı başdanışmanından inciler!

Yargıtay 3 Ceza Dairesi’nin bu kararına başta hukukçular olmak üzere büyük tepki yağarken, dairenin kararını alkışlayan kimdi peki?

- Cumhurbaşkanı başdanışmanı Mehmet Uçum!

AYM’nin ilk ihlal kararında da 3. Ceza Dairesi’ni cengaverce savunan “yerli ve milli AYM” isteyen Uçum bu kez de şaşırtmadı tabi!  Neredeyse her alana ait verilmiş mahkeme kararlarına anayasal sınırları aşarak müdahale eden AYM’nin “hukuk kaosu çıkarmanın aracı” haline dönüştüğünü ileri süren başdanışman, şu ağır hükmü de vermekten çekinmedi:

- Tüm mahkemeler, Yargıtay ve Danıştay AYM’nin hem anayasaya aykırı hem hukuk bilmez ihlal kararlarına isyan noktasına geldi. AYM siyasi boyutu olan bazı bireysel başvurularda ise hukuka aykırı verdiği ihlal kararlarıyla Türkiye’ye zarar vermekten çekinmedi.

“Pes” diyeceksiniz ama bekleyin, “turpun büyüğü heybedeydi!” Uçum, AYM’yi dilediğince yargıladıktan sonra olması gereken konusunda bakın ne dedi:

- AYM üyeleri arasında anayasaya aykırı uygulamalara, hukuk ihlali olan kararlara, yetki aşımlarına, yargısal aktivizme, anayasa yargıçları rejimi (jüristokrasi) hevesine karşı anayasadan ve hukuktan yana tavır alanlar vardır ve bunların varlığı çok değerlidir. Ama nihayetinde AYM tarihsel değeri olan muhalefet şerhleriyle değil çoğunluğun verdiği kararlarla bir sicil oluşturuyor. Eleştiri ve tepki konusu olan da AYM’nin bu sicilidir. AYM’yi bu maluliyetten kurtarmak için öncelikle yasal nihai olarak da anayasal düzenlemeler yapılması ihtiyaçtır.”

Yeni anayasa seviciler, yürürlükteki anayasayı delik deşik etmedikleri, yargıyı hallaç pamuğu gibi atmadıkları yetmiyormuş gibi, son çare olarak “Tam biat” edecek yeni bir AYM için satranç tahtasının önüne oturmuş görünüyor!

Kaosun efendileri!

Uçum, aslında her satırı bir “itiraf” niteliğindeki açıklamasında sürekli açığa düşmekten kaçınamıyor, ne yazık ki!

Böyle bir önerge iktidar tarafından mecliste sunulduğunda çoğunluğu bulmakta diğer sağ ideoloji sahibi partilere mi güveniyor bilemiyorum ancak istediklerini gerçekleştirmek için her yolu deneyeceğini görebiliyorum... Kaos tarifesi onlara bu çözümü yaratacak mı göreceğiz ancak şunu herkes bilsin:

- Önceki günden itibaren anayasayı olmayan, hukuku olmayan bir ülkede yaşıyoruz...

O halde, şunu da söyleyebiliriz:

- Anayasa yoksa hukuk da yok, hukuk yoksa adalet de yok!