Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası amir hükümlerince 1962 yılında kuruldu...

Mahkeme en yüksek yargı kurumuydu ve anayasanın 153. Maddesi’nde gayet açıkça şöyle deniyordu:

- Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.

Aslında Türkiye Cumhuriyeti, 2. Dünya Savaşı sonrası, Avrupa ülkelerinin demokratik rejimlerini korumak için uygulamaya soktukları Anayasa Mahkemelerini örnek almıştı...

Anayasa Mahkemesi bugün 61 yaşında. Bu süreçte pek çok karara imza attı. 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren “bireysel başvuruları” da kabul etmeye başladı...

Geçmişte de aldığı bazı kararlar, bazı kesimlerce tartışmaya açılan Anayasa Mahkemesi, bu iktidar tarafından bir türlü sevilemedi! İlk büyük kriz de 2015 yılında AKP’li Cumhurbaşkanı ile Anayasa Mahkemesi arasında Gazeteci Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliye edilmesi ile patlak verdi.

Cumhurbaşkanı mahkeme kararı ardından şu çok sert açıklamayı yapmıştı:

- Anayasa Mahkemesi bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu çok açık net söyleyeyim ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir. Bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı bu bireysel başvuru veya Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahutta şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi!

Yapılan açıklama tam 8 yıl önce atılmış bir “işaret fişeği” niteliğindeydi. Konuşmadaki “ilgili kararı veren mahkeme direnebilirdi” sözleri ileride, vakti geldiğinde sahne almaya başlayacaktı!

- Ve Yargıtay 3. Ceza Mahkemesi’nin son kararı “yargıda darbe” söylemlerinin ayyuka çıkmasını beraberinde getirecekti!

Küçük ortağın “kapatılsın” çıkışı!

Günümüze gelmeden önce “2. İşaret fişeğini” de anımsayalım...

Geçtiğimiz Mart ayında, hakkında kapatılma davası açılan HDP’ye seçimler için hazine yardımı verilmesi kararı alan Anayasa Mahkemesi, iktidarın küçük ortağı MHP’nin lideri tarafından en ağır şekilde yerden yere vurulmuş, Mahkeme Başkanı’nın 61. Yıl konuşması ise adeta “ihanet konuşması” olarak anlatılmıştı... Devlet Bahçeli şöyle konuşmuştu:

- Anayasa Mahkemesi Başkanı, zillet ittifakının yüksek yargıya yuvalanmış hastalıklı koludur.

Kapatılma davası yılan hikayesine dönen HDP’ye Hazine yardımının yapılmasını sağlayarak milletimizin ödediği vergilerin Kandil’e gönderilmesine vize vermiştir. Bu rezalettir, bu ihanettir. Bu aynı zamanda cinayettir. Eninde sonunda muhatapları Türk milletine hesap verecektir. Bundan kaçış yoktur, kurtuluş yoktur. Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yapılandırılmasını gerekli görüyoruz. Bu kapsamda mahkemenin statüsü, kuruluş ve yargılama esasları ile üye yapısının köklü bir reforma tabi tutulmasını hedefliyoruz. Elbette yapacağız, hep birlikte başaracağız...

Bahçeli bununla da yetinmemiş, aynı konuşmasında daha da ileri gitmiş ve altını kalın bir çizgiyle çizerek hüküm de vermişti:

- Bu ihanet yuvasının kapatılmasını aylardır sürüncemede bırakanları Türk milleti vakti, saati geldiğinde mutlaka kapatacak.

Bugün yaşananlara baktığımızda sormak ihtiyacını duyuyoruz:

- Vakti, saati geldi mi?!.

Saray elini belli etti!

Konuyu ve tartışmaları iki gündür izliyorsunuz...

Yargıtay 3. Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin TİP Milletvekili Can Atalay ile ilgili “hak ihlali” kararına direnerek, AYM’nin yetkisini aştığını “vesayet makamı” gibi davrandığını savundu. Daha da ileri gitti ve hak ihlali yönünde oy kullanan 9 mahkeme üyesi hakkında da suç duyurusunda bulundu!

Hukuk tarihimize bir ilk olarak geçen bu durum kamuoyunda da büyük bir tepkiye neden oldu doğal olarak... Hukukçular, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin asıl kendisinin yetki ihlalinde bulunduğunu, anayasal suç işlediğini açıkladılar. Muhalefet partilerinden gelen tepkiler de farklı değildi... Peki Cumhur İttifakı cephesi ne diyordu? Sağduyulu birkaç çıkış dışında ses çıkmıyor derken, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum attığı tweet ile “Anayasa Mahkemesi  Anayasa’yı tanımıyor” yorumuyla sahne ışıklarının altına süzülüverdi! Ehh, Başdanışman böylesine yaşamsal bir konuda ortaya atılıyorsa ve bunu cumhurbaşkanına danışmaksızın yapması akla hiç yakın değilse, Saray düşüncesini açıkça ortaya koydu diyebiliriz... Bakalım Uçum neler dedi:

- Anayasa Mahkemesi, anayasanın 14. Maddesini yok sayıyor, dedi...

- Anayasanın 14. maddesinin belirsiz olduğunu ileri sürmek AYM’nin görevi değildir, dedi...

- Ne yazık ki AYM’nin bu konuda verdiği kararlar tam bir yargısal aktivizm örneğidir, dedi...

- Bu çerçevede Yargıtay’ın AYM ihlal kararına uymama kararı gerekçeleriyle doğrudur bile dedi...

Bundan sonrası ise  Uçum’un şahane bir mantık sıralamasıyla “Milli ve gayrı milli yargı” meselesini irdelemeyle ilgili! Ben gülümsedim, siz ne yaparsınız bilemem, buyurun okuyalım:

- Suç duyurusu meselesi ise Milli Yargıya karşı saldırıların çok büyük bir birikim oluşturması sebebiyle reaksiyoner bir tavırdır. Bir anlamda kral çıplak demektir. Yönteminin bu olup olmadığı ayrıca tartışılır ama cesareti tartışılmaz...

- Yargıtay’ın kararı ayrıca turnusoldur, kim Milli Yargıdan yana kim değil belli olur...

- Türkiye, Milli Yargısını batıcı ve neo liberal yargı anlayışlarına karşı sonuna kadar savunacaktır, kimsenin bundan şüphesi olmasın!

Nasıl, şahane değil mi? Ancak, Uçum alçakgönüllülük etmiş; asıl büyük cesaret, Yargıtay 3. Ceza Mahkemesi’ni koruyacağım derken anayasayı böylesine tarumar edebilmeyi başarabilmektir!

Ayrıca, bu kadar uzatmasına da gerek yoktu bence; sadece sondaki “Milli Yargıyı savunma” maddesini yazsa, “kanımızın son damlasına kadar” diye bitirse de gayet yeterli olurdu.

- Hiç olmazsa daha anlaşılır, daha işlevsel olur, konuyla ilgili bilgisizlik göze batmamış olurdu!

Ölümsüzlüğünün 85. Yılı’nda bir büyük devrimci!

Kısacık yaşamına inanılması güç başarılar sığdıran, bu millete anayurdu Cumhuriyetle taçlandırarak armağan eden, 21. Yüzyıla fikirleriyle, insanlığıyla, dehasıyla geçiş yapan tek lider olan Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgiyle, saygıyla, minnetle ve tabii büyük bir özlemle anıyorum.

- Cumhuriyeti siz kurdunuz, evlatlarımıza emanet etmek de bizim görevimizdir sevgili Atam!